Bütün Pazar ahalisinin ‘’Sare Hala’’sı, ev halkının ‘’Anneler’i olan anneannem, gerçekten kayda değer bir şahsiyetti.
Zamanına göre devrimci, savaşçı, sosyal olaylara, yerel politikaya yön vermek isteyen, ama aynı zamanda vesveseli, meraklı, özel hayatında ise kurnaz, çalışkan ve elinden her iş gelen tuhaf bir kadındı.
Devrimci, yenilikçi yönüne örnek vermek gerekirse mesela kıyafet devrimi olduğu günün ertesinde, Pazar’da, sokağa şapka ve paltolarla çıkmaya başlayanlardan biri imiş.
Yeni harf devrimi olup da Türkiye’de okuma yazma seferberliği yapıldığında da derhal Millet Mektebine katılıp yeni harfleri öğrenmiş. O belge şimdi Sermin’de, tarihler özellikle de Anneler’in yaşının yanlış yazılmış olduğunu düşünüyoruz.
Sermin’le motosiklete binmenin zevkli olacağını konuştuğumuzu duyup, bize ‘’binmayun, çok rüzgar ufuriyi’’ dedikten, sonra kendisinin ‘’düzlere’’ motosiklet ile gittiğini itiraf etmek zorunda kaldığı zaman da 75 yaşının üzerinde idi.
Devrimci, savaşçı ve tuttuğunu koparan hallerine en önemli örnek ise annemin orta okul tahsili bitince onu İstanbul’da öğretmen okuluna göndermesidir. Sadece bu konudaki ön görüsü ve inadı bile onu özel biri sınıfına sokmak için yeterli bence. Annemin gerçek doğum tarihi şaibeli olmakla birlikte, resmi olarak 1923 yılı görünüyor. Düşünün ki 1930’lu yıllarda Anneler onu İstanbul’a okula gönderebilmek için dedem dahil bütün sülale ile aylarca mücadele veriyor. Okuyan kız ‘’O…’’ olur diyorlar, Anneler ‘’benim 5 tane kızım var, bu da O.. olsun’’ diyerek sonunda mücadeleyi kazanıyor.
O zamanlar bir sınıfta şimdiki gibi iki yarı yıl yokmuş, 3 kez karne alınırmış. Annemin anlattığına göre ilk karnenin alınmasına bir hafta kala (yani eğitim yılının üçte birinin bitmesine bir hafta kala) sonunda annemi İstanbul’a gitmek üzere vapura bindirebilmiş. Vapur Pazar iskelesine yaklaşamadığı için, iskeleden vapura kayıkla gidilirmiş. Annemi iskeleden vapura götüren kayığa bindirirken, ya da kendisi de onu yolcu etmek üzere kayıkta iken, heyecandan denize bile düşmüş. Daha sonra annemden daha küçük olan iki teyzemin de hukuk fakültesine gitmek üzere yolunda engel kalmamış böylece.
Politik bir kadındı, bence gençlik zamanında keşke Pazar’da belediye başkanı olsaymış. Benim bildiğim kadarı ile Pazar’ın belediye başkanı seçimlerine, kendi çapında her zaman burnunu sokmuş, kendi tuttuğu adayı desteklemeleri için insanları etkilemeye çalışmıştır. Hatta artık son dönemlerinde hasta yatağında yatarken, ziyarete gelen, başkan olmasını istemediği adayın karısına kahve ikram ettirdiğini, daha sonra da falına bakıp kadına ‘’Kocana söyle olmayacak bir işe kalkışmış, vaz geçsin bu işten’’ dediğini hatırlıyorum. Daha sonra kadın ‘’Sare Hala kocamın başkan seçilmeyeceğini bilmişti’’ demiş, oysa Anneler o fala bakarken ‘’söyle kocana adaylıktan çekilsin’’ demek istemişti. Böyle de bir kurnazlığı vardı.
Vesvesesi ise dillere destan, özellikle de torunlarına karşı. Bizim kaçırılacağımızı, kaybolacağımızı, boğulacağımızı, ezileceğimizi, ya da başımıza kim bilir neler geleceğini düşündüğü için bizi olmadık hikayelerle korkutmaya çalışırdı. Artık denizde boğulanlar mı arasın, çarşıyı basan köpekler mi, arabaların ezdiği yabancıların kaçırdığı çocuklar mı, Allah ne verdiyse.
Birimiz biraz geç kalsak çatıya çıkıp görüş alanını genişletir, bir elini gözüne siper eder, bir elini beline koyar, oradan yol gözlemeye başlardı.
Vesvesesi konusunda hiç unutamadığım bir hikayesi şu; artık son zamanlarda yatağından çıkamıyor. Süt torunlarından biri olan Mustafa Marangoz da Anneler onu çok sevdiği için bizim evde çok zaman geçiriyor. Bir gün Anneler Mustafa’ya ‘’ Senin çişin gelmedi mi? Çabuk helaya git, işe de gel’’ diye ısrar ediyor. Sonunda Mustafa Annelerin gönlü kırılmasın diye tuvalete gidiyor. Mustafa geri döndüğünde Anneler onu ‘’İçeride kim vardı?’’ diye sorguya çekiyor.
Meğer niyeti başka, hemen anlıyoruz tabii. O sırada dayımın oğlu Emre Telatar dahil çoğumuz Pazar’daki evdeyiz. Anneler Emre’nin nerede olduğunu merak etmiş, fakat kimseye de belli etmek istemiyor, acaba tuvalette midir diye kontrol ettiriyor.
İnanılmaz bir merakı vardı. Herkesi tanımak onun için çok önemli idi. Ellerini beline koyar evden çarşıya kadar yürüye yürüye giderdi. Bu yürüyüş adeta bütün Pazar için sosyal bir olaydı. Çünkü bizimki yolda gördüğü herkesle konuşurdu. Kimsin, kimlerdensin diye sora sora sonunda ortak bir tanıdığı bulana kadar uğraşırdı. O zamanlar İspir’den Pazar’a çalışmak üzere işçiler gelirmiş, elbette onlarla konuşunca ortak bir tanıdık bulamıyor, böylece onları ‘’yabancı’’ kategorisine sokuyor. Bizi de yalnız olarak çarşıya gitmeyelim diye ‘’çarşıda İspir’liler var’’ diye korkutuyor. Fakat Annelerin gözünde İspir’liler o kadar ‘’yabancı’’ ki, bize artık nasıl bir duygu vererek söylüyorsa, ben İspir’in gerçek bir kasaba olduğunu anladığım 9 yaşına kadar ‘’İspirli’’leri uzaydan gelen birileri zannetmiştim.
İnanılmaz çalışkan ve kapasiteli birisiydi, son döneminde yatağa düşene kadar inek baktı, her gün çarşıya gitti, bahçe yaptı. Son günlerine kadar da o kurnazlığı ve sosyalliği devam etti.
Anneler ismi de sanırım Nermin çok küçükken anneanne diyeceğine Anneler dediği için üzerinde kalmış.
Anneleri çok sevdim ..keşke simdi de olsa …daha daha çok olsalar.. her yerde onlardan olsa…
Çok doğru. Ama biz de ona benzer karakterleriz. Öyle değil mi