Doksanların ikinci yarısıydı, o zamanlar Hatice Saraç ‘’Türk Kadınlar Birliği’’nin Trabzon Şube başkanı idi. Galiba genel kongre gibi bir şey yapılacaktı. Bütün şubelerin başkanları Trabzon’a gelecek ve birkaç gün süren bir toplantı olacaktı.
Hatice hanım elbette çok heyecanlı idi, Hamiyet Özen ile bana da belli bir tarih vererek, siz bu gecenin sunuculuğunu yapacaksınız diye görev verdi. Bizim olurdu olmazdı, nasıl yapalım dememize bırakmadı, siz yapamayacaksınız da kim yapacak diye kestirip attı.
Hamiyet benim çok uzun süreli bir arkadaşımdır, KTÜ Mimarlık bölümünde öğretim üyesidir, ayrıca oldukça başarılı bir fotografçıdır. Ben de o sıralarda Karadeniz dağlarında bol bol geziyorum, bir hayli fotoğraf da ben çekmişim. Hamiyet’e geceye renk katmak için fotoğraflarımızdan bir dia gösterisi yaparız dedim. Hamiyet’ten alacağım cevaba ise hiç hazır değildim. Yalnız bir önceki gece Mustafa Reşat Sümerkan’ı ayarlamışlar demesin mi? Benim bütün projem suya düştü elbette. Çünkü Reşat hoca da KTÜ öğretim üyelerinden biridir, ancak adamın bir özelliği daha var ki, o da muhteşem bir fotoğraf sanatçısı olması ve de fotoğraf koleksiyonunun büyük bir kısmını da Karadeniz manzaralarının oluşturması. Ben de ondan dia gösterisi izlemiştim, onun arkasından benim fotoğraflar hiç olacak gibi değil.
Bu haberi aldığımda hazırlanmak için fazla da zaman kalmamıştı. Sıkıntıdan bütün gece uyuyamadım. Sonra aklıma Sare Hanımın torunu olduğum geldi. Benim büyükannem ilaç gibi bir kadındı. Bir sürü özelliğinin yanında bir de atma türkü atmayı da iyi becerirdi. Üstelik bunu yaparken de çok acımasız imiş, öyle ki onu Pazar’daki bütün düğünlere çağırırlar ve böylece bütün Pazar halkı, düğün sahibi her iki sülalenin de bütün açıklarını kahkahalar atarak dinlerlermiş.
Sabah planımı Hamiyet’e anlattım. Birlikte karar verdik, önce Hatice hanımdan gelenlerin isim listesini ve geldikleri şehirleri öğrenecektik. Sonra o şehirlerle ilgili ufak bir araştırma yapıp, şehrin en belirgin özelliğini öğrenecektik.
Hamiyet şehri tanıtan küçük bir anekdot anlatacaktı, ben de içinde o şehrin Hamiyet’in sözünü ettiği özelliği ve o şehirden gelen kadının adı geçen bir dörtlük ile atma türkü formunda bir dörtlük söyleyecektim.
Bütün gece gene uykusuz kalıp atma türkülerimi yazdım.
Sonra her ikimiz de ellerimize televizyonlardaki sunucuların yaptığı gibi birer kart yazdık. Gecenin başlarında bir yerde ortaya çıkıp hadi birbirimizi daha yakından tanıyalım oyununa başladık. Hamiyet önce bir şehirden kısaca söz ederek oradan gelen hanımın ismini anons ediyordu. Kadın ayağa kalkıp da kendini gösterirken ben de atma türküsünü atıyordum.
Bütün gece bir eğlendik bir eğlendik, değmeyin gitsin. Herkes kendisine atacağım türkü için merakla bekliyordu. Ancak o sırada kendiliğinden gelişen şeyler de oldu, örneğin gecede canlı müzik de vardı, Ankara’dan gelen hanım için yazdığım dörtlükte ‘’misket havası’’ lafı geçiyordu, müzisyenler bu söz üzerine misket havası çalmaya başladılar, bütün hanımlar kalkıp misket havası oynadık.
Aslında o gece misafirlerimize belki Karadeniz görselleri sunmamıştık, ancak kadim bir Karadeniz geleneğini bizzat yaşatmıştık. Ahır zamanda kadim ”atma türkü” geleneği ile tanışmışlardı.
Bu atma türküler o kadar beğenildi ki, hanımlardan biri atma türkülerimi alıp basına vermiş, Cumhuriyet gazetesinde birkaç dörtlüğümle birlikte uzun uzadıya haber yaptılar.
Türkülerim şöyle bir şeylerdi; Mesela Ankara’dan gelen Hayriye isimli genel başkana şöyle bir türkü yazıyordum. Bu türküyü şu anda uydurdum, ama Ankara’dan gelen başkana yazdığım da buna benzer bir şey olmalı.
O kara saçlaruni boyatusin sariya
Nasi kumanda ettun habu kada kariya,
Bi nefes al Hayriya, oyna misket havasi,
İlet selamlarumi varınca Ankara’ya
Ne yazık ki orijinal dörtlüklerden sadece birini ( en güçlü olan ve gazetede de yazılan) hatırlıyorum; Bu İstanbul Adalar şubesinden gelen Füsun hanım için yazılmış bir dörtlüktü.
Bu koca Trabzon’a
Adadan geldi Füsun
Nası yüzdün karşıya
Kız baluk misun nesun?