Ben hayatımın büyük bölümünü Trabzon’da geçirdim. Bütün diziler Karadeniz şivesi taklit etmeye çalışıyor ama nafile. Uğur Yücel dışında pek becereni görmedim. Elbette bir de Karadeniz kökenli sanatçılar beceriyor, onlar da abartmaya çalışmayınca. Burada her ilçenin şivesi farklıdır, biri konuşmaya başladı mı hangi ilçeden geldiği hemen belli olur. Ben Rize Pazar’lıyım, doğal olarak bizim evde Rize şivesi hakim, Trabzon’da yaşarken benim konuşmam onlara farklı geliyor, karşılık olarak ben de Trabzon’luların şivesi ile dalga geçiyorum.
Trabzon’da ‘’gelme geldim, yeme yedim, konuşuk konuştum’’ demek son derece normaldir. Bunlar çok hoşuma gidiyor, mesela az önce sisi görünce üşüme üşüdüm.
Türkiye’nin başka yerlerinde de böyle tekrarlamalı şeyler söylenir. Yıllar önce bir Azeri arkadaşım ‘’yağmur yağıyor’’ dediğim zaman çok gülmüştü ‘’ hem yagmır, hem yagır ne disen sen’’ diye benimle dalga geçmişti. Elazığ’da da ‘’o kadar yakıştı ki; aynaya baksan sen seni tanımazsın, gözlerim öyle karardı ki; ben beni bilmedim’’ gibi sözler duymuştum.
Trabzon’lunun birden bire, aniden anlamında kullandığı ‘’birlanbir’’ lafı da bu tekrarlamalı, tekerlemeli sözlere örnek olabilir.
Benim Trabzon şivesi ile ilgili bir türlü alışamadığım şey ‘’BERABER’’ kelimesi. Örneğin ‘’arabalan beraber geldim’’ deniliyor. Arabalan demek Trabzon’ca zaten arabayla demek oluyor. O zaman ‘’arabalan beraber’’ deyince ‘’araba ile beraber, araba ile birlikte’’ demiş oluyorsun. Başka çok duyduğum örnekler ‘’ o sınırlan (sinirle) beraber adama bir yumruk çaktım’’, ‘’çocuk ateşlen beraber havale geçirdi’’.
Bu kalıpla bana bir şey söylendiği zaman; bir araba var, bir de ben varım birlikte yanyana yolda geliyoruz, yada sinirin var, sen de varsın ikiniz birlikte adama birer yumruk çaktınız, veya çocuk yatakta havale geçiriyor, ateş de yanında yatmış, o da havale geçiriyor gibi bir duyguya kapılıyorum. Uzun lafın kısası ‘’beraber’’ kelimesinin Trabzon’da kullanılış amacına alışamadım.
İşte bu disosiyasyon ( ayrışım) duygusunlan beraber bu yazıyı yazdım.
Ha bir de ‘’yama’’ meselesi var tabii. Trabzon’da herkes bez, kumaş anlamında yama kelimesini kullanır. Yamayla ilgili bir kaç komik olay yaşadım.
Bir gün Trabzon’dan İstanbul’a gidiyorum, Sabiha Gökçen Havaalanına indik. Benimki de dahil olmak üzere bir kaç valiz gelmedi. Kayıp valiz bürosuna gittik. Görevliler zabıt tutmadan önce, valizler yanlış banda gittiyse aramak için, bizden valizlerimizin tarifini de istediler. Yanımdaki amca benim valizim siyah, üzerinde de kırmızı bir yama var diyor. Görevli telsizden arkadaşına tariflerimizi iletiyor, valizlerden biri siyah, üzerinde kırmızı yaması var. Karşıdan gelen ses duyuluyor, burada 6 tane valiz var, beşi tariflere uyuyor, ama yamalı bir valiz yok. Ben hemen müdahil oldum, sapında kırmızı mendil yada kurdele olan siyah bir valiz arasınlar diye. Elbette ki siyah valizin sapında kırmızı kurdele vardı.
Bir gün plastik bir leğen almam gerekti. Trabzon’da o zamanlar yeni olan bir AVM’deki, evde kullanılacak malzemeler, hırdavatlar satan bir dükkana leğen almak için girdim. Burada plastik eşya olduğundan emin olmadığım için de hemen gözüme görevli bir kızı kestirerek yanına gittim ve ‘’acaba leğen var mı’’ diye sordum.
Bu arada AVM’nin yeni açıldığını tekrar hatırlatmam gerek. Demek ki orada çalışmak da bir şekilde sosyetik kabul ediliyor.
Soruyu sorduğum kız birden bire garipleşti, aramızdaki fiziksel mesafeyi açmadan ruhen yanımdan uzaklaştı, kem küm etmeye başladı. Ben de kızcağız böyle gripleştiğine göre herhalde burada yeni çalışmaya başladı, leğen var mı yok mu bilmiyor, bana da belli etmek istemiyor diye düşündüm. O sırada bir başka görevli de yakınımızda bulunuyor ve kızı daha fazla bunaltmamak için ‘’en iyisi ben ona sorayım’’ dedim.
Ve diğer görevliye doğru yürümeye başladım ama kız görev duygusu ile yanımdan hızla seğirtti ve benden önce delikanlıya ulaştı. Benim yerime çocuğa soruyor ‘’X bey hani bir şey vardır, kovaya benziyor’’ bunu yaparken elleri ile bir yuvarlak çizerek çocuğa leğeni şekil olarak da tarif ediyor. Elbette X bey anlamadı. Bu sefer ‘’ hani YAMALARI elde sürtmek için’’ diye açıklama getirdi. Bir yandan da elleri ile güya çamaşır yıkama hareketi yapıyor, ama o kadar yapmacık ve çıt kırıldım bir hareket ki, o hareketle değil çamaşır yıkamak, yaraya melhem bile süremezsin. X bey herhalde Trabzon’lu değil, gene boş boş bakıyor. Sonunda kız pes etti, gene de karşısındakine belki daha anlaşılır olur diye eliyle yuvarlak çizerek ‘’ hani var ya işte böyle, eski tabirle leğen denir’’ dedi. Çocuk nihayet anladı da, o dükkanda plastik leğen satılmadığını öğrenebildim.
Ama ben koptum resmen orada, meğer kız leğen kelimesini lokal lehçe zannediyor, kibarlığından leğen demek istemiyor. Oysa içinde ‘’yama’’ yıkanan şeye hala leğen deniliyor benim bildiğim. Yeni tabir ne ola ki?
Biz diabetli çocuklara ve ailelerine ortalama bir sağlık çalışanının çok üzerinde diabet bilgisi veririz. Hatta sadece eğitimleri henüz tamamlanmadı diye bir kaç gün fazladan hastanede yatırdığımız bile olur. Çünkü diabetle yaşamak için bilgi şart. Bir gün vizit yapıyorum, yeni tanı almış diabetli bir çocuğun yatağının yanındayız, artık taburcu olabilecek kadar kontrol altına alınmış olan hastayı taburcu edeyim diye düşünüyorum. Asistanlara diabet eğitimi tamam mı diye sordum, evet hocam aile de çocuk da gayet iyi öğrendi dediler.
Ben de 9-10 yaşında olan çocuğun bilgisini tartmak için ‘’söyle bakalım pankreas nedir’’ diye sordum. Bana ‘’ midenun hauralarda (oralarda) bir yerde, bir YAMA parçasidur’’ demesin mi?
Çünkü endokrin organlara da bez denir, biz de çocuğa pankreası anlatırken ‘’midenin arkasında insulin salgılayan bir bezdir’’ diye tanımlamışız.
Çocuk diğer sorularıma da başarı ile cevap verdiğinden o gün taburcu oldu.
ayşenur hocam ben öğretmen Ayten verep hergün birlikte buna benzer pek çok olayla karşılaşıyoruz… farklı açılardan bakmış oldum . zevkle okudum .. renkli kimliğinizi bir kez daha gördüm…….sevgiler…