Yıl 2014, yaz aylarındaydık. Gökhan önümüzdeki yıl Trabzon çevresinde bir yoga kampı yapalım diye heveslendi. Böylece çevrede hem biraz inziva yapabilecek, doğa içerisinde nefes alabilecek hem de yoga yapmak için gereken üzeri kapalı bir düz alanı olan, birkaç gün 15-10 kişi kalabilecek bir yer aramaya başladık.
Cansın internetten Çamlıhemşin’e ve Fırtına deresine yakın Ekodanitap isimli bir organik çiftlik buldu, biz de gidip görmeye karar verdik. O gün Trabzon’dan yola çıkıp bizim Pazar’daki eve uğramaya, sonra da Çamlıhemşin’e Ekodanitap ve Zil Kale’yi ziyaret etmeye karar verdik.
Gökhan ve Burcu Karaveli (Yoga merkezini kuran çift, Gökhan hepimizin yoga hocası), Zeynep Cansın Gelişli (Birlikte yoga eğitimi aldığım bir diğer yoga hocası, eczacı) ve muayenehanemdeki sevgili sekreterim Ayten Tuncer’i alarak yola düştüm.
Bence Zil kalesi Türkiye’deki en güzel kalelerden biridir. Hatta elimde Türkiye’nin en güzel 100 kalesi diye bir kitap var. O kitapta da Zil kalesini özel bir yer verilmiştir. Son zamanlarda biraz restorasyon da gördü.
Bu geziden aklımda iki anı kalmış.
Ekodanitap’a giderken önce asfalt yoldan ayrılıp bir müddet orman yolunda ilerliyor, sonra arabayı da bırakıp birkaç yüz metre ormanın içindeki bir patikayı takip ederek, temsili bir kapıdan geçip eko çiftliğe varıyorsun. Öyle ki ben bu patika çok belirgin kesin doğru yoldayız demesem arkadaşlar peşimden bile gelmiyorlardı, orman içinde kaybolduk sandılar. Daha sonra bir Nasreddin Hoca kapısından geçerek, insanları gördük, çok mutlu olduk elbette. Bu dağın başındaki çiftlik sahibi kadın beni görünce gözlerinde yaşlarla ‘’Ayşenur Hocam siz misiniz’’ dedi. Meğer hastalarımdan birinin annesi imiş, bundan sonra bütün aile çevremizde döndü durdu, izzet, ikram yaptılar. Hatta beyaz çay üretiyorlarmış, bir kavanoz dolusu bana da verdiler.
Ben bu bölgede çok uzun süre doktorluk yaptım, dağın başında bile beni tanıyan insanlar çıkıyor, asistanlarımdan Sevcan Bilen’in deyimi ile ‘’bir çeşit Türkan Şoray’’ sayılırım diyordum da inanmıyorlardı. Bu tanınırlık halim Cansın’ı çok etkiledi, hala anlatır durur. Vallahi dağ başında kaybolduğumuzu sandığımız yerde bile Ayşenur hocamı tanıyorlar der.
Esas unutamadığım anım ise Zil Kale’yi sanırım ilk defa gören Gökhan’ın coşup, bizi de coşturup, kalede yoga yapmamız idi. Sanırım Zil kalesi kale olalı böyle bir faaliyete sahne olmamıştır. Resimlere bakınca ne deli olduğum iyice belli oluyor.
Son olarak da Zil kaleden dönerken bir televizyon dizisi çekimine denk gelmiştik. Bu dizide yerel halk da oynuyordu, çok keyifli idi.
Zil Kale hakkında vikipedide yazanlar şunlar;
Zilkale, Çamlıhemşin/Rize ilçesinin 12 km güneyinde Fırtına vadisindeki bir geçide hakim, yüksekçe bir tepe üzerinde (dere yatağından 100 m, denizden 750 metre yükseklikte) konumlanmış (40° 55′ N, 40° 57′ E), 8 burç ve bir gözetleme kulesinden oluşan, savunma hendeği durumundaki Zil deresine merdivenle inilen bir kale olup, kesin yapım tarihi bilinmemektedir.
Ahşap olan iç konstrüksiyon çürüyüp yok olmuş olmalıdır. Bryer’a göre kuzey duvarına bitişik dörtgen apsidli oda bir şapeldir. Zil Kale, Varoş Kale, Pazar Kalesi ilk bakışta aynı elden çıkmış ve aynı amaçla yapılmış izlenimi vermektedirler.
Bryer, Trabzon İmparatorluğu döneminde ya bizzat Komnenoslar ya da İmparatorluğa bağlı yerli Lordlar (mesela Zil Kale için Hemşin Lord’u Arhakel) tarafından yapıldıklarını tahmin etmektedir. Bıjışkyan (1871) “Kayalığın üzerinde bulunan ve Zilkale denilen eski bir kalenin içinde insana şaşkınlık veren kemerli binalar ve büyük bir kule vardır. Kalenin alt ucu, tepelerin üzerinde başka kalelere ve eski bir kilise kalıntıları bulunan Fırtına deresi’ne kadar uzanır” diyerek gözlemlerini anlatırken, yazık ki kale tarihi hakkında bilgi vermemektedir.
Osmanlı’nın bölgeyi fethinden sonra da Kale-i Zir adıyla askeri amaçlarla kullanılmış, 1979 yılında kalede bulunan 26 cm uzunluk ve 4-4 ½ cm çapında pirinç döküm iki el topu Trabzon Müzesi’ne getirilerek 440 (79-1-1) ve 441 (79-1-2) no.lar ile envantere kayıt edilmiştir.
Ben bunları bilmem ama halk arasında ‘’İstanbul Zir’i sarın alamaz, ama Zir İstanbul’u satın alır’’ gibi bir söz söylendiğini, içinde işte o kadar çok hazine olduğuna dair söylentilerin olduğunu duymuşum. Ayrıca metinde sözü geçen Pazar Kalesi de bizim evden görünen ve Sermin’in her gün resimlerini yayınladığı ‘’Kız kulesi’’ olmalı.
Büyük annem kız kulesine ‘’ciniviz kalesi’’ derdi. Bu da bize Karadeniz kıyıları boyunca uzanan bu kalelerin şehir devletleri dönemlerinden kalmış olabileceğini düşündürürdü.