Çanakkale’de birkaç Hacettepe 81 mezunu arkadaşım var. Bundan birkaç ay önce Semra, Çanakkale’deki bütün sınıf arkadaşlarımızı bir kahvaltıya davet etti. Bu öyle sıradan bir davet değildi, sırf bu sabah için, çok sık kullanmadığı yazlık evini ayarladı. Tam da hani o masalara sığmayan, klasik Türk kahvaltısı hazırladı.
Günler öncesinden hepimizden o sabah kırmızı bir şeyler giymemizi istemişti. Kimimiz kırmızı saç bandı taktı, kimimiz kırmızı bir ayakkabı giydi, sonuç olarak her birimiz kırmızılar içerisinde pek hoş olduk. Evin kapısına asılı bir ‘’red breakfast’’ pankartımız bile vardı. Gerçi o kadar güzel bir kahvaltıyı kırmızısız da yemeyi başarırdık illaki, ama yeter ki havamız tam olsun.
Ancak asıl sürpriz evde güzel bir piyanonun olmasıydı. Semra evi bir müzisyenden almış, piyanoyu taşımak için o kadar çok para istemişler ki, önceki sahipleri piyanoyu taşıtamamış. Semra da içinde bir müzik hevesi olduğundan, belki bir gün ders de alırım düşüncesi ile evle birlikte piyanoyu da satın almış.
O gün bizim için canlı müzik yapmak istemiş, piyanoyu güzelce akort ettirmiş ve iki de müzik bölümü öğrencisi ayarlamıştı. Gençlerden biri piyano çaldı, diğeri şarkı söyledi, ayrıca gitar da getirmiştiler. Böylece sabah sabah sadece karnımızı değil, ruhumuzu da beslemiş olduk.
O gün piyanoyu görünce Nermin’le benim içimize bir piyano sevdasıdır düştü, daha doğrusu depreşti. Çünkü, çocukluğumun en belirgin anılarından biri daha ilk okuldayken evde aldığım piyano dersleridir. Bir gün nereden bulmuşsa, ya da nereden aklına gelmişse, annem bir piyano aldı. O zamanlar Trabzon’da sokaklarda gezerken evlerin pencerelerinden piyano, keman sesleri gelirdi. Muhtemelen bizim piyano da sahipleri taşınan bir aileden alınma, bir aile yadigarı idi.
Çok sıcak bir kahverengi ahşaptan yapılma, ahşap işlemeli, ahşap klavyeli, Steinway markalı, muhteşem bir piyanoydu. Hem mobilyası çok güzeldi, hem de ahşap klavyeli olduğu için sesi çok romantik idi. Akort etmek için gelen her müzik hocası, önce piyanonun eski ve ahşap klavyeli olduğunu fark edince, önce akort tutmayacak diye endişe ederdi. Sonra piyanoyu akort edene kadar sesine aşık olup, uzun uzadıya klasik müzik çalardı. Böyle epeyce bedava konser dinlemişliğim vardır.
Piyanodan önce, eve bir müzik öğretmeni gelir ve ben hariç evdeki bütün çocuklara mandolin dersi verirdi. Eve piyano gelince ben sanırım ilk okula yeni başlamıştım ve müzik aleti çalmak için yeterince büyüdüğüme karar verilmişti. Böylece Nermin ve ben piyano dersleri almaya başlamıştık.
O kadar küçüktüm ki, hocam ellerimi doğru tutmam için, ellerimin üzerine düğmeler koyup onları düşürmememi isterdi. Dur işaretleri yerine dili dışarı çıkmış kafacıklar yapardı. Dil ne kadar uzun ise, o kadar uzun durmam gerekirdi. Aslında bu kafacıkları pek çocuksu bulurdum, ama hocam eğleniyor diye sesimi çıkarmazdım.
Bu imkanlara, bu kadar küçük yaşta sahip bir çocuk olarak, şimdi sular seller gibi piyano çalabilmem gerekirdi, değil mi? Ancak beş duyum arasında en zayıf olan işitme duyumdur. Hiç müzik kulağım yoktur, buna rağmen ellerim oldukça becerikli olduğu için biraz olsun çalabilmeyi başarırdım. Gene de hayatımda bir kez olsun, duyduğum bir parçayı kendi kendime çıkartamadım, dinlediğim sesin hangi nota olduğunu anlayamadım.
Ömrümce sırf parmaklarıyla masayı bateri gibi çalan, saç tarağına sigara kağıdı sarıp da kendine mızıka yapan, şişeye üfleyip şarkı üreten birilerine hep hayretle baktım.
Bir gün İstanbul vapurlarından birinde çingene çocukların para toplamak için oluşturdukları müzik gurubundan o sıralar yeni çıkmış bir parça istendi. Yemin ederim çocuk sadece isteyen kişiye mırıldandırdı, yarım dakika sonra kendi de klarineti ile eşlik etmeye başladı.
Yetenek doğuştan etinde kemiğinde var olan bir şey, o bedenin bir parçası, istesen de inkar edemiyorsun, peşinden gidiyorsun. Elbette eğitimle geliştirilebiliyor, ama içinde o cevher olmayan eğitimle ancak bir yere kadar.
İlk okuldan sonra hem annem hastalandığı için, hem de içimde kabiliyet ve istek olmadığı için ders almayı bırakmıştım. Bundan sonra piyano ile tek ilgim, sesim oldukça kötü olduğundan, lisede müzik sözlülerinden geçmek için hep, bir parçayı çalmayı yeniden öğrenip, piyano çalarak sözlü notu almak oldu.
Şimdi o kurs senin, bu kurs benim yarış atı gibi koşuşturulan çocukları gördükçe için sızlıyor. Çünkü bu kursların pek çoğunun çöpe gideceğini biliyorum. Ben hayatım boyunca hep bana boşuna müzik dersi aldıracaklarına, el işi dersi aldırsalardı, biraz olsun metot bilsem, şimdi ciddi bir el işi tasarımcısı olurdum diye düşündüm.
Neyse gene piyanoya dönelim, liseden sonra, ben zaten uzun yıllar Ankara’daydım. O zavallı piyano da Nermin ev değiştirdikçe, o ev senin, bu ev benim dolaştı durdu. Tabii taşıtması da bir dert, ama şükürler olsun ki o sıralar evi taşıyan kimse ne taşıdığını bilmediği için, öyle atıp tutarak oradan oraya gitti durdu zavallı. Yıllar içerisinde artık akort da tutmadığı için, evde bir sandık gibi köşe süsü olarak kaldı. Sonunda kızı piyano çaldığı için, İstanbul’daki kuzenimize gitti.
Yani ömür boyunca hayatımın ucunda bucağında bir piyano vardı, ama genellikle evin taşınmasını zorlaştıran bir sorun olarak.
Bütün bunlar benim başımdan geçmemiş gibi Semra’nın evindeki piyanoyu görünce içime bir heves düştü. Hala kendiliğinden bir şeyler çıkartabileceğimi sanmıyorum, ama notaları yeniden öğrenir ve muhtemelen birkaç ay içinde metoda bakarak çalabilecek hale gelirim diye düşündüm.
Derhal bize piyano çalan müzik bölümü öğrencisi çocukla anlaşıp, bir müzik dershanesinde ders almaya başladım. Tabii oraya herkes çocuğunu getiriyor. Beni gören sizin çocuğunuz ne dersi alıyor diye soruyor. Ben kendim ders alıyorum deyince biraz tuhaf kaçıyorum doğrusu.
Zaten hocam da henüz 21 yaşında, ama bayağı teorik bilgisi var ve öğretmek için de can atıyor.
Hemen bir elektrikli piyano alıp eve kurdurdum. Pek güzel bir şey org ve keman sesi dahil 19 farklı ses çıkarıyor. Daha da iyisi parmak alıştırmaları yaparken sesini kısabiliyorum. Böylece kimsenin kafasını şişirmiyorum. Şimdilik bir heves yeniden notaları öğrenip, parmak alıştırmaları yapıyorum.
Birkaç ay içinde bir şeyler çalabileceğimi umut etmek istiyorum.