Çanakkale’ye geleli neredeyse bir yıl olacak, Hacettepe’den sınıf arkadaşım Dr. Zafer Atasoy ise benden birkaç ay daha erken yerleşti. O da emeklilikte yaşayacağı şehir olarak burayı seçmiş. Çanakkale’de yaşayan birkaç sınıf arkadaşımız daha var, Zafer’in ayrıca Galatasaray Lisesinden arkadaşları var, bir de muayenehanesi olunca çevresi bayağı genişledi.
Geldiği günden beri Tabip odasında emekli doktorlarla ilgili çalışmalarla, belediyenin şehir müzesinde gerçekleştirdiği kültürel çalışmalarla ilgileniyor, televizyonda sağlık programlarına çıkıyor. Her tarakta bezin var diyorum, senin yanında ben kel sayılırım diyor.
ÇÖMÜ, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı, 2 ayda bir öğrencilerini, emekli hekimlerle buluşturup, gençlerin eski meslektaşlarının tecrübelerini dinlemek ve mesleklerine farklı bir bakış geliştirmesini sağlamak için bir sohbet toplantısı projesi geliştirmiş ve toplantılara Çınarlar ve Fidanların Buluşması ismini vermişler (dinozorlar civcivlere karşı demeleri pek yakışık almazdı).
İlk toplantıya Zafer de katılmış, bana bir sonrakine beni de davet etti. Bu Cuma sabahı toplanıp, Hak Sağlığı kürsüsüne gittik, simitli, börekli güzel bir kahvaltı eşliğinde gençlerle sohbet ettik. Bundan sonraki toplantıya katılmayarak, herkese söz hakkı verilen adil bir toplantı yapmaları için fırsat tanımayı planlıyorum. Çünkü toplantı boyunca çenem hiç durmadı.
Gençlere verdiğim bazı öğütleri ve anıları madde madde paylaşmak istiyorum.
- Toplantı sırasında bir hekimin doktorluk bir sanattır demesi üzerine, tıp sanat değil bilimdir düşüncemi sıkı sıkıya savundum. Çünkü hekimler hastalarına yaptıkları her şeyi bilimsel gerçeklere dayalı olarak yapmak zorundadır. Doktor kendinin bir bilim insanı olarak değerlendirmeli ve tıp mesleğini icra edebilmek için sürekli bilgilerini taze tutmalıdır. Ancak bilimsel temeli sağlam ve yeni gelişmeleri de takip eden bir hekim mesleğini, sanat olarak değerlendirilecek kalitede yapabilir.
- Hekimlik yoran, yılgınlığa düşüren, tüketen ama hiçbir gün bile kendini yararsız hissettirmeyen bir meslektir. Ama her ne kadar hayat şartlarını değiştiren, sizi uykuya ve normal bir aile düzenine hasret bırakan bir meslek olsa da sonuç olarak sadece bir meslektir. Kendinizi, ilkel kabilelerdeki büyücü doktorlar, ya da şamanlar gibi davranıp, hissetmeyin. Hele ki kendinizi asla, Allahtan sonraki görevli kabul etmeyin ve başka insanların da bu şekilde düşünmelerine izin vermeyin. İşinizi layığı ile yapmanız kendinize, mesleğinize ve hastanıza duyduğunuz saygının gereğidir. Hasta tedavi etmek size sevap kazandırmaz.
- Mesleğiniz sizden oldukça fazla zaman ve emek isteyecektir. Siz sürekli beyni ile çalışan bir meslek edindiniz. Beynin kendini dinlendirebilmesi için farklı konular üzerinde de çalışıp yorulması lazımdır. Kendinizi tamamen farklı bir düşünce sistemine sokacak ciddi hobileriniz olsun.
- Hastalarınızla ilgili çok net kayıtlar tutun. Söz uçar yazı kalır. Bu arada bir meslektaşım da yazmadığınız şeyi yapmadınız demektir diye bana destek çıktı. Dosyalara koyduğunuz notlarda mutlaka isim ve tarih, hatta acil durumlarda saat olsun. Eski bir öğrencimin sırf bu öğüdümü tuttuğu için ciddi bir hukuki soruşturmadan, hiç soruşturulmadan kurtulduğunu anlattım.
- Hastalarınızdan mutlaka hikaye alıp, fizik muayene yapın, önce en sık görülecek hastalıkları düşünerek sınırlı tahlil isteyin. Hemen MR çektirmeye yollamayın hastayı. Size bir şikayetle gelen hastanın başka problemlerini de saptayın. Hastayı tek bir hasta organdan ibaret görmeyin, doktorsunuz, sakatat uzmanı değil.
- Hekim postunuzu giydiğiniz anda artık cinsiyetiniz olamaz. Mesela ben branşım dolayısıyla, yıllar boyu hem erkek hem de kız ergenlere genital muayene yaptım. Eğer çocuğa gereken saygı ve özeni gösterirseniz, çocuğu özeline saldırdığınız hissine kaptırmazsınız.
Çok özel durumlar hariç, muayene odasında aileden bir kişi mutlaka olsun. Bu mümkün değilse hemşire olsun. Asla bir odada bir hasta ile yalnız olmayın.
- Şiddetsiz iletişim kurslarına gidin. Size öfke ile yaklaşan birine öfke ile cevap vermeyin. Eğer bir yumruğun karşısında durursanız darbe direkt size gelir. Eğer yumruğun yolundan çekilirseniz, yumruğu atan ya duvara çarpıp elini, ya da boşluğa yumruk atıp omuzunu zedeler. Kavga ederek boşuna sinirlerinizi yıpratırsınız. Unutmayın ki o andan sonra bakılacak bir sürü hastanız daha var.
- Herkes şartlarınızı bilmez, ama sizden anlayış bekler. Kuzenlerimden biri bana sürekli aman hastalara iyi davran, aman kötü söz söyleme, bağırma sakın günahtır diye bana nasihat verirdi. Bir triaj nöbetimde öğlen arası beni hastanede ziyaretim etti. Tam o geldiği zaman bir adam son derece saldırgan bir üslupla bana biyokimya laboratuvarının yerini sordu. Ben de sakince yerdeki mavi çizgiyi takip etmesini söyledim. Bu sefer de yüzüme havlar gibi başka bir şey sordu, onu da cevapladım. Normalde bu tür mihmandarlık işlerinden nefret ederim ama triaj nöbetinde işlerimizden biri de bu olduğundan sabırla cevap verdim. Adam nihayet uzaklaştığı zaman kuzenim sinir içerisinde bana farkında değil misin adam resmen seninle kavga etmek istiyordu diye sordu. Ben de farkındayım, olmaz mıyım, ama onunla kavga edecek takatim yok diye cevap verdim. O günden sonra kuzenim bana hiçbir zaman hastalara bağırma demedi.
- Eskiden doktorlara saldırı olmazdı diye düşünmeyin. Bize de saldırılar oldu. Mesela ben son sene asistanı iken acilde çalışırken daha yeni yürümeye başlamış, minicik bir bebek sokakta oynarken yüzükoyun, sokaktan akan lağım sularının içine düşüp boğulmuş, bilinci tamamen kapalı bir halde bize yetiştirilmişti. Bebeği derhal entübe edip ciğerlerini temizlemem gerekiyordu. Tabii bu durumda anneyi içeri alamazsınız, anneyi dışarıda bırakarak çocuğu entübe ettim. Tam aspiratörü çalıştırdım ki elektrikler kesildi. Ben de çaresiz bebeğin ciğerini emerek temizlemeye çalıştım. Ağzıma katı katı maddeler bile doldu. Aklımdan kesin ya hepatit olacağım ya da tifo diye geçiriyorum, ama elbette yaptığım işi bırakmazdım. Bu sırada annesi de dışarıdan bir kaide tutturdu, bağırarak orxpuuu, Allah sana da evlat acıları göstersiiiin diye hakaretler, beddualar ediyor. Aman Allah’ım sorduğun bir soruya 3 kelimeyi bir araya getirip de manalı bir cümle kurmayan kadının ne kelime dağarcığı varmış. Şeytan diyor ki; git ‘’parmak kadar bebeği ben mi sokakta yalnız bıraktım’’ diye kadının boğazına yapış. Ama benim resüsite etmem gereken bir hastam var, onu nasıl bırakayım. Neyse ki bebek yaşadı. Ben de kadının ilenmesi ile ne orxpu oldum, ne de diğer bedduaları tuttu. Yani boş verin gitsin. Kimsenin nankörlüğünden mesul değilsiniz.
- Gene de kavgadan tamamen uzak kalamazsınız. Eğer riski yüksek bir yerde çalışıyorsanız kendini savunma kurslarına tercihen de darbeden uzaklaşmayı öğreten uzak doğu kavga sporlarına gidin.
- Pediatri düşünüp de, herkesin salak mısın dediği kıza da, eğer dahili branş düşünüyorsan elbette pediatrist ol, bir hasta iyileştirirsin, 80 sene kurtarırsın dedim. Bundan sonra bir başka çocuk daha pediatriden vaz geçmiştim, ama şimdi tekrar düşünmeye başladım dedi.
Genel olarak öğütlerim destek buldu. Bu öğütlere ek olarak çınarlar, fidanlara mutlaka meslek örgütlerine üye olmalarını önerdiler.
Bir de Zafer, zamanı gelince, kendinize yakışan, ruhunuza uyan bir kişi ile evlenin dedi.
Yurt dışına gidip bir süre orada çalışmak isteyen öğrenciler de vardı. Ben yurt dışında edinmek istediğiniz tecrübe hayallerinizi sadece en ileri teknoloji ile donatılmış bir hastaneden staj yapmakla kısıtlamayın, mesela sınır tanımaz doktorlar gibi bir gurupla dünyanın bizim ülkemizden çok daha şanssız bir bölgesinde de çalışmayı düşünün dedim.
Zafer ise kendi hikayesini anlattı. Önce psikiyatri ihtisası yapmış, sonra bir şekilde çocuklarla ilgilenmek durumunda kalınca çocuk psikiyatrisi yapmak istemiş ve ciddi çabalardan sonra Fransa’da çocuk psikiyatrisi ihtisası yapmış. Tabii, serde Galatasaraylılık var, Fransızca sorun değil.
Sevgili Ayşenur,
Beni şımarttığının farkındasın değil mi?
Teşekkür ederim.