Artık Trabzon’daki son günlerim. Birkaç aydan beri, herkes bana, 7 yıldır oturduğum evi ne yapacağımı soruyordu. Pek çok kişi evi, içinde eşyalarla bırakacağımı ve Trabzon’a geldiğim zamanlarda oturmak için bekleteceğimi düşünüyordu. Hayır, evi tamamen boşaltacağım dediğimde kiraya mı vereceksin, satacak mısın diye soruyorlardı.
Ben de bir türlü karar verememiştim. Kiraya versem ağzım yanık. Muayenehanemi kapatınca, orayı bir diş hekimine kiraya vermiştim. Adamdan çektiğimi bir ben biliyorum, bir de Allah. Sonunda mülkü, kiracı ile tanışıp, ben o adamla baş ederim diyen birine sattım da kurtuldum. Duyduğuma göre, yeni mal sahibi her ay gidip bir iki gün sabahtan akşama kadar, iş yerinde oturup, gün sonunda kirasını alıyormuş. Bu tecrübe nedeniyle kiraya vermeyi düşünemiyorum bile.
Satsam, şu aralar Araplardan başka, ederini verecek alıcı bulmak çok zor. Ama Araplara gayri menkul satmak fikri hiç içime sinmiyordu. Emlakçıya evi mutlaka bir TC vatandaşına satması şartı koymaya karar verdim. Evimin 100 metre ilerisinde, ahbabım olan bir emlakçı var. Her gün yürüyüş yaparken önünden geçiyorum, adamla selamlaşıyorum, ama her nedense, bir türlü benim evi satılığa çıkaralım demeye dilim varmıyor.
Mart ayının başında, arabamla Pazar’a giderken, Türk Eğitim Vakfının Trabzon şubesinin önünden geçiyordum. Aniden neredeyse bir aydınlanma anı yaşadım ve evi TEV’e bağışlamam gerektiğini anladım. Zaten ne zamandan beri kafamın gerilerinde, üniversite öğrencileri için sürdürülebilir bir bağış yapma fikri vardı, neden şimdi olmasın?
Öyle ya, çalışma hayatımı (35 yıl) gençlerin eğitimine vakfederek geçirdim, emekliliğimde de onların eğitimine katkım olsun. Düşünceme göre bir ülkenin hiçbir zaman bitmeyecek tek ihtiyacı kalifiye insan ihtiyacıdır. Eğitim de kalifiye insan ihtiyacının fabrikasıdır.
Bu düşüncelerle içim ısındı, Pazar’a kadar bir saatten uzun yolu büyük bir sevinç içerisinde aldım. Evin kapısından girer girmez de, ablalarıma sakın itiraz etmeyin, zaten etseniz de sizi dinlemeyeceğim diyerek kararımı açıkladım. Her ikisi de bu fikrime çok sıcak baktılar. Bu evi sen kendi alın terinle aldın, ne yapacağını bize sormana gerek yok, ayrıca çok da iyi düşünmüşsün, neden sana itiraz edelim ki diyerek destek verdiler.
Trabzon’a döner dönmez, ilk işim Trabzon’daki TEV şubesine gitmek oldu. Bir bağış yapmak istediğimi söyleyince beni, şubenin kurucusu olan Hasan Melek ile görüştürdüler. Hasan Melek, 92 yaşında, hala son derece aktif yaşayan, Trabzon’da çok iyi tanınan bir şahsiyettir. Trabzon şehrine belediye başkanlığı yaptığı dönemlerde Trabzon sokakları evlerinin içi kadar temizdi.
Hasan Beye böyle bir bağış yapmayı düşündüğümü söylediğimde inanılmaz sevindi. Meğer şubeyi kurdukları günden bu güne kadar, Trabzon’da aldıkları ilk büyük bağış bu olacakmış, daha önce böyle bir bağış kabul etmedikleri için prosedürleri tam bilmiyordu. Hemen beni genel merkezleri ile görüştürdü. Telefonla görüştüğüm görevli emin olup olmadığımı sordu, daha sonra pişman olmamı istemiyordu. Bu sorgulama beni oldukça etkiledi, öyle ya kafam bir şeye bozulmuş, mesela mirasçıma kızmış, birkaç gün sonra da sinirim geçecekse, yangından mal kaçırır gibi, elimden malımı almak istemiyorlardı. Hayır, tamamen eminim, canı gönülden isteyerek vereceğim diyerek onları bağış yapmak istediğime ikna etmem gerekti.
Daha sonra işlemler başladı. Önce Şube Müdürü Elvan Hanım’la buluşup evi gezdik. Kadıncağız bu ev sayesinde kim bilir kaç öğrenciye burs verebiliriz diye o kadar sevindi ki, neredeyse gözlerinde yaşlarla sarılıp öptü beni. Meğer bu yıl en az 100 öğrenciye daha burs vermek için kaynak bulmaya çalışıyorlarmış, bu bağış elbette yetmez ama bir moral kaynağı oldu.
Daha sonra da tapu dairesindeki işlemler, özellikle hesaplanmamış olmasına rağmen, tam da 14 Mart Tıp Bayramına denk geldi. Kendime tıp bayramı hediyesi vermiş gibi hissettim, galiba en güzel hatırlayacağım tıp bayramı bu olacak. Bu tarihten sonra artık TEV’in misafiri olarak evde oturuyorum.
Bir Nisanda ise TEV Trabzon Şubesi binasında benim şerefime bir merasim düzenlediler. Bana güzel bir plaket verdiler. Genel başkandan mülkümden elde edilecek gelirin mutlaka öğrencilere burs olarak gideceğine dair teminat veren çok güzel bir teşekkür mektubu sundular.
Bir de adıma bir burs oluşturdular, isteyen kaç lira olursa olsun benim adıma bağış yapabilecek. Bu bursu da elimden geldiğince duyurmak niyetindeyim, bundan böyle bana bir hediye almak isteyen, almayı düşündüğü hediyeye vereceği tutar kadar bursuma bağışta bulunsun. Daha güzel bir hediye olur mu? Üstelik ne alsam acaba diye düşünme, hediyeleri pişti yapma derdi de yok.
Ayrıca meğer ben artık TEV ailesine emanet olmuşum, ihtiyarladığımda, bakıma muhtaç olduğumda, bakımımı üstlendiler. Bundan başka mezarımı da yapacaklar, üstelik onun da aylık bakımını yapacaklar. Öldüğümde gazeteye verecekleri ilanın metnini bile sordular. TEV’in bütün bu hizmetlerini bilmiyordum. Bu yaşta bunları konuşmak biraz garip geliyor olsa da, çok güzel bir düşünce ve insanı çok rahatlatan bir şey, yeni bir aileye daha sahip olmuş gibiyim.
Merasim için şubeye gittiğimde Hasan Beyi kolunda ortopedik bir atelle sarılı buldum. Meğer bana hediye etmek için bir tabak almaya karar vermiş, Moloz’da gezerken ayağı takılıp, düşmüş ve kolunu çatlatmış. Bu biraz üzücü de olsa, kalçasını kırmadığı için şükrettik. Hasan bey konuşmasını yaparken sanki ayağımı sürttüğümü, bunca yıl sonra benden ilk büyük bağışı aldıktan birkaç gün sonra ikinci büyük bağışı da aldıklarını söyledi.
Merasime bursiyerlerden bazıları da katıldı. TEV’da, bu çocuklara verilen değeri görünce bundan da çok etkilendim. Bu pırıl pırıl gençlerin geleceğine küçük de olsa bir katkım olacağını düşünmek çok güzel.
Bu ev bana çok uğurlu geldi, içinde çok güzel günler yaşadım, çok mutlu oldum, bu güzel evin, bu güzel çocuklara umut olmasını diliyorum.
Bağış yapıp, sonra da bunu ilan etmek, ilk bakışta çok garip gelse de bunu yapmamın iki sebebi var. Bunlardan birincisi yakın çevremde bir çok kişinin bana inşallah bize de örnek olmuşsundur, Allah bize de nasip etsin dediğini duymak. Bir kişi bile benden heveslenip gönlünden kopan bağışı yaparsa ne mutlu bana. İkinci sebep ise bundan sonra bana hediye almak isteyen TEV sayfasına girip Prof Dr Ayşe Nur Ökten fonuna istediği kadar bağış yapabilir. On line olarak da kolayca yapılabiliyor.
Sevgili Ayşe,
Eğitime yapmış olduğun bu gurur verici bağışından ötürü, seni yürekten kutlarım.
5 Arkadaşımla birlikte İTÜ’de okuyan bir öğrenciye ufak bir katkımız oluyor. Bundan büyük bir haz alıyor ve mutluluk duyuyoruz.
Senin yaptığının yanında deryada damla bizimkisi…
Trabzon Lisesinde seninle kısa süreliğine de olsa okumam…
Dolayısıyla arkadaşım almam nedeniyle son derece gururluyum..!
Yazılarını arkası yarınlar gibi evde büyük bir keyifle…
Sevinç’le paylaşarak okuyoruz.
Her daim gülen yüzün, sonsuza denk gülsün…!
Temiz kalpli, güler yüzlü, güçlü kadın…
Yaşamının bundan sonraki bölümünde Allah’tan sağlık diliyorum.
Sevgili Ayşenur sen ne şahane bir hatunsun.
❤❤❤