Şu aralar sosyal medyada İstanbul’da bir otobüste dayak yiyen, şortlu bir kızın hikayesi ve video kayıtları dolaşıyor. Adamın biri otobüste ayağa kalkıp, çok normal bir şey yapar gibi, orada kendi kendine oturan bir kıza yumruk atıp, kapıya doğru yürüyor. Kız arkasından fırlayıp ne yapıyorsun diye adama çıkışınca da, adamdan temiz bir dayak yiyor.
Neymiş peki adamın derdi? Vay efendim kız nasıl şort giyermiş? Müslüman ülkede olur muymuş?
Dayak kayıtlı olmasına karşılık, adamın hukuk yolu ile caydırıcı bir ceza almayacağı gün gibi meydanda.
Muhtemelen kız yediği dayakla kalacak, üstüne üstlük nerdeyse şort giydiği için dayağı hak ettiğini düşünen o kadar çok kişi var ki, inanılır gibi değil.
Adamın babası, ben bu çocuğa terbiye verememişim diye hayıflanacağına, çıkıp kızın şort giymesini doğru bulmuyorum diyor. Olaydan sonra kızı sosyal medya hesaplarından bir sürü insan rahatsız ediyor. Mesajlardan bir kaçında açıkça, ‘’sen kaşınmışsın, ben de seni kaşımaya gönüllüyüm’’ anlamı çıkıyor.
Vallahi, şeytan şu mesaj sahiplerini yakala şöyle evire çevire bir güzel kaşı diyor.
O mesajların sahipleri, efendiler, vatandaşlar, ya bir gün, adamın biri de, sizin için önemli olan bir kızın kaşındığını düşünüp kaşımaya kalkarsa ne yapacaksınız?
Artık ülkemizde kadına şiddet uygulamak, taciz etmek hatta öldürmek o kadar yaygın ki, bu kadar basit (!) bir dayak olayını neden aklıma taktığımı düşünmek gayet mümkün.
Ama bu olay ve ardından gelen ‘’dişi köpek kuyruğunu sallamasa, erkek köpek ardına düşmez’’ düşüncesi o kadar tipik bir sosyal olgu ki, bir çok kadın sırf bir de toplum tarafından yargılanmamak için başına gelenlere karşın susmayı tercih ediyor.
Yani eğer bir şiddet olayında taraflardan biri kadın diğeri de erkekse, kadın hem şiddete uğrayan kişi oluyor, hem de toplum tarafından erkeği kendine şiddet göstermek zorunda bırakan kişi olarak görülüyor.
Toplumun bu ‘’sapığını bağrına basma’’ refleksi bence korkunç bir sosyal yara, iğrenç bir zihin kangreni. Bu düşünce yapısını kesip atmadan bu toplum kadına cinsel ya da fiziksel şiddet belasından kurtulmaz.
Ve inanıyorum ki, hemen her kadının öz geçmişinde, büyük ya da küçük olsun, hem mağdur, hem de suçlanan taraf olduğu, bu tip bir toplumsal şiddet olayı vardır.
Benim başımdan geçen bir olay;
Bundan yıllar önce bir yıl boyunca bir telefon sapığı tarafından ağır bir şekilde taciz edildim. Sapık herif sesini değiştirerek, korkusuzca telefonumun kayıt cihazına cinsel içerikli mesajlar bırakıyor, telefona çıkarsam da iğrenç sesler, ohlamalarla beni taciz ediyordu. Hemen her gece akşam ondan sonra bu pisliğin, iğrenç telefonları başlıyordu.
Doktor olmasam telefonu fişten çıkarıp rahat edeceğim, ama bana her gece hastaneden bir sürü telefon geliyordu. Bu nedenle telefonu da kapatamıyordum.
Bazen öyle delirtici ki, hastane ile konuşup kapatıyordum, zır yeniden telefon çalıyordu, bu sefer sapık aramış oluyordu, telefonu kapatıyordum, zır yine çalıyordu, tam çığlık atacağım, meğer bu sefer gene hastaneden aranmışım.
Adamdan kurtulabilmek için her yolu denedim. Savcılığa verdim. Savcılıktan telefonunuz eski santrale bağlı bulamayız cevabı aldım.
Konuştum olmadı, tehdit ettim olmadı, küfür ettim olmadı, bir arkadaşımın önerisi üzerine düdük bile öttürdüm. Yok, yok, yok. Bir türlü kurtuluş yok.
Telefon numaramı değiştirdim, numaramı gizledim, hastanenin santraline asla benim telefonumu kimseye vermeyin diye tembihledim. Tam oh rahat ettim derken, aradan bir hafta geçmeden yeni numaramı da buldu.
Bir yıl. Tam bir yıl. Dile kolay. Haftada bazen 20 kere bu iğrenç sesleri duyuyordum. Tanıdığım, tanımadığım herkesten kuşkulanıyordum. Sinirlerim iyice yıpranmıştı, yolda yürürken arkamı kolluyordum, konuştuğum herkese şüpheli gözüyle bakıyordum.
Allahtan o sırada henüz cep telefonları yoktu da sadece evdeyken bu işkenceye maruz kalıyordum. Artık eve gitmeye korkar olmuştum.
En sonuncu telefon numaramı da bulduğu zaman artık dayanamadım. Ağlayarak o zamanki başhekimin odasına gidip, artık geceleri telefonumu kapatmak zorunda olduğumu, hastaneden gece gelen telefonlara cevap veremeyeceğimi ve nedenini izah ettim. Çok ilginç bir tesadüfle, tam da o sırada bir hasta sahibi başhekimliğe geldi ve beni kıpkırmızı gözlerle görünce ne olduğunu sordu. Baş hekimimiz de bana bak Ayşenur tam senin aradığın adam, gökte ararken yerde buldun deyip, adamın başbakanlıkta çalıştığını söyledi. Meğer bu istihbarat servisinde çalışıyor anlamına geliyormuş.
Ben de adama başıma gelenleri bir bir anlattım, ama pek de umutlu değildim, çünkü ne de olsa savcılık beni arayan numaranın bulunamayacağı cevabı vermişti.
Ama yanılmışım, adam ertesi gün, elinde destelerce kağıtla gelip, bir numaranın tam da söylediğim saatlerde beni aramasının kayıtlarını gösterdi. Ama bu bilgiyi bana gayri resmi yolardan verdiği için resmi bir işlem için mesela mahkemede kullanamayacağımı söyledi.
Madem bu bilgi devletin elinde vardı, ben de usulüne uygun olarak şikayetimi yapmıştım. Neden o zaman gereğini yapılmadı, ben bir yıl boyunca, bir sapığın elinde, gereksizce işkence çektim. İşin bu kısmını hala anlamış değilim.
Bir yıl boyunca sapığın elinden işkence çektim, ama henüz bitmemiş, şimdi de sapığımınsosyal şakşakçılarına sıra gelmiş, en az 3-4 ay da onlardan çektim. İşin bu kısmı daha da anlaşılmaz.
Bana bu bilgiyi sağlayan şahıs, bir gün önce benim şikayetimi dinleyen o anlayışlı adam değildi sanki. Benimle konuşurken tavrı dünkünden çok daha farklıydı. Bu durum beni rahatsız etti, adama bu tarz değişikliğinin nedenini sormak zorunda kaldım. Adam bana ‘’sen bu telefon numarasının sahibini tanıyorsun, ikiniz başbaşa şu tarihte, şu mekanda yemek yemişsiniz’’ demez mi? Anladım ki bana, sen bu adamla kırıştırmışsın, sonra ne oldu da şikayetçi oldun demek istiyor.
Nasıl yani? Peki kim bu adam? Kim beni taciz ediyor?
Adam bana telefon numarasını verdi, ama isim vermiyor, nasıl olsa bildiğimi düşünüyor. O zamanlar internet filan da yok, numarayı girip kime ait bulmak imkansız gibi. Rehberlerde isimle telefon numarası bulunuyor, ama numaradan ismi bulmak mümkün değil.
Zorla ismi ağzından aldım.
Evet, benim tanıdığım birisiydi. Çok samimi değilim ama arkadaş grubumuzun içindeydi. Bir önceki yıl Ramazan ayında bana kendini iftara davet ettirmişti. Pislik herifi bir de yemeğe götürmüştüm yani.
Bu yaratık üstelik üniversitemizde öğretim üyesi, hem de çok saydığım ve sevdiğim bir başka öğretim üyesi hocamızın da kardeşiydi.
Aldım mı başıma belayı?
Meğer herkesi taciz ediyormuş. Hatta birinin nişanlısından sıkı bir dayak da yemiş, ama bir türlü bu pis huyundan vaz geçmiyormuş. Bunları da öğrendim.
Belki bunu bulamaz düşüncesi ile telefon numaramı yeniden değiştirdim. Bu son numarayı da buldu. Gene kısık sesle bir şeyler söylemeye başladı. Bu kez adını vererek ‘’bak bu son telefon olsun, eğer bir daha sesli ya da sessiz, tek bir kez daha beni ararsan, başına gelecekleri göreceksin’’ dedim. Sanırım o gün korktu, bir daha aramadı. Ertesi gün dayanamayıp, bu sefer sessiz bir telefon daha etti. ‘’Tamam, artık bu son şansındı, bundan sonra yapacaklarımdan sorumlu değilim’’ diyerek telefonu kapattım.
O hafta sonu ablasına olan biteni bütün ayrıntıları ile anlattım. Kadıncağız şoke oldu. Kendisi başka bir üniversitede öğretim üyesidir, derhal bizim üniversitedeki arkadaşlarını arayıp, nedir bu işin aslı öğrenin diye rica etmiş.
Onlar da benim sapığı karşılarına alıp nedir bu mesele diye sormuşlar. Adam hazırlıklı çıkmış, hemen cebinden 10 sene öncesine ait bir telefon faturası çıkarmış ve bakın ben Ankara’da bile yaşamazken, Ankara’daki bir bilardo salonunun telefon faturası benim adıma gelmişti, herhalde böyle bir yanlışlık olmuştur, ben aptal mıyım ki kendi evimin numarası ile telefon sapıklığı yapayım demiş.
Bu savunmayı dinleyince hemen sapığa inanıp, ardından güzelce bağırlarına basmışlar. İş artık benim sapığımdan hoşlandığım, ama bir şekilde ilgisini çekemediğim için, kadınca bir intikam almak üzere böyle bir senaryo yazdığım noktasına gelmiş.
Biri bizim hastaneden, yıllardır beni çok yakından tanıyan bir öğretim üyesi, diğeri de üniversitemizin eski üst düzey yöneticilerinden biri, iki ayrı profesör beni defalarca odalarına çağırıp, bu parlak düşüncelerini, hiç utanmadan, yüzüme baka baka, benimle paylaştılar.
O zaman anladım. Kadınlar neden tecavüze uğrayıp da susmak zorunda kalıyorlar.
Beni iki yönden sıkıştırıp önce, bu adam şöyle akıllı, böyle akıllı biridir, neden seni evinden arasın, bir telefon kulübesinden arar, bak daha önce de yanlış numaranın faturası gelmiş, gene öyle bir şey olmuştur diye tutturdular. Kardeşim biraz akıllı olun, kim 10 yıllık telefon faturasını cebinde gezdirir, adam yalanına kılıf hazırlamış anlamıyor musunuz?
Yok efendim ben ondan yüz bulmak için mi bu yalanı uyduruyor muşum? Yahu siz hiç böyle dikkat çekme yöntemi duydunuz mu? Ben salak mıyım ki hoşlandığım birine iftira atıp, sonra da ondan ilgi göreceğimi düşüneyim?
Ne desem bir türlü adamın beni kendi hür iradesi ile taciz ettiğini, buna benim hiçbir dahlim olmadığını kabul etmiyorlar.
En sonunda dayanamayıp, doldurduğu kasetleri dinlettim. Her iki adamın da suratı kıpkırmızı oldu. Evet beyler siz erkek halinizle kızardınız, ya ben ne yapayım ve siz olsanız bu durumdayken telefon kulübesinde olmayı mı yoksa evinizde olayı mı tercih edersiniz diye sordum.
Bundan sonra ne mi oldu? Mutlu son.
Pislik beni rahat bıraktı. Hatta şehri terk etti, başka bir üniversiteye gitti.
Bana sen çocuğa iftira mı atıyorsun diyen öğretim üyeleri hiç utanmadan yüzüme bakmaya devam ettiler. Acaba bir sapığa bu kadar kolay inanmaları ve onu böyle canhıraş savunmaları, kendilerini benim gözümde ne duruma getirdi hiç fark ettiler mi?
Bu hikayede hiçbir kabahati bulunmayan sapığın ablası olan hocam ise yıllarca benimle konuşmadı, ya da konuşamadı.
Ancak yıllar sonra yeniden samimiyetle konuşmaya başladı. Hep merak etmişimdir, başlangıçta benim kardeşine iftira attığımdan emin olduğunu için mi benimle konuşmadı, yoksa utancından yüzüme mi bakamadı?
Sonra acaba kardeşinin başka maceralarını da duyduktan sonra mı bana inandı da konuşmaya başladı?
Peki, tacize uğrayan kadın neden bir de toplumdan taciz görür?
Bu sorunun bir cevabı var mıdır?
Yoksa taciz edilmek mi suçtur?
Ayşenur,
Yaşadığın bu iğrenç olaydan anlaşılacağı üzere; “Bu ülkede, bu konuda yaşananlar; taciz edilmenin suç sayılacağı noktaya gelmiştir.”
Selamlar…