KTÜ’de çalışırken Down sendromu olan bebeklerden birinin çok ağır kalp hastalığı vardı. Çocuk aylarca hastanede yatıp sonunda vefat etti. Bu çocuk 8 aylık hayatının en az 6-7 ayını hastanede yatarak geçirdiği için annesini de tanıyorum elbette. Ailenin ilk bebeği olduğu için genetik tahlilleri de yapmıştık, hastalığın diğer çocuğunda tekrarlama riski genel toplumdan daha yüksek değildi, bunu da anneye açıkça söylemiştik. Anne bebeğin ölümünü çok olgun karşıladı, ama çok da üzgün olduğu belli oluyordu.
Bazı aileler çocuklarının ölümüne çok büyük tepki gösterirler, kulak delen çığlıklar atarlar, yerlere yatıp sinir krizi geçirirler, sağı solu dağıtıp, camları kırarlar, bize saldırırlar, öyle karambol çıkar ki ölen hastaya gerekenleri yapmak ve diğer hastalara hizmet etmek neredeyse imkansız hale gelir.
Sonuç olarak her ölüm hastanede bir krizi tetikler. Bütün sağlık çalışanları hastası ölünce orantılı tepki veren ailelere minnettar kalmalı bence. Elbette aile çok üzüntülüdür, elbette yas ve ağlamalar vardır hatta bazen anneyi ilaçla sakinleştirmek gerekir, ama her şey ölçülüdür. Bu durumda genellikle serviste yatan diğer hasta aileleri de gönüllü manevi destek hizmeti verir. Bu üzüntülü kriz hali en kısa zamanda atlatılır ve serviste işler normale döner. Çünkü serviste bir hasta ölünce diğerlerinin ihtiyaçları ara vermez, onlara ilaçları vermeye, tetkiklerini yaptırmaya, ateşlerini düşürmeye devam etmek zorundayız.
Genel olarak beklenen ölümlerde aile daha sakin olur, ani ölümlerde ise ailenin tepkisi daha büyüktür. Bunu anlamak çok kolay, çünkü biz de sağlıklı bir çocuğun ani kaybından çok daha fazla üzüntü duyuyoruz. Uzun lafın kısası yukarıda anlattığım anne hem aylarca hiç bir ümidi olmadan bebeğine o kadar candan gönülden bakmış olduğu, hem de ölünce son derece ölçülü bir tepki vermiş olduğu için benden tam not almış idi. Kadının çok olgun bir ruha sahip olduğunu düşünmüştüm.
Bu hikayede asıl sonrası önemli.
Bebek öldükten 1-2 ay sonra sabah saat altıda kapım çalındı. Kapıyı açtım ki ne göreyim, karşımda bu anne, başını kapının pervazına dayamış, son derece ümitsiz bir yüz ifadesi ile bana bakıyor. Sanki susuzluktan ölmek üzere de, son bir bardak suyun da bende olduğunu düşünüyor. Sabah sabah acaba gene nasıl bir felaket geldi başına diye düşünüp, korkarak ‘’buyur, hayırdır inşallah’’ dedim.
‘’Burada oturduğunuzu öğrendim, kusura bakmayın rahatsız ettim, bir şey soracağım’’ dedi. Buyur sor deyince de ‘’ ben yeniden çocuk yapmak istiyorum, ama size sormak istedim, yapayım mı?’’ demesin mi? Hani bazı insanların zaman mevhumu yoktur, ben uyanıksam nasıl olsa herkes uyanıktır diye düşünür, hatta bir çok insan da doktorların hiç uyumadığını düşünüyor sanırım.
Kadın da çok dertli göründüğünden, bebeğinin acısı da çok yeni olduğundan sakince ve ciddiyetle yeniden çocuğunun hasta olma riskinin çok az olduğunu, hatta sütten ağzı yandığı için anne karnında tetkik edilebileceğini, başka çocuğu da olmadığı için yeniden hamile kalmaktan korkmasına gerek olmadığını anlattım.
Kadını kapımdan yolladığımda , yeniden hamile kalmaya kararlı görünüyordu. Sabah sabah amme hizmeti yaptım, ama kadın da sıkıntıdan kurtuldu diye düşündüm. Yanılmışım.
Kadının endişesi geçmemiş, benden teyit alma ihtiyacı devam ediyor. Kadın o günden itibaren, tam bir ay boyunca her sabah giderek daha erken bir saatte, aynı bedbin ruh hali ile kapıma dikildi.
Ben o zaman asansörsüz bir apartmanın beşinci katında oturuyorum. Bu bile kadını yıldırmıyor, benim eve çıka ine giderek kilo kaybediyor. Kadın o kadar da üzgün görünüyor ki, ‘’her sabah kargalar daha kok yemeden benden ne istiyorsun’’ diye de kızamıyorum. Ama bir yandan da her sabah ‘’hüzün kraliçesi suratı’’ görerek güne başladığım için işlerim ters gitmeye başladı, ben de bu sabah da gelecek endişesi ile uyku uyuyamamaya başladım.
Kadın gün geçtikçe kapıma dikilme saatini daha da erkene çekti. Bir sabah saat tam sabahın dördünde kapım çalınca artık canıma tak etti.
‘’Sen bir daha buraya gelme, ne de olsa çocuğu kocanla yapacaksın BENİMLE DEĞİL, gelip size eşlik edecek halim de yok, şu anda kapımda olacağına eşinin yanında olsan belki çocuk yapıyor olurdun’’ dedim.
Bu olaydan bir yıl sonra kadın bana bu sefer sağlıklı bebeğini göstermek için, hala inanamıyorum ama hastanedeki odama geldi.
Küçük yerde hekim olmanın akıl almaz işveleri.