Gene bir doktor bıçaklandı. Resmini görmek bana yetti, haberi okuyamadım. Haber başlığında rapor yüzünden olduğu yazıyor. Rapor derdi, artık doktorların can derdi oldu.
İşe başlarken, ağır ve tehlikeli işler için, evlilik öncesinde, askerlik için, ehliyet için, spor için sağlık raporu istenir. Bir de hasta kişilere istirahat için rapor verilir.
Ben sadece çocuk hekimi olarak çalıştığım için bu raporlardan sadece istirahat için olanı verdim. İş, ehliyet, evlilik için hiç rapor vermedim. Askerlik için rapor verdim de, vermedim de diyebilirim. Uzun yıllar boyunca takip ettiğim ve askere gitmesine engel bir hastalığı olan çocuğu, 18 yaşında iken dahiliye bölümüne devir ettiğim için, çoğu zaman benim verdiğim rapor asıl ‘’askerlik yapması uygun değildir’’ raporunu verecek olan hekime yol gösterici oldu sadece. Yani asıl raporda benim imzam olmadı.
Buna karşılık bir çok çocuğa okul için istirahat raporu verdim. Benim düşünceme göre, bir çocuğa istirahat raporu verilince annesinin de başka bir şeye gerek kalmadan sadece bu raporla izinli sayılması gerekir. Böyle bir uygulama eğer suiistimal edilir diye düşünülüyorsa o zaman çocuğuna verilmiş raporla anneye mazeret izini kullandırılabilir. En azından yılda belli süre ile.
Mazeret izini, işin gereklerinden kaynaklanmayan, kendi özel yaşamını ilgilendiren nedenlerle kullanılan izinlerdir diye tanımlanıyor. Toplu sözleşmelerde bulunuyor ve işçilerin böyle bir izin kullanmaları için ancak haklı nedenlere dayandırılması gerektiği yazılıyor. Ancak ‘’mazeret izni’’ sadece evlenen, birinci derecede yakını ölen, ya da çocuğu doğan kişilere kullandırılıyor, başka sebeplerle mazeret izni kullanılmasını hiç duymadım. Çocuğunun hastalığı da özellikle de bakacak kimsesi yoksa anne için haklı bir mazeret değil midir?
Demek ki değil. Çünkü çocuğu hasta olan bir anneye mazeret izini kullandırılmaz, genellikle bu durumda olan bir anne gider kendisi için uydurma bir ‘’istirahat raporu’’ alır.
İşte bu rapor, doktor için iki ucu da boklu bir değnektir. Bu raporu versen bir türlü, vermesen bir türlü. Bir doktor olarak bilirsin ki bu annenin evdeki hasta çocuğunun yanında olması gerekli, raporu vermesen vicdanın sızlar. Bu raporu versen, bile bile yalan yanlış bir iş yapıyorsun, gene vicdanın sızlar.
Bu tür raporların her türlü istismara açık olduğu muhakkak. Kötü niyetli bir doktor için ‘’gelir kaynağı’’, kötü niyetli biri için de doktora ‘’kötü muamele’’ sebebi olabilir pekala.
Bir de lise son sınıftaki öğrencilerin ikinci dönemdeki durumları var. Çocuklara açık açık dersleriniz bitti, gidip rapor alın evinizde çalışın deniliyor. Bütün çocuklar rapor alıyor, okullar boşalıyor. Biz üniversitede ana bilim dalında ‘’böyle rapor vermeyeceğiz’’ diye karar çıkartıp bu raporları vermekten kurtulduk ama bu arada bir çok kişiyle de papaz olduk.
Burada da çok büyük bir sorun var, madem dersler bitiyor o halde neden lise son sınıf var? Ya da madem dersler bitiyor neden resmi olarak üniversite sınavına hazırlanmak için ‘’boş yarı yıl’’ gibi bir şey yok? Bu kadar açıkça bilinen, bu kadar büyük boyutlarda bir sorunun çözümü tek tek her çocuk için sağlık raporu alınması olabilir mi? Bu saçmalık değil de nedir?
Bu gibi durumlarda eskiden doktor sadece vicdanıyla karşı karşıya kalırdı. Şimdi artık, eli bıçaklı bir vatandaşla karşı karşıya gelme ihtimalini de düşünmesi gerek.
Trajik bir rapor hikayesi de benden gelsin.
Yıllar önce anabilim dalı başkanı iken bir gün başhekimden öğlene yakın bir saatte telefon aldım. Bazı küçük sporcular için sağlık raporu verir misiniz, ama yarın sabaha gerekliymiş, bu gün yetiştirebilir misiniz diye sordu. Ben de şu anda meşgulüm saat tam 14’de odamın kapısında olsunlar, öğleden sonra yetiştirmeye çalışalım diyerek randevu verdim.
Öğlen 13’deki eğitim saatinde, baş asistanıma bu gün küçük sporcular gelecek, acilen sağlık raporu almaları lazım, polikliniğe dönünce bu çocukları sana getireceğim, hemen teker teker bütün odalara dağıt. Hızla muayene edip, hepsinden bir akciğer filmi, kan sayımı ve EKG isteyin, gerekirse başka tahliller de alın, sonuçlarla birlikte bana danışın. Aman bu çocukları bekletmeyelim, raporları bu gün akşama yetiştirmemiz lazım diye tembihledim. Sekreteri de bu raporlar yazılmadan işten çıkmayacağız diyerek haberdar ettim. Teyakkuzda, heyecanla bekliyoruz. Daha önce hiç spor için sağlık raporu vermemişiz, 25-30 civarı çocuk bekliyoruz. Bir de normal poliklinik devam edecek, yoğun bir öğleden sonra olacağı belli.
Niyetim, bütün çocukları bir de kendim muayene edip, filimler için radyolog arkadaşlardan, EKG için kardiolog arkadaşlardan fikir almaktı. Yani dört dörtlük bir sağlık raporu vermek istiyordum. Ama hiçbir şey düşündüğüm gibi olmadı.
Saat 14’de dersten çıkıp odama döndüğümde, koridorda beni bekleyen bir sürü çocuk arıyorum, ama bir tane bile çocuk yok, sadece onların antrenörü olduğunu söyleyen bir adam var. Çocuklar için sporcu lisansı alınacakmış, tek eksik evrak sağlık raporu imiş, yarın sabah da çocuklar karşılaşmaya çıkacaklarmış, raporu hemen vermeliymişim.
Ben peki, hani çocuklar nerede diye sordum, adam birden bire sinirlendi ve bana bağırmaya başladı. Nasıl olur da baş hekim sorunca tamam dermişim de onu yalnız görünce yan çizermişim? Bütün evrakları tamamlamış, bir sağlık raporları kalmış, şimdi çocukları hastaneye nasıl getirsinmiş, neden eşeği yokuşa sürüyor muşum? Yahu kardeşim bu çocukların en değersiz şeyleri sağlıkları mıydı da sağlık raporunu son dakikaya bıraktın? Ya çocuklardan birinde bir hastalık varsa? Ben sizi bekleyeceğim gidip çocukları getirin dediğimde adam iyice zıvanadan çıktı. Hemen, şimdi, derhal raporları istiyor; bir rapor vereceksin, kendini bir bok mu sanıyorsun diye bas bas bağırıyor. Ben de gittikçe kabarıyorum, çocukları muayene etmeden rapor mapor vermem diye ciyaklıyorum. Sonunda adam bana olmadık küfürleri sayıp, döküp, ben sanki o raporu almayı bilmiyorum diyerek gidiyor.
Adamın zihninde, ben, elimdeki gereksiz(!) bir yetki kırıntısını zalimce kullanarak, onun o kadar çaba gösterip çalıştırdığı çocukların Türkiye genelindeki bir turnuvaya katılmalarını engelleyen, yıkılıp geçilmesi gereken bir set, sövülmeyi, kırılıp dökülmeyi hak eden, suratsız bir yaratıktım.
O gün ben de sinirden deliye dönmüş, sonradan kendimi sakinleştirmek için bayağı çaba sarf etmiştim, bu gün artık neyse ki beni bıçaklamamış diye şükrediyorum.
Bu olaydan bir ay sonra o turnuvaya katılan çocuklardan biri sahada aniden öldü. Gazeteler kalp krizi geçirdiğini yazdılar, ama çocuk daha 11 yaşındaydı, akut myokardit, kardiomyopati, ritim bozukluğu ya da kapak hastalığı olma ihtimali çok daha yüksekti.
Bu çocuk gerçekten sağlık raporu almış olsaydı, bu hastalığın yakalanmış olma ihtimali de çok yüksekti.
Yanımdan ayrıldıktan sonra o adam, kim bilir hangi baskı yöntemi kullanarak, hangi kurumdan ve doktordan o raporları aldı, bunu öğrenemedim ama, sahada ölen çocuk Trabzon takımından değildi, demek ki başka illerde, başka çocuklara da aynı usulle rapor alınmıştı.
Artık öğrencilerime verecek öğütlerin başında ‘’kendini savunma sporları dersleri alın ve bu konuda kendinizi iyice geliştirin’’ geliyor. Hastanede silah taşıyamayacağınıza göre başka çareniz yok.