Geçen hafta Gülçin ile Marmaris’e, oradan da feribotla Rodos’a gittik. Sultan Süleyman’ın yaptığı ilk seferden biri Rodos’un alınmasıdır. Çünkü Sultan Süleyman tahta çıktığında, dedesi Fatih Sultan Mehmed’in sürgünde ölen oğlu Cem Sultan’ın çocukları hala Rodos’ta yaşıyorlardı. O dönemin siyaset ve devlet anlayışına göre evvel emirde başına dert açabilecek olan erkek akrabalarını öldürmesi de devletin parçalanmasını engelleyecek bir davranış olarak kabul ediliyordu.
Hatta Fatih Sultan Mehmed’in kanunnamesinde ‘‘Ve her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların Nizâm-ı Âlem için katl eylemek münasiptir. Ekser ûlema dahi tecviz etmiştir. Anınla amil olalar.’’ diye meşhur bir madde vardı. Bu maddeyi yazarken muhtemelen Fatih’in aklındaki büyük dedesi 1. Beyazıd’ın çocukları arasında yaşanmış bir saltanat kavgası (Fetret devri)’nın bir daha tekrarlanmaması idi. Dolayısı ile Kanuni’nin Rodos’u almak için neden acele ettiğini anlamak kolay. Ancak benim anlamadığım neden bu kadar küçücük bir adanın alınmasının ay sürdüğü idi. Üstelik de Kanuni oldukça görkemli bir donanma ile savaşa girişmişti.
Rodos’u görünce anladım. Kenti şimdi de olduğu gibi ayakta olan, içinde yaşamın devam ettiği, UNESCO mirası kabul edilen muhteşem bir kale koruyormuş. Ve elbette Rodos’un şövalyeleri tarafından.
Daha önce Tapınak Şövalyeleri’nin Akka’daki kalesini görmüş ve çok etkilenmiştim, şimdi de Rodos’takinde aklım kaldı. Kesinlikle kışın da gidip, elime bir Cem Sultan, bir de kale tarihçesi, mimarisi kitapları alıp, bu kaleyi adım adım gezmek istiyorum. Cem Sultan’ın hayatını anlatan bir kitabım var, şimdi bir de kaleyi anlatan bir kitap bulmam lazım.
Akka’ da da bu kadar etkilenmiştim. Gördüğüm iki ‘’Tapınak Şövalyeleri’’ne ait kale de inanılmaz muhkem ve tam zihnimdeki ‘’Orta Çağ’’ kaleleri. Hendekler, gizli tüneller, dar sokaklar ne ararsan var. Adamların kafalarındaki savaş, gizlilik, emniyet, sinsilik, entrika her türlü şey kalelerin mimarilerinde bu güne aktarılmış. İnsanın oturup entrikalı bir orta çağ romanı yazası geliyor.
Deniz ve deniz ürünü yemekler güzel, yemek Türkiye’ye göre pahalı, kalacak yerler ise istediğiniz fiyatta yer bulmak mümkün. Biz Stüdyo denen sadece yatak sunan çok ucuz, ancak çok merkezi bir yerde kaldık, gün boyu denize girip akşamları da Rodos şehrine gittik. Güzel birkaç gün geçirdik, ancak güneş düşündüğümüzden vahşi çıktı yanımızda tüp patlamış gibi yanık bir şekilde döndük. Havalar da bahur zamanı gibi sıcaktı. Bir daha bu mevsimde tövbe gitmem.
Ne yazık ki Marmaris bomboştu. Ne yerli ne yabancı hiç turist yok. Bu mevsimlerde güney kıyılarımızı dolduran Rus’lar kendilerini Yunan adalarına atmış. Rodos’ta çat pat Türkçe bilen bir hayli insan var, bizim Türk olduğumuzu hemen herkes anladı, ancak sadece bir acemi garson bize Rusça mönü getirdi. Gerçekten üzücü idi. Bizim ilk amacımız deniz olduğundan Faliraki denilen köyde kaldık, Rodos şehrine gitmek için bindiğimiz otobüslerde, lokantalarda, sokaklarda sürekli sarışın güzel kızlar ve büyük sarışın adamlarla karşılaştık, her gördüğümüz sarışının bize gelmeyen Rus turist olduğunu düşünüp üzüldük.
Marmaris’te bu mevsimlerde tıklım tıklım dolu olması gereken uçaklar, feribotlar, otobüsler, sokaklar, çarşılar bomboştu. Hadi yerli turist Ramazan diye gelmedi, ya yabancılar? Şimdi Marmaris sokaklarında Ruslardan geçilmemesi lazımdı. Umarım bu hal geçicidir.