Bazen öyle bir an gelir ki, zihnimizin derinliklerinde var olduğunun bile farkında olmadığımız bir engel yıkılır, daha önce anlam veremediğiniz şeylerin anlam perdesi açılır. Görünenin altındaki sebepler zihnin karanlık noktalarından gün yüzüne çıkar. İşte bu ilham anlarına ‘’ mini aydınlanma anları’’ diyorum. Bazen bu mini aydınlanma anlarında bilinç düzeyimize çıkan bilgileri, sezgi düzeyinde zaten yıllardan beri bildiğimizi fark ederiz.
Bir çok hayvanın bağırsak sezgileri (solar pleksus) insandan daha üstündür. Örneğin yağmur yağacağını, deprem olacağını önceden hissederler. Ancak yukarıda bahsettiğim ilham anları muhtemelen sadece insanlara özgüdür. İşte bu ilham anları insanın yazı yazmasını, beste yapmasını, buluş yapmasını sağlayan ve bizi diğer hayvanlardan ayıran özelliktir.
İnsan denilince hemen akla beyni bütün diğer canlılardan üstün bir canlı geliyor. Ancak insan beyninin en ilkel canlıların beyni ile ortak bir alanı var. Sürüngen beyni (reptil sistem) denilen bu kısım organizmanın canlı kalması ile ilgili refleksleri organize eden, nefes almamızı, yemek yememizi, ürememizi sağlayan kısım. Beyni sadece bu kısımdan ibaret olan canlılar vardır.
İnsan beyninin duygusal kısmı (limbik sistem) da diğer bütün memelilerde olan, tanıdığımız, bildiğimiz her hayvanı duygularla donatan kısımdır. Beyni sadece bu iki kısımdan ibaret canlılar da vardır.
İnsan beynini diğer canlılardan ayıran kısım gelişmiş neokorteksidir (yeni kabuk). Bu bölge diğer bütün canlılardan daha gelişkindir, görmemizi, işitmemizi, hayal etmemizi, mantık kurmamızı, analiz, sentez yapmamızı sağlayan, vicdan, empati duygularını üreten kısımdır. Aslında bir çok canlının bizden daha üstün görme, işitme, koku alma duyuları olduğunu biliyoruz. O halde bizim üstün beyin diye övündüğümüz, bizi insan yapan değerler aslında, olaylardan ders çıkarabilme, yanlışlarımızı düzeltebilme, hatalarımızı eleştirebilme, başkalarına verdiğimiz zararlardan üzüntü duyabilme yeteneğimizdir. En azından benim düşüncem bu.
Son zamanlarda okuduğum Judith Orloff’un ‘’Teslimiyetle Gelen’’ isimli kitabında sürüngen beynin odaklandığı noktalar şu şekilde madde madde kaydedilmiş; Bir iki madde de ben ekledim.
- Yaşama hakkı en güçlü olanındır.
- Yaşamak için en üstte ben olmalıyım.
- En üstte olan ben değilsem, alfa olana uymalıyım.
- Ölmemek için öldürmem gerekir.
- Avlanırım, bunun için yenmem ve hükmetmem gerekir.
- Bana özgü bir yaşam alanım vardır. Güçlendikçe bu alanı daha da genişletmem normaldir.
- Benim soyum üremelidir.
Bu hemen her hayvanda bulunan güdüler. Bu güdüler olmasa hayatta kalmak da mümkün olmazdı.
Ancak sadece bu güdülere bağlı olarak yaşamak sufizmde ‘’nefsi emmare=hayvan beden’’ olarak tanımlanır. Bu dünya hayatından maksat, nefs-i emmare seviyesinin üzerine doğru yolculuk yapmak olmalı değil midir?
Eğer kullanmayı ret edeceksek bu kadar beyin ağırlığı taşımaya gerek var mıdır?