Daily Archives: 22 Temmuz 2017

KIBRIS BARIŞ HAREKATI, TRABZON LİSESİNİ BİTİRDİĞİM, HACETTEPE’YE KAYIT OLDUĞUM YAZ, GAYE ÖNAL (USLUER) İLE TANIŞTIĞIM GÜN YAPILMIŞTI

 

Su gibi akıp gidiyor derler ya, zaman hiç de öyle su gibi akmıyor, geçip gitmek için kendine has yöntemleri var.

 

Zamanın akma hızı, tamamen insanın duygularına bağlı göreceli bir şey. Mutlu olduğun, sevdiğin bir şeyi yaptığın anlar hızla tükenip geçerken, beklediğin, ağrı çektiğin, umutsuz olduğun zamanlar  bir türlü bitmez.

 

Bir de geçmişte geçen zaman var ki, bunu gerçekçi değerlendirmek  daha da zor. Birisi bir şey söylüyor, bir şey hatırlıyorsun, birden bire arada geçmiş olan zaman dilimi siliniyor, anılar üst üste yığılıp, yıllar önceki anlar şimdiye ekleniyor.

 

Birkaç gün önce Kıbrıs Barış Harekatının 43’üncü yıl dönümü idi.  O yıl ben de liseden mezun olmuştum.

 

Lisenin son senesinin başında annemi kaybetmiştim, o yıl doğal olarak çok kırılgan bir ruh sağlığım vardı. Bir sosyoloji yazılısında bir soruya iki kez cevap yazmıştım. Hem de öyle birkaç kelime değil, sayfalar dolusu yazmış, aynı soruyu iki kez cevapladığımı, birine ise hiç cevap vermediğimi  fark etmemiştim. Kafam o derece  dağınıktı.

 

Gene de o yıl, her nasılsa liseyi takıntısız bitirmeyi başarmıştım.

 

Üniversiteye giriş sınavında, kendimce, oldukça iyi bir sınav vermiştim. Ancak daha sonra konuştuğum bazı arkadaşlarım sınavın çok kolay olduğunu ve çok iyi cevapladıklarını söylemişlerdi. Bana o kadar da kolay bir sınav gibi gelmemişti, üstelik kafamın ne kadar dağınık olduğunu da biliyor, saçma sapan bir şeyler yapmış olma olasılığını da göz önünde bulunduruyordum.

 

O güne kadar ve o günden sonra girdiğim bütün sınavlarda kaç alacağımı büyük bir gerçekçilikle hesap edebilen bir öğrenciydim. Hayatımda sadece üniversiteye giriş sınavında kaç puan alacağımı tam olarak kestiremedim, her türlü sonuç olasıydı.

 

O zamanlar henüz internet keşfedilmemişti, üniversiteye giriş sınavdan bir ay kadar sonra, sonuçlar posta yolu ile  adaylara gönderiliyordu. Şansıma benim sonuçlarım tanıdığım bütün arkadaşlarımdan daha geç geldi.  Kendi zarfımı beklediğim o hafta kadar uzun bir hafta daha geçirdiğim çok ender olmuştur.

 

Belirsizlik ve beklentiler, zamanı tel gibi büküp, çekip, dolayıp, uzattıkça uzatıyorlar. Ertesi hafta pazartesi günü sabahı nihayet,  Hacettepe Tıp kazandığımı öğrenebildim. O anda zamanın akışı normale binmiş, hatta kısalmış gibiydi, çünkü sevinçliydim.

 

Temmuz ayında okula bizzat gidip, kayıt olmamız gerekiyordu. Ben de sadece birkaç gün kalmak üzere Ankara’ya, dayımın evine gitmiştim. Kayıt olup dönecektim. Ancak, Hacettepe’de,  heykelin olduğu meydan adaylarla dolu idi, ilk iki gün mümkün değil, sıra bana gelmedi. Son gün gene uzun kuyruklar oluşturmuş sırada bekliyorduk. Önümde bekleyen kız,  arkasını dönüp bana baktı ve konuşmaya başladık. O kara gözlü, güzel dişli kız benim üniversitedeki ilk arkadaşım Gaye Önal idi. Neyse son gün, Gaye ile peş peşe kayıt olmayı başardık.

 

Ertesi gün Trabzon’a dönecektim. Ancak insanlar plan yapar kader gülermiş. O gün Kıbrıs Harekatı oldu ve bütün uçak, vapur, otobüs seferleri belirsiz bir tarihe kadar iptal edildi. Ben birkaç gün kalmak için gittiğim dayımın evinde aylarca, ilk yarı yıl bitene kadar kaldım.

 

Gaye ile kayıt sıralarımız bir biri ardınca olunca, İngilizce hazırlık sınıfında aynı sınıfa düştük. Laboratuvardan bozma sınıfımızda en ön sıranın başındaki, ilk iki kolçaklı sandalyeyi sahiplenip bütün bir yıl boyunca aynı sandalyelerde oturduk.

Tanıştığımız gün başlattığımız, incir çekirdeğini dolduran, doldurmayan, sohbeti devam ettirdik, bütün yıl boyunca ayrılmaz bir ikili oluşturduk.

 

Gaye her hafta sonu Eskişehir’e ailesinin yanına gider, hafta başında dönerdi. Bir seferinde sanırım Eskişehir’de hayatında ilk kez cilt bakımı yaptırmış, sonra da bana uzun uzadıya anlatmıştı. Ben ise cilt bakımı diye bir şeyi ilk kez duyduğum için büyülenmiş gibi dinlemiştim. Öyle ki heyecandan teneffüse bile çıkamamıştık.

 

Gaye bir gün bana, Hacettepe’nin önündeki yokuştan bahsetmişti, o yolu yokuş olarak değerlendirmesine çok şaşırmıştım. Daha sonra bir hafta sonu ben de onunla birlikte Eskişehir’e gittim. Eskişehir’in, Trabzon’la kıyaslanınca dümdüz bir ova olduğunu görünce o yola neden yokuş dediğini ancak anlamıştım.

 

Hiç unutamadığım bir anı da Mehmet adında, Irak Türkmenlerinden bir arkadaşımızla ilgili.  Ben ailenin içinde en esmer birey olduğum için yıllar boyunca evde ‘’kara böcek’’ diye sevilmiş, ‘’kara böcek’’ diye azarlanmıştım. Kendimi oldukça esmer sayıyor, bununla gurur duyuyordum.

Bir gün, sınıfın önündeki koridorda, Gaye ile ben kaloriferin üzerinde oturuyorduk. Mehmet yanımıza gelip konuşmaya ve  hasretle ailesinden bahsetmeye başladı. Benim 5 kardaşım var, 2 tene de bacım var, biri kumral Gaya gibi deyip Gaye’ye baktı, öbürü bembeyaz aynen senin gibi deyip bana baktı. Nutkum tutuldu. Ben mi beyazım? Resmen hakarete uğradım.  Hemen Gaye’yi kaptığım gibi tuvaletlerdeki aynanın önüne koşturdum. Aynaya bakıp ten renklerimizi karşılaştırdım. Gaye neye uğradığını şaşırdı, ne yaptığımı anlatınca da, ‘’Allah iyiliğini versin’’ diyerek çok güldü.

 

 

O günlerde hayatın bize neler getireceğini bilmiyorduk.

Sonra ikimiz de akademisyen olduk.

 

Gaye, Mustafa ile evlenince soyadı Usluer oldu.

Ben emekli oldum, Gaye  milletvekili oldu.

 

Bu yıl sınıf gezimizde, Gaye, nereden icap ettiyse, tanıştığımız anı  anlattı.   Kıbrıs Barış Harekatı, bu yıl bana Gaye’yi hatırlattı.

Hazırlıktaki biz
2017deki biz

 

 

 

Show Buttons
Hide Buttons