Son günler, yaşamak isteyebileceğim günler değildi. Dünyanın çivisi çıkmış gibi hissediyordum.
Kafamı bozan çok şey vardı. Kişisel olarak geçen hafta sonu başıma gelenleri yazmıştım. Hafta boyunca da bir sürü kötü haber aldım; gene iki ayrı yerde patlama oldu, bir çok şehit var. Artık söyleyecek söz bulamıyorum. Allah ıslah etsin. Artvin Cerattepe’de halkın bütün direncine karşılık maden aramalarına izin çıktı. Bu haber de beni çok hırpaladı.
Bu hafta boyunca beni sevindiren tek şey uğradığım haksızlık karşısında aklı selim sahibi insanlardan, Türkiye’nin her yerindeki öğretim üyesi arkadaşlarımdan ve öğrencilerimden aldığım destek oldu.
Hafta sonunda Hamiyet Özen, bir arkadaşının köydeki evinden passiflora bitkisinin çiçeklerinin resimlerini yayınladı. Bu çiçeği ben çocukluğumdan ‘’saat çiçeği’’ olarak bilirim, daha yaygın kullanılan Türkçe ismi de ‘’çarkı felek’’ tir ve oldukça egzotik bir çiçeği olan bir sarmaşık çeşididir.
Çocukken Pazar Soğuksu’daki evin üst kat balkonuna, oradan da çatısına kadar uzayan bir saat çiçeği vardı. Ben sanırım 4-5 yaşlarında iken Karadeniz’e modern anlamda ilk sahil yolu yapıldı. Bu yol tam da Pazardaki evin kapısının önünden geçer. İşte çocukluğumun kahramanlarından biri olan saat çiçeğinin fidesini bu yolu yapan işçilerden biri Annelere hediye etmişti. Yıllar içinde sanırım evin restorasyon ve büyütme inşaatları sırasında bu çiçek kaybolmuştu.
Daha sonra bu çiçekten sadece Trabzon’da bir tanıdığımızın bahçesinde görmüştüm, fakat o sırada ev boş olduğundan fidan isteyememiştim. Yalnız o sarmaşığı gördüğüm andaki heyecanımı hala hatırlıyorum.
Yıllar sonra eski asistanlarımdan İlke Mungan’dan passiflora bitkisinin sinir bozukluklarında, hafif depresyonlarda kullanıldığını, hatta o sıralarda meşhur olan bir şarkı sözünde de ‘’aşk passifloradan çok hoşlanır’’ dizesi olduğunu öğrenmiştim. O sıralar bitkisel tedavilere merak saldığımdan internette araştırma yapmış ve passiflora bitkisinin benim çocukluk anılarımın kahramanlarından biri olan saat çiçeği olduğunu anlamıştım. Bu çiçeğin bende ne kadar özel bir anlamı var ki, İlke ile yaptığımız o konuşmayı net bir şekilde hatırlıyorum.
Benim için böyle anısı olan bir çiçeğin resmini yayınlayınca derhal Hamiyet’ten bitkiden bir örnek istedim. Sağ olsunlar, arkadaşları hemen kökleriyle birlikte bir bitki göndermişler. Ancak o gün almam mümkün olmadığı için ertesi gün yani pazartesi günü öğlen saatlerinde, son 12 saattir naylon torba içerisinde muhafaza edilen ve bol miktarda kökü olan bitkiyi aldım. Bitkinin ilk sahipleri, oldukça arsız bir bitki olduğu için bunca kökle tutmama imkanının olmadığını, üstelik üzerinde tomurcukları olduğu için yakında çiçek de açacağını söylemişler. Ama nedense bitkiyi ilk aldığımda, bana biraz boğulmuş, yaprakları solmuş gibi geldi.
Derhal bir çiçek serasına gidip bitkiyi güzelce bir toprağa diktirdim. Seradaki adam önce bana bu çiçeği nereden bulduğumu sordu, onların da bu çiçekten istediklerini ancak bulamadıklarını söyledi. Benim çiçeğimin ise yapraklarının pek kuru göründüğünü muhtemelen kuruyacağını söyleyerek, saksıya diktikten sonra bazı kötü dallarını kesti. Gerçekten de eve gelip çiçeği suladığım zaman dallarından özellikle birinin yapraklarının oldukça kuru göründüğü için üzülmüştüm.
Birkaç gündür hala bitkinin tutup tutmadığını anlayamamıştım. Bu sabah yanındaki yaban mersini ağacının dallarının balkon camları tarafından rahatsız edildiğini fark edince, her iki bitkinin de balkondaki yerini değiştirdim. Birkaç saat sonra yanlarına gittiğim zaman saat çiçeğinin o kuruyacağını düşündüğüm kolundaki bir sarmalın soğan sepetinin kenarına sıkıca tutunmuş olduğunu gördüm. Birden bire içim sevinçle doldu, bitkinin yaşayacağından emin oldum.
Passiflora bitkisi gerçekten de depresyona iyi geliyormuş. En azından benimkine iyi geldi.