Fakültenin ilk yıllarında Dilek Oktay isminde bir arkadaşım vardı. Aslında her birimizin kot, bot ve parkalarla dolaştığı o devirde her gün farklı elbise giyip, özenle makyaj yaparak okula geldiği için bana çok ilginç gelirdi. Zaman içerisinde çok iyi arkadaş olduk. Hele de annesi meme kanseri olduktan sonra daha da yakınlaşmıştık, benim de annemi aynı hastalıktan kaybettiğimi bildikleri için annesi de bana ikinci kızı gibi davranmaya başlamıştı. Birlikte çok ama çok hikayelerimiz vardır ama ben burada birini anlatmak istiyorum.
Biyografi
AYŞE NUR ÖKTEN
Ben; nerede kaldı kutuplardaki buzların erimesi, atmosterdeki ozon tabakasının delinmesi, havanın, toprağın, akar suların, denizlerin kir tutabileceğinin akla bile gelmediği o masal zamanlarında doğdum. Gençlik yıllarım televizyonun, banka kartlarının, internetin, bilgisayarın, cep telefonlarının, marketlerin olmadığı zamanlarda geçti. Masadaki yemeklere bakınca hangi mevsimde olduğumuzu anladığımız, arkadaşlarımızla yüz yüze konuştuğumuz, yerli malı, Türk parası kullandığımız, okullarımıza yürüyerek gittiğimiz, toprağa çıplak ayak bastığımız zamanlardı.