Canlıların tıp dilinde diürnal ritim denilen bir günlük yaşam döngüsü vardır. Bir çok hormonun salgılanması, günün saatlerine göre ayarlıdır. Bu hormonlar sayesinde gündelik yaşam ritmi belirlenir, mesela geceleri uyur, gündüzleri uyanık kalırız. Bu hormonlar sayesinde çocuklar geceleri büyür, serpilir. Bu hormonlar sayesinde beslenme, cinsellik ve bir çok konudaki davranışlarımız gündüzleri ve geceleri oldukça farklıdır.
Elektrik evlerde kullanılmaya başlandıktan ve özellikle de televizyon ve bilgisayarların evlere girmesinden sonra uyku saatleri artık pek de gün ışığına göre belirlenmiyor. Buna rağmen, hala hemen herkesin belli bir uyku düzeni vardır. Bazı insanlar gece geç yatıp, sabah bir türlü uyanamazlar, buna karşın bazı insanlar da sabah erken saatte yataktan fırlarlar.
Ben kendi uyku düzenime bakınca sabah insanıyım. Ömrüm boyunca makul bir saatte yatıp, sabahları erken saatlerde uyanmışımdır.
Her ne kadar ülke genelinde aynı saat dilimi kullanılıyorsa da, gerçekte Trabzon ile Çanakkale arasında en az bir saatlik fark var. Böylece son 2-3 aydan beri, benim yaşadığım evde güneş, akşamları eskisine nazaran bir saat geç batıyor, bir saat geç doğuyor. Elbette bu süreçte, hiç de sürpriz olmayacak şekilde sabahları uyanma saatim sabah 8/8 30 civarına kaydı. Biyolojik saatimin değişmesi, bedenimin kendini gün ışığına göre ayarlaması son derece doğal.
Ancak yaşarken pek de farkında olmadığımız halde, bilinçsizce uyduğumuz, farklı farklı zaman ritimleri var.
Birkaç ay öncesine kadar, hiçbir zaman bilinçli bir farkındalıkla olmasa da ‘’şehir zamanı’’ ritmine göre yaşıyordum. Burada ise tamamen bilinç düzeyine yansıtarak, kırsal yaşam döngülerini keşfetmeye çalışıyorum.
Şehirde, günlük ritmi, okula ya da işe gidiş ve eve dönüş saatleri zamanı belirliyordu ve bu durum benim için gündelik hayatın tartışılmaz bir kuralı olduğundan üzerinde akıl yürütmeye hiç gerek duymadan, bu ritme ayak uyduruyordum.
Şimdi emekli hayatı yaşadığım köyde ise günlük ritmi hayvanların yeme içme ve sağım zamanları belirliyor, diğer her şey sanırım bu rutine göre ayarlanıyor. Ben hayvan bakmadığım halde köydeki yaşama entegre olabilmek için bu döngünün fazlası ile farkındayım. Mesela herhangi birinden bir şey istediğiniz zaman bu işin yapılması ancak bu zamanların dışında gerçekleşebiliyor.
Şehirde haftalık zaman döngüsü, çalışma günleri ve hafta sonu tatili olarak yaşanır. Burada haftalık döngüyü yerel Pazar günleri belirliyor. Cuma günleri Çanakkale’nin pazarı var. Cuma günleri burada köyler hemen hemen boşalıyor, herkes Cuma pazarında oluyor. Elbette biz de bu ritme ayak uydurduk, herhangi bir ihtiyaç olmasa bile cumaları en azından bir kaçımız pazara gidiyor.
Şehirde yıllık büyük döngü okul/çalışma ve tatil zamanı döngüsüdür. Bütün yılın yorgunluğu genellikle bir türlü yeterli olamayan tatilde atılmaya çalışılır. Bu tatil zamanı şehirli insan için genellikle yaz ayları iken burada yaz ayları belli ki sıkı bir şekilde çalışma zamanı.
Şimdilik köyde, ancak yaşamaya devam ettikçe fark ettiğim yaşamı belirleyen bazı mevsimlik döngüler var. Daha önceleri ancak hikaye kitaplarında okuduğum, harman zamanı var mesela.
Şehirli gözlerle önce farkına varamadım, bütün köy halkı gün boyu kahvede oturuyor, bu kadar insan neden boş boş oturuyorlar diye şaşırıyordum. Meğer hava çok sıcak olduğundan gündüzleri kahvelerde oturuyor, meydandaki çınar ağacının gölgesine kurulmuş banklarda yatıyorlarmış.
Önce köy yolunun trafiğinin geceleri belirgin bir şekilde arttığını ve trafiği genellikle tarım makinelerinin oluşturduğunu, daha sonra gece boyunca sıra ile çevredeki tarlalarda çalıştıklarını, son olarak da bir ay boyunca geceleri arı gibi çalışıp bütün harmanı kaldırdıklarını fark ettim. Bu durumda artık gündüz çınar altı muhabbeti son derece anlamlı geliyor.
Yavaş yavaş ağaç dikim zamanı, aşılama zamanı, zeytin ilaçlama, zeytin toplama zamanı, her bir bitkinin dikim ve hasat zamanı ve daha bir sürü tarımsal döngüleri de sorup öğrenmeye başladım.
İnsanların yaz aylarında sosyal faaliyetlerini de harman zamanına göre ayarladıklarını sanıyorum. Harman öncesinde hemen her akşam, ‘hayır’ dedikleri toplu yemeklerin yapıldığı bir dönem oldu mesela. Bu dönemde sık sık düğün de yapıldı.
Anladığım kadarıyla hayır yemeklerinde tavuk pişiyor, düğünlerde ise küçük ya da büyük baş hayvan yeniliyor. Bu protein seçiminin sırrını çözemedim ama elbet bir gün öğrenirim.
Ramazan ayı da harman öncesi zaman denk gelmişti. Hemen her akşam köydeki plastik masa ve sandalyeler o sokaktan, bu sokağa taşındı durdu. Her akşam bir evin önündeki sokağa kurulan masalarda toplu yemekler yendi.
Geçtiğimiz ay ise harman zamanı idi, aniden bütün sosyal toplantılar durdu. Bütün erkekler harmanda çalıştı. Bu arada dikkatimi çeken bir başka husus da kadınların ve erkeklerin ortak çalışmaları, bizdeki gibi bütün yükü kadınlar çekmiyor.