Türkiye genel olarak Avrupa’dan gelip, İstanbul üzerinden Afrika’ya doğru göçen kuşların yolu üzerindedir. Ancak Rusya’dan başlayıp, Karadeniz’i aşıp, Rize, Artvin kıyılarından, Kars, Iğdır yolu boyunca aşağı inen bir kuş göçü daha var. Bu yolla göçen kuşlar içinde bıldırcınlar ve yırtıcı kuşlar da var.
Bu göç sayesinde, Karadeniz’de sonbahar atmaca mevsimidir. Binlerce yıldan beri bölgede geleneksel yöntemlerle atmacacılık yapılır. Önce ahırların hayvan atıklarında danaburnu denen böcek bulunur. Sonra bu böcekle tuzak kurularak kızıl sırtlı örümcek kuşu yakalanır. Örümcek kuşu bir hafta civarında eğitip, gözlerini bağlanır ve bu kuş yem gibi kullanılarak atmacaya tuzak kurulur. Örümcek kuşu telef edilmeden atmaca yakalanır, eğitilir ve atmacayla bıldırcın avlanır. Daha sonra bıldırcın hariç bütün kuşlar doğaya salınır. Bütün bu işlemler ağustostan kasıma kadar sürer. Bir atmacacı bazen bir yada iki atmacayı kışın da tutar.
Son yıllarda atmacacılık yapabilmek izne bağlıdır. Atmacacılık Çevre ve Orman Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığının işbirliği ile hazırlanan Avcı Eğitimi ve Atmacacılık Eğitimi kurslarına katılıp sertifika almak gerekir. Bu sertifikayı almış 1000 civarında atmacacı olduğunu duydum. Atmacacılık Rize ve Artvin yörelerinde gerçekten önemsenen bir uğraşıdır, hatta bir sevdadır.
İki üç yıldan beri en azından göçe tanık olmak için atmaca mevsiminde yırtıcıların göç yolunda bir kaç gün geçirmek için planlar yapıyordum. Kısmet 2014 kurban bayramına imiş, bu bayramı yollarda kuş peşinde geçirdim. İki arkadaşım ve ablamla birlikte arabaya atlayıp Trabzon’dan Rize-Artvin-Ardahan yolu üzerinden Kars’a gittik. Dönüşte de Kuyucuk ramsar alanı, Çıldır gölü ve Borçka Karagöl’e uğrayıp, iki günde 1100 km yol yaparak Trabzon’a vardık.
Kuyucuk gölü hariç gittiğimiz her yere en az 5,6 kere gitmişliğim var. Kuyucuk da meğer göl değil bazı mevsimlerde kurumaya yüz tutan bir bataklıkmış, bu mevsimde su azaldığından ve su kuşları da çok az olduğundan ortalıkta in cin top oynuyordu. Gölü bulmak ve yanına varmak biraz da bizim beceriksizliğimiz sayesinde mini bir offroad macerasına dönüştü. Ankara’dan sırf Maçahel’in sonbaharını görmek için gelen Ayşenur bayağı tedirgin oldu. Bu jipi süs olsun diye almadım ya, sen rahatına bak adaşım. Kuyucukta çok az kuş vardı, oraya vardığımız saat de tam öğlen saati olduğundan diğer kuşlar da pek görünmüyordu. Oysa Kars’a girerken şehrin hemen dışındaki arazi şahinlerle dolu idi, gece üniversitenin misafirhanesinde kalmıştık, sabah kuş koroları ile uyanmıştık. Sonuç olarak Türkiyenin 13’üncü ramsar (kuş gözlem) alanı bu gezide an az kuş gördüğümüz alan oldu. Artık mecburen ilkbaharda da Kuyucuk’a gideceğim.
Bütün gezi boyunca kuşlar tarafından kutsandık. Her seferinde hayran kaldığım Çıldır gölü’ne, sonbaharın bütün renklerini kuşanmış Borçka Karagöl’e bile doğru düzgün bakamadım, gözlerim hep kuş aradı. Muhteşemdi. Şahinler, atmacalar, doğanlar hemen yolun kenarındaki elektrik tellerinde, direklerinde, yerdeki herhangi bir taşın üzerine tünemiş olarak ya da çok yakınımızda veya biraz ilerimizde , üzerimizde uçarak bize gösteri yaptılar. İki günde arabadan inmeden 100 civarında yırtıcı kuş gördük. Bayram kutlaması için telefon açan hiç kimse ile doğru düzgün konuşamadım, çünkü tam o sırada yanımızdan yada tam üzerimizden, çok yakından bir yırtıcı uçuyor oluyordu. Ne yazık ki kuş fotoğrafı çekecek kadar kaliteli bir makinem ve bilgi donanımım yok. Uyduruk bir kaç resim ancak alabildik, ama gözlerimiz bayram yaptı.
Geçen ay Kazakistan ve Kırgızıstan bozkırlarında da en az 20 yırtıcı kuş görmüştüm, bu yıl şansım yırtıcı kuşlardan yana açılmış demek ki.
Atmacanın o döne döne uçuşunu görsen bayılırsın derlerdi de inanmazdım. Ama doğru imiş, uzaktan bile yırtıcı kuşlar uçuş özellikleri ile ayırt edilebiliyor. Artık her sonbahar yollarda kuş peşindeyim, beni kimse tutamaz.
Bu hafta sonu gerçekle düşü ayırt etmem zordu. Benliğimin derinliklerinden şaman atalarım fışkırdı. Kuş donundaki atalarımla iletişim kurmuş gibiydim, kendi göçebeliklerine tutsak olan, bu özgür ve mağrur ruhlar karşısında saygı ile eğildim.
Bu hafta kendi hayatıma dönmek zor gelecek.
Bu yazıyı yazıp işe başladıktan bir gün sonra hastanenin yemekhanesinde öğlen yemeği yerken gözüme tek başına döne döne uçan bir kuş takıldı. Uzaktan şeklinden yırtıcı bir kuş olduğunu anladım. Trabzon da göç yolu üzerinde olduğuna göre görmem çok normal. Bu sonbahar bol bol vahşi doğada yırtıcı kuş görme şansını buldum diye sevinirken, yaşadığım şehirde daha önce kim bilir kaç kez yırtıcı kuş görüp de gördüğümün ne olduğunu anlamadığımı fark ettim.
Bilmeyince baktığını görmez olan gözler bilince açıyor. Bu küçük bayram kaçamağında ne dersler aldım böyle?