Konya Karapınar’da küçük, tuhaf ve çok ünlü bir göl vardı. Vardı diyorum çünkü artık kurudu. Belki çevresindeki yeraltı suları daha akılcı kullanılmaya başlar, yağmurlar yağar da göl geri gelir. Ya da halamın bıyıkları sakalları çıkar da eniştem olur.
Bu kadar küçük bir gölün bu kadar ünlü olmasının çok önemli birkaç nedeni vardı, bu özelliklerin toplamı onu benzersiz bir hale getiriyordu.
Birincisi çok ilginç bir coğrafyası vardı. Büyük göl 4-5 milyon yıl önce meydana gelmiş, Maar adı verilen yayvan bir volkanik krater içerisinde bulunuyordu. Büyük gölün içinde 9000 yıl önceki başka bir püskürmeden kalma küçük bir adacık ve onun krateri içinde ikinci bir göl daha vardı. Yani krater içinde bir göl, göl içinde bir başka krater ve onun içinde bir başka göl daha. İşte bu görüntüsü ile ‘’Dünyanın nazar boncuğu’’ adı ile anılıyordu.
İsmini göç sırasında göle gelen Sakarmeke kuşlarından almıştı. Büyük göl krater 500X800 metre büyüklüğündeki dış krateri dolduruyordu ve içindeki gölün derinliği 12 metre idi, suyu da tuzluydu. Ortadaki adada bulunan göl ise büyük gölden 50 metre daha yukarıda ve 25 metre derinliğindeydi. Bütün bu maar (volkanik yapı) sistemi 2005 yılında Ramsar alanı (uluslar arası sözleşmeye tabi, korunması gereken kuş alanı) kabul edilmişti.
Bir başka önemli özelliği de mevsimsel olarak gölün sularının kan kırmızısı hale gelmesi idi. Bu tabiat olayı da muhtemelen Tuz gölünde de saptanan ‘’dunaliella salina’’ isimli alglerden kaynaklanıyordu.
Aslında bütün bu muhteşem doğa harikasına sebep olan bölgeyi oluşturan volkanik materyalin yapısı idi. Öyle ki bu gözenekli yapı, yağmur sularını hemen emerek içinde hapseder ve göllerin hiç kurumamasına sebep olurdu. Ancak çevredeki yeraltı sularının bilinçsizce kullanılması sonunda Meke gölünü de insan elinden çıkma bir tuz çölüne çevirdi. Buyurun size fırından yeni çıkmış mini bir çöl. Aferin bize. Sakarmekeler gidin kendinize başka bir göl bulun. O göl dünyanın nazar boncuğu olmayacak, mevsimi gelince suları kanamayacak.
Sakarmekeler sığ suları seven, tavuğa benzer bir kuş türü. Suyun üzerine uçakların acil durumlarda gövdelerinin üzerine inmesi gibi garip bir şekilde göğüslerinin üzerine pike yaparak inerlermiş. Avlanması çok kolay, eti de lezzetsiz olduğundan avcıların burun kıvırdıkları ve avlamayı istemedikleri bir kuş türü imiş. Gel gör ki insanoğlunun öldürme, yok etme becerisi avcılıkla sınırlı değil.
Yıllar önce Yeşim Sert ile Konya havzası gezisine çıktığımızda Meke gölüne de gitmiştik, o zaman da gölün suyu azalmıştı içinde hala su vardı. Geçen hafta tamamen tesadüfen bu resimleri buldum ve içlerinden birini profil resmi yaptım, ondan bir kaç gün sonra da gölün kuruduğu haberini okudum. Kuruma resimlerini görünce içim sızladı. böyle bir yazı yazmak istedim.
İnsanoğlunun acaba başına gelmeli ki bu dünyanın ‘’sahibi’’ olduğunu düşünmekten vaz geçmeli?
O gezimizi hatirliyorum, cok eglenceli dolu dolu bir geziydi. Golede bayilmisdim, cok uzuldum artik boyle bir golun olmadigina. Guzel ulkemde guzel giden hicbir haber alamiyacakmiyim diye kara kara dusunuyorum. Neden ulkemde doga, hayvan, tarih bilinci yok bu kadarmi zor anliyamiyorum. Neyse ellerinize saglik hocam, keske herkes sizin kadar bilincli ve hassasiyetle yaklasabilse. Sevgilerimle.