Ayşenur Cesur benim ve bir çok gezginin gezi arkadaşı. Onu ilk kez 2000’lerin başında, Peru Bolivya gezisinde tanıdım. Zamanla bir çok gezide daha birlikte olduk. Çok gezen ortak tanıdıklarımız çıktı. Gerçekten tanımaya değer ilginç arkadaşlarımdan biri oldu.
Hayata dünyayı gezmek için geldiğine inandığını sanıyorum. Henüz görmediği yerler onun için günün birinde mutlaka gidilmesi gereken yerler sadece. Bana göre oldukça garip biri, çünkü dünyayı gezerken henüz Türkiye’nin pek çok yerine gitmemiş. Hatta geçen yıl kuş peşinde Kars-Artvin gezimize katıldı, çok etkilendi, artık Türkiye’yi gezmeyi de ihmal etmez sanırım.
Arkadaşım inanılmaz ayrıntıcı, hatta ayrıntıların ve ritüellerinin arasında boğulan bir kişi. Bu huyu ile başak burcunun tipik özelliklerini gösteriyor. Bir sabah otelde hazırlanırken sen başak burcu musun diye sorduğum zaman çok şaşırdı.
Henüz onu pek de iyi tanımıyorum, ancak Peru Bolivya gezisinde gezi acentemiz, yaşlarımız ve mesleklerimiz bir birine uyduğu için bizi aynı odada kalmak üzere eşleştirdi. Bütün gezi boyunca eziyet çektik. Zaten oldukça yoğun bir gezi idi, otellere geç saatte varıp, sabah erkenden çıkıyorduk, ama her gece otelde odamıza gittiğimizde bize büyük ve tek bir yataklı oda hazırlandığını görüyorduk. İsimlerimiz aynı olduğu için isimlerimizi soyadı sanıp, bizi karı koca gibi düşünüp, çift yatağı hazırlıyorlardı. Gecenin bir vakti iki yataklı odaya geçmek için en az yarım saatimiz daha boşa gidiyordu. Bu geziden sonra bir daha aynı odalarda kalmamaya özen gösterdik.
Gecenin geç bir saatinde mesela saat birde nihayet odaya girmiş oluyoruz, sabah da mesela saat 5 ya da 6 da otelden çıkmış olmamız lazım. Siz olsanız ne yaparsınız? Ben valizimden sadece geceliğimi, çamaşırlarımı, diş fırçamı filan çıkartıp, hızla bir duş alıp derhal yatıyor, sabah da en fazla 5 dakikada valizimi kapatmış ve hazır oluyordum.
Ayşenur ise her gece valizi açıp, içindeki valiz boyundaki gerekirse ikinci valiz olarak kullanılabilecek bezden bir valiz daha çıkarıyor. O valiz içinden yarı boyda başka iki çanta çıkartıyor. O çantaların içlerini boşaltıyor, içinden çıkan daha küçük çantaları da boşaltıyor, bunların içinden daha küçük çantalar çıkıyor, onları da boşaltıyor. Derken en sonunda el içine sığabilecek boyutlardaki çantalara sıra geliyor, onlar da boşaltılıp kontrol ediliyor. En az bir saat süren bu ritüelin bir yerlerinde valizin içinden bir gecelik, çamaşır, diş fırçası filan çıkıyor. Sabah da geceliği valize geri koymak için aynı eziyet tekrarlanıyor. Bütün odanın yüzeyi Ayşenur’un eşyaları ile dolu olduğundan geri yerleşmek daha bile uzun sürüyor.
Ben genelde ormana bakıcılardanım, bu kadar yaprağa bakan biri beni şaşkınlığa düşürüyor.
O gezide Lima’ya gittiğimiz gün otele erken sayılabilecek bir saatte vardık. Otelin tam karşısında büyük bir çarşı kompleksi vardı, bütün gezi ekibi orada alış veriş yapmak üzere dağıldılar. Ben odada yatmak istedim, Ayşenur ise diğer arkadaşlarla çıkmak istedi. Henüz valizlerimiz odaya gelmemişti, Ayşenur çıkarken beni ‘’eğer sen de fikrini değiştirip inmeye karar verirsen valizlerin gelmesini bekle de öyle in’’ diye tembihlemişti. Ben inmemeye kararlı idim, ama aradan bir saate yakın zaman geçti ve uyuyamadım. Benim gibi düşünüp de uyuyamayan bazı arkadaşlar gelip beni dışarı çıkmaya ikna ettiler. Ben de valizlerin gelmesini beklemeden kalkıp onlarla dışarı çıktım.
Çarşı tam otelin karşısında idi, biz arkadaşlarla çarşıya gitmek üzere yoldan karşıya geçerken Ayşenur’un geri dönmekte olduğunu gördüm ve ‘’henüz valizler gelmedi, ama ben de uyuyamadığım için alış verişe çıktım’’ dedim, o da bana ‘’pek bir şey bulamadım, geri dönüp duş alacağım’’ gibi bir şeyler söyledi.
Yanımdaki arkadaşlarla henüz birkaç dükkan gezmiştik ki Ayşenur büyük bir telaş içerisinde koşarak bize doğru geldi. Meğer ben odadan çıkar çıkmaz valizler odaya getirilmiş, bana sen odadan valizler gelmeden çıkmıştın, şimdi valizler odaya gelmiş, ama benim daha önce aldığım altınların bulunduğu bir torbam vardı, odada onu bulamıyorum, otelin güvenliğine haber verdim, onlar da bulamadılar dedi. Ben kedimi töhmet altında hissederek çok bozuldum. Ayrıca Ayşenur da hiç iyi durumda görünmüyordu, onun için de çok üzüldüm. Otele uzaklığımız en çok 200-300 metre filan idi. O anda benim dünya ile ilgili algılarım değişti, adeta başka bir boyuta geçtim, etten kemikten değilmişim, kurşun atsanız bana değmezmiş gibi tuhaf bir duygu içine girdim.
Ben öyle kafam duman gibi otele kadar onunla birlikte yürüdüm, yanımda bir şeyler konuşuluyor, ama konuşulanlar kulağıma sadece uğultu gibi geliyor, sözleri duymuyorum bile, ağzımdan tek kelime çıkmıyor. Yanımda Ayşenur, arkamızda diğer bayanlar yürüyerek odanın kapısına kadar geldik. Odanın içinde kapının ağzında valizler duruyor, yanlarında zebella gibi otel görevlileri dikilmiş. Odadan içeri baktım, o zihin yapısı içerisinde Kızıl Denizi yaran Musa peygamber gibi kollarımı kaldırarak, tek kelime etmeden kimsenin içeri girmesine izin vermedim.
Bir anda garip bir zaman bükülmesi yaşadım. O dakikalarda odanın kapısındaki konumum, valizler, görevliler, arkamdaki kişiler dahil keskin bir şekilde bulunduğum anın farkındayım. Ancak neden içeriye kimsenin girmesini istemedim bilemiyorum. Birden bire kapıdan içeriye doğru baktığım odada, bir saat önce yaşananlar hologram gibi yavaşa gözlerimin önünde netleşmeye başladı. Kendimi o esnada, görüş alanımın dışında kalan, kapıya daha yakın olan, yatakta yan yatmış Ayşenur’la konuşurken, onu da, her zamanki gibi valizinden giderek küçülen çantaları çıkarırken gördüm. Bundan sonra Ayşenur elindeki bir çantayı pencere tarafındaki yatağın, yastığının altına tıkıştırdı.
Gözümün önüne bu sahne belirince, birden bire bu hologram da yok oldu. Ben başıma gelen olaydan şaşkın, garip bir sesle ‘’Ayşenur git yastığın altına bak’’ dedim. O da odaya girip elini yastığın altına daldırdı ve elbette ki altın torbasını bıraktığı yerde, eksiksiz buldu.
Ben oldukça sezgisel bir insanım, ama genellikle bu sezgilerim anlık olur, karşımdaki insanla, olayla ilgili hiç duymadığım bir gerçeği bir anda bilirim. Rüyalarım da oldukça bilgi verici olabilir.
Ama o gün Lima’daki otelde, o sıkıntılı anımda gördüğüm o sahne benim son derece nadir olan görsel sezgilerimden biri idi. Sezgiler bana sadece bir bilgi olarak aniden gelir böyle bir şeyler görmem normalde.
Tuhaf bir şekilde şimdi de Ayşenur etrafımda iken sezgilerim oldukça güçlü oluyor. O gün benim kendimin bile farkında olmadığım görsel sezgi kanallarımı açtı bir şekilde.
– Elbiselerimi bulduğum her çiviye astığımı yazmayı unutmuşun Ayşenur’cummmm… 🙂 (Artık eskisi gidip boğulmuyorum bu ayrıntılarda)
– Özbekistan’da ayrı odalarda kalmak için baya çaba sarf etmiştik hatırlarsan.. Yani eşleri değiştirip ayrı odalarda kalmıştık..İşe yaradı mı peki….Semerkant’tan Taşkent’e giderken görevli tren biletlerini eşlere göre ayarladım demişti.. Bilin bakalım benim eşim kimdi??
-Bir de deprem öncesi Taşkent’te yaşadıklarımız..Ayrı odalarda olduğumuz halde benim rüyamda depremi görüp “deprem oluyor Ayşenur” diye bağırarak uyanmam ve senin de uyanıp telefonu şsrjdan çıkarman ve akabinde o depremi yaşamamız..
– Ya Peru resimleri… Facebook’u hiç kullanmayan sen, benim face’e Peru resimlerini istemek için mesaj attığında, daha ben o mesajı almadan benim Peru resimlerini paylaşmam….
YOK YOK .. telepati diye bir şey yok bu dünyada adaşım….
Çok keyifle okudum yazılanları.. Peru benim ilk gezilerimden biriydi.. sonra pratikleşmeyi başardım ben de.. sanırım.. Yakında göreceğiz..:)
Aysenurcum hepsi sıra ile gelecek, gerçekten birlikte çok garip şeyler yaşadık