Köye ve çevresine çok güzel bir sonbahar mevsimi geldi. Çevremiz çam ormanı, çınar ve meşelerle dolu orman açıklıkları ve doğal ya da ticari meyve ağaçları ile dolu olduğundan gün be gün değişen, gelişen bir renk cümbüşü izliyoruz.
Köydeki koyunlar faaliyette, her gün yeni kuzu yavrulama haberlerini alıyoruz. Yavrulayan sadece koyunlar değil, kendi köyümüzde ve çevre köylerde, yollarda bir çok kedi ve köpek yavrusu görüyoruz. Bunlarda ufak olanlara anneleri bakıyor, biraz büyümüş olanları ise bırakmış oluyorlar. Bu yavruların bazıları insanlardan kaçarken, bazıları arabaların peşinde koşarak almanız için yalvarıyorlar.
Bu küçük köpeklerden birini almaya niyetlenirken, bahçemize iki yavrusu olan bir kedi dadandı. Günlerce evin çevresini kolaçan edip yavrulardan birini bizim bahçeye bırakıp, diğer yavrusuyla birlikte ortadan kayboldu.
Geride kalan yavru bizi, özellikle de Sermin’i tamamen sahiplendi. Biz bahçede bir hayvanımız olsun istiyoruz, ama alerjik olduğumuzdan eve almak istemiyoruz, ancak o illa ki eve girmek istiyor, evin bütün kapılarını ezberledi, açık kapı gördüğü anda içeri dalıyor, kapılar kapalıyken de kapının camına atlayıp bize miyavlıyor, hatta kapının kolunu oynatmaya çalışıyor.
Geçen gece farkına varmadan onu garaja kilitlemişim, sabah miyav miyav kıyametleri kopartıp kendini serbest bıraktırmıştı. Dün gene eve geç geldim, meğer bizimki gene garajdaymış, kapının kapanma sesini duyunca yangın varmış gibi dışarı fırladı. Onu, oraya kapatanın ben olduğumu anladığı için de beni görünce kös kös uzaklaşıyor. Sütünü Sermin verdiği için, onu görünce bacaklarına sürtünüp, ayaklarına yatıyor. Bu sabah biraz geç kalktık, sütünü koyunca, bizimki Sermin’i, mır mır nerede kaldın diye azarlamış.
Ne zaman, hangi kapıyı açsak, fişek gibi yetişip, acaba yemek mi getirdik, acaba içeri girmesine izin verir miyiz diye bizi kontrol ediyor. Araba sesinden korkup uzaklaşıyor. Bahçeden hangi otları yemesi gerektiğini biliyor. Yemeğini birden bire bitirmiyor, bütün gün hatta ertesi gün için birazını ayırıyor. Bu arada sütünün içindeki ekmek parçalarından biri küflenmiş, onu kenara ayırıp, diğer parçaları silip süpürmüş. Bu kadar küçük bir hayvan nasıl bu kadar akıllı olabiliyor anlayamadım.
Veteriner işlerini de ben yapacağım, bari birimizden çekinsin.
Şimdilik şebeklikleri ile gönlümüzü kazanıp avludaki rahat koltuğa yerleşti, bakalım vaziyet ve zaman neler gösterecek?
Bu arada bölgemizdeki hayat bütün hızıyla devam ediyor. Şimdi gene iş zamanı, köylerdeki bütün traktörler iş başında, herkes tarlaları gelecek yıla hazırlamak üzere sürüyorlar. Ormanda ağaçlar kesiliyor, odunlar yapılıyor, zeytinler hasat ediliyor, sıkılıyor. Her mevsimin farklı işleri var. Biz de kuyu çaktırma derdine düştük, inşallah bu ay içerisinde zeytinlikte bir kuyu sahibi olacağız. Böylece seneye birkaç ağaç daha dikebileceğiz.
Şimdilik, 10 tane zeytin ağacımız var. Bu ağaçları aldığımızda son 10-15 yıldan beri hiç bakım görmemiş, hiç toplanmamıştı ve tamamen verimsizdiler. Burayı aldıktan sonra 3 yıl uzaktan, kulaktan dolma bilgilerle zeytin ağaçlarına bakım vermeye çalıştık. Öncelikle iki aşısız ağacı aşılattık ama aşıları tutmadı. Sonra aşılı ağaçların içinde birkaç tane aşısız ağacın bulunmasının gerekli olduğunu öğrenince öylece bırakmaya karar verdik.
Geçen yıl ağaçların altını çapalattırdık, bu kez bayağı zeytin verdi, ancak kısa sürede döküldüler. Bu yıl zeytin ağacının köklerinin oldukça geniş yayıldığını ve ağacın sadece altının değil, gölgesinin değdiği her yerini çapalatmak gerektiğini öğrendik, dip çabasını böyle genişçe yaptırdık. Ayrıca ağaçlar yıllardır hiç budanmadıklarından dalları çok sıklaşmıştı. Mart ayında ağaçların dallarını budattırarak, biraz seyrekleştirdik. Vakti geldiği zamanlarda iki kez ilaçlattık. Kuru mevsimde de sulayarak, ağaçlar için elimizden geleni yaptık.
Bakımını usulüne uygun yapınca da bu yıl bayağı zeytin oldu.
Zeytin ağaçları bir yıl verir, bir yıl dinlenirmiş. Yani bu yıl yağ yapacak kadar zeytin oldu, seneye ancak yemeklik kadar olurmuş. Zeytinin, bol olduğu yıllarda, taneleri ince, az olduğu yıllarda ise iri olurmuş.
Anladığım kadarı ile zeytin ağaçları yemeklik ve yağlık diye ayrılıyor. Ama siyah, yeşil ve pembe renkli zeytinler hep aynı ağacın farklı olgunluk aşamaları. Tıpkı siyah, yeşil, beyaz, sarı çayların aynı bitkinin ürünü olup, sadece işlenmelerinin farkı olması gibi. Oysa ben özellikle de pembe zeytinin ağacının farklı olduğunu sanıyordum.
Bizim köyde herkes bu dönemde pek meşgul, ya tarla sürüyor, ya da kendi zeytinlerini topluyorlar. Eğer zeytinleri fazla ise işçi çalıştırıyorlar, azsa çoluk çocuk, piknik yaparak ailecek kendileri topluyor. Biz zeytinlerimizi, İğdelik köyünden, kendilerinin toprağı olmayan bir karı kocaya toplattık.
Zeytin toplamak da bilgi gerektiriyor. Önce malzemeleri almak lazım. Üst dallara uzanmak için sağlam bir merdiven, dalları taramak için el tarağı, yere sermek için yaygı, zeytini koymak için çuval, zeytinyağını koymak için teneke vs, vs. Daha önce hiç bu tür eşyalarım olmamıştı, artık kendimi gerçekten çiftçi hissediyorum.
Önce ağacın altına genişçe bir yaygı yayılıyor, sonra merdiven yerleştiriliyor. Bir elle zeytini dalı tutulup, diğer eldeki tarakla dal taranıyor. Böylece zeytinler aşağıya düşüyorlar. Nasıl beceriyorlarsa alttaki o geniş yaygının etrafına da saçılıyorlar.
Zeytinleri toplayan kadın bize sofralık hazırlamamız için her renk zeytinden birkaç kilo ayırdı. Yemyeşil olanları taşla kırdık, pembeli olanları bıçakla çizdik. Ellerimizi kapkara eden bu işlemlerden sonra zeytinleri suya koyduk. Siyah zeytinleri ise sadece tuza bastırdık. Daha önce bu işleri yapmamış olduğum için, az miktarda yaptım ve kadının söylediklerini harfiyen uyguladım. Şimdi de onun söylediği sıklıkta yeşil zeytinlerin sularını değiştirip, acılıkları geçince biraz tuz katıp suda bekleteceğim. Siyah olanlara gelince onların nasıl olacaklarını hiç anlayamadım, ama dediği gibi zeytinleri birkaç günde bir alt üst edip olgunlaştıracağım. Bakalım sonuç ne olacak?
Zeytini toplamakla da iş bitmiyor ve tabii asıl ürün yağ için fabrikaya gitmeli. Artık köylü oldum ya, o fiyakalı Audi Q5’imi hiç acımadan orman yollarına vuruyorum. O da nihayet jip olduğunun farkına vardı. Sermin’le ben çuvalları arabalarımıza yükletip, yanımıza yol gösterici olarak köyün hızır acili Muarrem’i de katıp, muhteşem sonbahar manzaraları arasından, toprak bir orman yolundan geçerek Umurbey’e vardık.
Sırf bu manzara bile beni sıradan dünyadan uzaklaştırarak olağan dışı beklentiler içine sokmaya yetti. Sanki bir sinema filmi karesinde yaşar gibi, birazdan bir gölün kıyısında 30 yıldır görmediğin amcanla da karşılaşabilirsin, bir köprüden geçerken havaya da uçabilirsin, o derece yani.
Umurbey’de bir zeytinyağı fabrikasına geldik, o sırada hava da alacakaranlık oldu, tam hayal gücü çalıştırma saati. Ve, evet, ortalık ana baba günü, gerçek bir filim seti gibi. Ortalıkta bir sürü araçlar, insanlar, kaldırımlarda üst üste yığılmış çuvallar. Günlük gerçekliğimden tamamen koptum.
Arabamı bir kaldırıma yanaştırdım, bir takım adamlar karınca gibi uçuşup, saniyede arabadaki çuvalları boşaltıp, kaldırımda üst üste yığdılar. Elinde bir kağıt kalem olan başka adam gelip, bir deftere adımı yazdı ve bana bir numara (138) verdi. Tabii ki adam filimdeki kötü karakter değildi, fabrikanın işletmecisi sadece, bana verdiği sayı da mahkumiyet numaram değildi, sıkım sıramdı sadece. Ama sen onu gel de bana anlat.
Zeytinlerimizin sıkılması için bize ancak birkaç gün sonra sıra gelirmiş. Zeytinyağı çıkınca haber verecekler, gidip alacağız, ancak o zaman kaç kilo zeytin hasat ettiğimiz ve kaç kilo yağımız olduğunu anlayabileceğiz.
Zeytinyağı fabrikası eski usul taş baskı değil, bayağı modernize etmişler. Bir havuza dökülen zeytin, önce tartılıyor, sonra bantların üzerinden tıkır tıkır içeri alınıyor, birkaç makineden geçerek, yemyeşil bir sıvı olarak bir tekneye ve oradan da zeytin sahibi tarafından getirilen kaplara aktarılıyor.
Hemen içeriye girip birkaç resim çektik. Çok heyecanlı ve güzel bir gündü. Şehirli gözlerle köyün büyüsünü yakalamaya gayret ediyoruz.
Bir saatliğine de olsa bir sinema filminde rol aldık, ama bu köydeki gerçek yaşamdı.
Alemsin Aysenur yine cok guldum..Hayal dunyan ne kadar genis ve ne kadar renkli arkadasim..İyiki varsinn