Bu gün de çevremden duyduğum birkaç yerel Karadeniz atasözünü, daha doğrusu Trabzon ve Rize/Pazardan birkaç atasözünü yazmak istiyorum. Yerel değerler yok olmasın değil mi?
Bu günlerde ordumuz gene sınır ötesi bir operasyon yapıyor. Bu operasyon Sevgili hocam Prof. Dr. Nafiz Uluutku’nun da aklına daha öncekileri getirmiş olmalı ki, sosyal medya hesaplarından 79 yıllık ömründe hatırladığı onlarca ciddi savaşı listelemek ihtiyacı hissetti.
Gerçek şu ki ben de 60 yıllık ömrüm boyunca oh bir rahat ettik dediğim zamanı kolay kolay hatırlayamıyorum.
Ben Trabzon’da doğdum. Trabzon havaalanı 1957 yılında yani ben doğmadan önce açılmış. Yıllar geçtikçe havaalanının giderek trafiğinin artmasına, gümrüklü havaalanı olmasına, yeni halinin açılması şahit oldum. Hatta Farabi Hastanesinde çalıştığım çeyrek asır boyunca, uçakların iniş kalkışlarını izledim. Doğal olarak yüzlerce belki de binlerce kez bu havaalanında uçağa bindim, uçaktan indim.
Benim çocukluğumda Trabzon, Numune Hastanesi karşısında yer alan Yeni Mahallede sona ererdi. Ayasofya Kilisesinin çevresi neredeyse tamamen boştu. Ayasofya’nın altına sahil yolu kenarına ilk apartmanlar yapıldığı zaman, annemin ‘’orası şehrin tamamen dışında acaba kim oturacak ki’’ dediğini çok net hatırlıyorum.
Trabzon ile Akçaabat arasında, Söğütlü mevkiinde, Yıldızlı denilen yerde, deniz kıyısında, eskiden doktor evleri denilen bir dizi villa vardı. Bizim de orada bir yazlık evimiz vardı. O bölgeden arsa alındığını ve evin planını da annemin çizdiğini hayal meyal hatırlıyorum. Ama ben ilkokul üçüncü sınıfta olduğum sene (1966 yılı) inşaat bitmiş olmalı ki, biz de yazın o eve göçmüştük. Bundan sonraki 15 yıl boyunca her yazımı o evde geçirdim.
Kıskançlık, az ya da çok hemen herkesin içine düştüğü bir tuzaktır. Ben kıskançlık nedir hiç bilmedim diyen, ya çok özel bir ruhtur, ya hafızası onu yanıltıyor, ya da hadi yalan söylüyor demeyelim de kendi duygularını tanımıyor diyelim.
Kıskançlık, insanın kendini yetersiz ve eksik hissetmesi, kendi eksiğini gördüğü bir başkasının hayatını, ilişkisini, sağlığını, parasını, cazibesini çaresizce istemesidir. Duygusal enerjisini, üstelik de oldukça güçlü bir duygusal enerjiyi boşa akıtmasıdır. Eğer daha da karanlığa dalarsa nefret ve intikam duyguları ile kendi ruhunu zımparalamasıdır.
Herkes bu duyguyu bu kadar uçlarda yaşamıyor olabilir, ama mutlaka bir şekilde yaşar.