Gençliğimizin masal kahramanlarıydılar. Her biri bir bilgi ağacıydı, hep birlikte büyük ve muhteşem bir orman oluştururlardı. Bizler bu büyülü ormanda, hevesle çarpan kalpler, öğrenmeye aç ruhlardık. Her birimiz bu ormandan beslendik, bilgilendik, başa çıkmayı ve mücadele etmeyi deneyimledik.
Hiç ölmeyecek gibiydiler. Ama şimdi artık hazan yaprakları gibi birer birer dökülmeye başladılar. Umarım onların bize nakşettikleri tıbbi ve etik değerleri bizler de kendi öğrencilerimize nakledebilmişizdir.
Evet, üniversitedeki hocalarımızdan söz ediyorum.
Son olarak Keriman Tınaztepe hocamızın vefatını duydum. O kocaman bilgeler ormanımızı oluşturan en temel bireylerden biri daha devrildi diye düşündüm.
Keriman Hocamız, açık ara en çok korktuğum hocalardan biriydi. Dönem derslerimize girdiğinde ilk önce o kendine özel tiz sesi ve vurgulu konuşması dikkatimi çekerdi. Dersi sanki kendi bilgi düzeyine sahipmişiz gibi oldukça üst düzey bilgilerde donatırdı. Konuşmasına kattığı, anlamını kolayca çözemediğimiz Latince ve İngilizce sözcükler de düşünülünce, dersini anlamamak çok olasıydı. Ancak Keriman Hocamız, dersini anlatırken el parmaklarını birleştirip açarak, ayak parmaklarının üzerinde yükselip, topuklarının üzerine düşerek, ses tonunu değiştirerek, sözcüklerini vurgular, bize anlattıklarını öğretmek için adeta kendini paralardı. Öyle ki; eğer dersi anlayamazsam Hoca kafamı balta ile yarıp, gene de içine bu bilgileri sokacak diye vehme kapılırdım. Daha sonra tuttuğum notları tekrar okurken gerçekten de hocanın kafama vura vura söylediklerini öğretmiş olduğunu fark ederdim.
Keriman Hocamız, en çok korktuğumuz hocalarımızdan biriydi, çünkü bizlerden çok üst düzey bilgi beklentisi vardı.
Onunla birlikte çok fazla çalışmadım, ancak hiç unutamadığım bir anım vardır. Servis 23’de (Ergen servisi) çalışıyordum. Konsültan Hocamız Muhsin Saraçlar, kıdemli asistan Alpay Çeliker, ben çömez asistanım, diğer çömez arkadaşımı şu anda hatırlayamıyorum, ayrıca gene isimlerini hatırlamadığım iki de intörn var. Muhsin Hocamızın her zamanki şen hali ile memnun mesut çalışıyoruz. Başımızda fazladan bir hoca stresi yok yani.
Ancak hastalarımızdan biri, hiç unutmam, bir türlü nedenini bulamadığımız döküntüleri olan bir genç kızdı. Hastayı belirti ve bulguları ile Lupus (SLE) hastalığına benziyor, ancak bir türlü tanı kriterlerini tutturamıyorduk. Çünkü hastamızda eklem bulguları ve döküntü dışında belirgin bir bulgusu yoktu. Serolojik kriterler ise negatifti. Yani kesin tanıyı koyamıyor, Lupus tanısını diğer bağ doku hastalıklarından ayırt edemiyorduk.
Muhsin Hocamız, bu hastayı Keriman Hocaya danışmamızı istedi. Keriman Hocanın yanına, onun uygun bulacağı protokolü sağlamak amacı ile, Alpay, ben ve bir intörn takım olarak gidip, önce kapısında bekledik. Muhsin Hocamızın konsültasyon isteğini ilettik. Daha sonra içeri kabul edildik. Hocamız benim o güne kadar gördüğüm en büyük mikroskobun başındaydı. Biz karşısında kıdem sırasına göre hazırolda bekledik. Neden sonra gözlerini okülerden ayırıp, bize döndü. Önce Alpay bir kez daha derdimizi anlattı. Sonra ben elimdeki dosyayı özetledim. Son olarak da intörnümüz uygun bir saygı pozunda susmaya devam etti.
Hoca bizi dinledikten sonra, hastaya cilt biyopsisinin uygun olabileceğini söyledi. Eğer deri biyopsisi immun floresan tekniği ile boyanır ve cildi oluşturan dermis ve epidermis tabakalarının birleşim yerinde immünfloresan birikim gösterebilirsek bunun Lupus tanısı koyduracağını söyledi.
Ertesi gün belli bir saatte hastamızın başına geleceğini ve mutlaka konsültan hocamızın da orada olmasını istediğini ekledi. Hemen randevu saatini ayarladık. Ertesi gün istediği saatte bütün servis elemanları hastanın başındaydık.
Keriman hoca geldi. Hastanın yatağının bir tarafında Keriman Hoca duruyor, karşı tarafta biz, gene kıdem sırasına göre tespih taneleri gibi dizilmişiz. Başımızda Muhsin Hoca, yanında Alpay, ben, diğer çömez asistan ve en sonda da intörnler asker gibi bekliyoruz.
Keriman hoca hasta hakkında konuştukça konuşuyor. Bize sorular yöneltiyor. Sorularının çoğuna da kendini tatmin eden bir cevap alamıyor. Cevap alamadıkça da sinirleniyor, sesi gittikçe daha tiz çıkıyor.
İşin ilginç tarafı soruyu önce sanki o da öğrencisi imiş gibi Muhsin Hocaya soruyor, o tabii kardiyolog, kollajen doku hastalıklarını Keriman hoca kadar bilemez. Hoca bilemeyince, sıra Alpay’a, Alpay’dan bana, benden diğer asistana ve intörnlere sıra geliyor. Korkudan titriyoruz.
Keriman Hoca, iyice coşup şimdi bana ‘’dermoepidermal junction’’da hangi tip immunglobulin kompleksi birikir diye soracaksınız dedi. Muhsin Hoca o muzip hali ile ‘’soramayız Keriman çünkü bilmiyoruz’’ deyiverdi. Keriman Hoca, bu çocukların yanında bu nasıl konuşma dercesine, gözlerini devirip, sesini ‘’Muhsin’’ diye çınlatarak hocamızı azarladı. Ama bundan sonra kendi sordu, kendi cevapladı.
Sonuç olarak hastadan biyopsi alındı, hızla boyaları yapıldı (çünkü sanırım o zamanlar ciltteki immunfloresan birikim çok yeni bir bilgi idi, bu vakanın Keriman Hocanın ciltte bu birikimi gösterdiği ilk vaka olması mümkün). Sonuçlar çıkınca bu kez mikroskopta bize de göstermek için, bütün servis doktorlarını pediatrik nefropatoloji bölümüne davet etti.
Deja vu gibi, Keriman Hoca o kocaman mikroskobun başında oturuyor. Biz gene artık alışkanlık kesp ettiğimiz şekilde başta Muhsin Hoca olmak üzere karşısında sıra sıra dizilmişiz.
Keriman Hoca gene anlattıkça anlatıyor. Sonra bizi, birer birer mikroskop başına alıp, dermo epidermal birleşim yerindeki yeşil boyayı gösteriyor. Artık o gün neler anlattı tam olarak hatırlamam mümkün değil tabii. Ama Muhsin Hocanın ortama biraz espri katma hevesiyle ‘’hani şu sahilin denizle birleştiği yer’’ diye bir benzetme yapmasını, bu gerçeğe oldukça yakın bir benzetme olmasına rağmen Keriman Hoca çok sinirlenmesini ve gözlerini devirip ‘’istersen ona dermoepidermal cankşın diyelim, Muhsin’’ diyerek hocamızı bir kez daha azarlamasını hiç unutmadım.
Bu hikayeyi yıllar sonra bir toplantı nedeniyle KTÜ’ye gelen Muhsin Hocaya hatırlattım. O gün yemekte bu olaya bir hayli gülmüştük. Keriman Hocaya bu anıyı anlatacak yürek ise bende hiçbir zaman olmadı.
Şimdi, onun ardından, saygı ile, bu anıların onurlandırılması gerektiğini düşündüm.
Alpay’dan da eğer diğer çömez asistanı hatırlarsa yazmasını istiyorum.