Vallahi çok neşeli ve ilginç bir köye gelmişiz. Her gün yeni bir şeye hayret ediyoruz.
Köyümüz 54 haneden oluşuyor, bizim ev köyün ilk evi olduğundan kapı numaramız 1, evet rakamla da, yazıyla da bir. Köyün eskiden belki daha güzel günleri olmuştur, şimdi ise bir çok boş ev var.
Eve telefon ve internet bağlatmaya kalktık, meğer bize en yakın telefon direği 150 metre uzağımızdaymış, önce direkleri takacaklar, ancak ondan sonra telefon sahibi olabileceğiz. Telekominikasyon üzerine doktorası olan dayımın oğlu, ben PTT olsam cep telefonu ile idare edin, bize o kadar masraf yaptırmayın derim dedi. Şimdilik cep telefonlarımızla idare ediyoruz.
İnternetten bir alış veriş yaptık, nedense 2-3 ilçe dolaştı, sonunda kargoyu Ezine şubesinden kendimiz aldık.
Gündüz vakitleri köyde herhangi bir genç görmek mümkün değil, onlar şehre takılıyorlarmış. Ama günün her saatinde köy meydanındaki kahvede bir sürü adam oturuyor. Geçen gün biz de oturup bir çaylarını içtik. Köyün meydanı eve 300 adım, cami de, bakkal da meydanda bulunuyor, benim meşhur çeşmeme ulaşmak için ise 200 adım daha gerekiyor.
Kadınlar ise evlerin kapılarının önünde ya da iç avlularında oturuyorlar. Onların ortalığa çıkma saati daha makul, güneş tepedeyken hepsi evlerinde oturuyor. Bütün köyde şu ana kadar tek bir küçük kız çocuğu gördüm.
Köyde hayvan nüfusu, insan nüfusundan fazla gibi görünüyor. Her evde kümes ve küçük ya da büyük baş hayvan ağılı var. Sadece evcil hayvanlar değil bir hayli de orman hayvanı var.
Hayvanların çoğu oldukça insancıl, bu 20 gün içinde sadece bir hayvan beni korkuttu. O da bizim evin 500 metre kadar uzağında orman içinde bir taş ev var. Oraya yürüyüp, eve biraz dikkatle bakınca evin köpeği mülkünü benden korumaya çalıştı. O anda gözüme çok büyük görünen köpek bir de kapıdan yola çıkıp üzerime doğru caka yapmaya başlayınca, hızlıca yukarı, ormana doğru kaçtım. Güvenli bir uzaklığa gelince Sermin’e ‘arabayla gel beni bu canavardan kurtar’ diye telefon ettim. Ama Sermin arabayla gelene kadar içimdeki korku geçti, elimi kolumu sallayarak köpekli evin önünden geri döndüm. Bu sefer ben evle ilgilenmeyince köpek de hiç benimle ilgilenmedi.
Artık benim şöyle ‘kötü’ bir köpek büyütmem şart oldu. Yürürken yanımda gezsin.
Etrafta gezerken hayvanları sulamak için yapılmış bir çok yalak gördüm, ama insanlar için sadece bir çeşme var. Bir de her 500 metrede bir minik bir dere var. Bunlardan biri hemen bizim evin önünden akıyor.
Çok zengin bir florası var. Köyü çok güzel bir orman çevreliyor. Galiba en güzel zamanda geldik, etraf çiçek dolu. Ama bütün bu güzelliklerin bir de bedeli var tabii, Sermin de ben de mevsimsel nezleden şişmiş bir haldeyiz. Günlük tedavi almaya başladık.
İnsanlar ise bize hiç rahatsızlık vermiyorlar. Kadınlar hoş geldiniz diye sesleniyor, erkekler ise biz selam vermeden bizimle konuşmuyorlar. Evin tam arkasındaki komşularımız ise evin etrafını telle çevirdik, hayvanlarının geçmesi için yol vermedik diye bize dargınlar. Galiba bütün köyün en suratsız adamları en yakın komşularımız. Ya da belki de kimin yanında olsak onlar bize kızacaktı.
Her neyse köyün geri kalanı oldukça neşeli, geldiğimiz günden beri bir düğün, birkaç da hayır yemeği yaptılar. Hatta bu yemeklerden birinde bizim eve de yemek getirdiler.
Bu gün akşam yürüyüşünü yaparken yolun kenarında bir şevketi bostan tarlası keşfettim. Evdekilere bu önemli keşfimi anlatmak için hızlıca geri dönüyordum ki, köyde daha önce hiç görmediğim birkaç kadın arasında benim önce ‘’gıdırı gıldır gıldır’’ gibi duyduğum bir diyalog geçti. Daha sonra kadınlardan birinin muhatabının ben olduğumu fark ettim. Muhtemelen hoş geldin dediğini düşünerek kulak kesildim. Meğer bekle, sana pişi getireceğim,yersin (beklivi, bişi gettirivicem, yiyivi gari) diyormuş. Diğer kızlar ise ellerindeki naylon torbaları açıp bana şeker ikram ettiler. Bana seslenen kadın da iki tane pişi getirdi. Bu gün kandil/bayram ya ondan diye izah ettiler.
Vallahi aşk olsun size, bütün kandilleri geçirdikten sonra mı bana bu adetinizi gösterdiniz? Bundan sonra görürsünüz siz. Bari ramazan için farklı bir adetleri varsa öğrenip, onlardan önce ben yapayım.
Şimdi düşününce onlar da bizim konuşmamızdan bir şey anlamıyorlardır.
Bu arada Sermin’in arkadaşlarından biri bu bölgede bir yatır olduğunu söyledi. Biz de köylülere evliya, ziyaret gibi bir yer var mı diye sorduk. Önce yok öyle bir şey deseler de daha sonra dede mezarları ve bir de eskiden hayır yemeklerinin yapıldığı, hamamı da olan bir ziyaret yeri olduğunu söylediler. Biz hemen oraya nasıl gideriz diye sorunca ‘senin mavi araba gider’ dediler. Ben de jiple gidebiliriz deyince ‘hayır hayır olmaz o araba audi, arabaya çok yazık olur’ diyerek istersek bizi traktörle götürebileceklerini söylediler( sözüm ona bizimle ilgili görünmüyorlar). Valla hiç kaçırır mıyım, hemen bu teklifin üzerine atladım. Şimdi Sermin’le ben de köyün diğer kızları gibi traktör römorkünde geziye gideceğiz.
Bakalım daha neler gelecek başımıza?
Ayşenur,
Evinin fotoğrafını görmek istediğimi daha önce yazdım.
Ne o namehrem (!) bir durum mu var…?