KTÜ Tıp Fakültesi Farabi Hastanesinde 25 yıl çalıştım, çalışmaya başladığım günden beri hastane binasını sürekli bir tamir ve tadilat halindeydi. Bu tadilatlar sırasında orijinal mimarisi bir hayli değişti, hatta yeni bir hastane, yeni amfiler, bir de acil binası yapılıp eklendi. Şimdi doğal olarak her gün gitmek zorunda olduğunuz yerlerin dışında bir yere gitmek gerekirse bulmak bir hayli zor oluyor.
Zaten başlangıçta da hastane planı pek bir şeye benzemiyordu, şimdi hepten tuhaf bir hal aldı. Ama sorarsan bu plan ödül almış bir plan imiş. Artık ödülü kim verdiyse?
Düşünün ki 11 katlı bir hastane binası yapıyorsunuz, bu yüksek binada yatan hasta servisleri var, ama bu binanın bir yangın merdiveni ya da alternatif bir bina terk yolu yok.
Sanırım 1995 yılı civarı idi. O sıralar Dr. İbrahim Özen henüz hastane başhekimi ( daha sonra 2 dönem dekanlık, 2 dönem de rektörlük yaptı, şu anda da son rektörlük döneminin üzerinden 5 yıl filan geçti. Tarihi buna göre hesapladım, ama İbrahim Beyin baş hekimliği de iki dönem sürdüğü için, bir iki yıl yanılmış olabilirim) idi. Bu yüksek binaya bir yangın merdiveni yapmaya karar verdi.
Bizim hastanenin ilk yüksek binasının, yataklı servis bölümünün planı kabaca T şeklindedir. T’nin kuyruğu servislere giriş ve asansörlerin bulunduğu alandır. Her iki kanatta birer servis yer alır. T’nin iki çizgisinin birleştiği noktada da gelenleri karşılayan bir sekreterlik, onun arkasında da dışarı, Kaçkar dağlarına doğru bakan bir bekleme salonu vardır.
İbrahim bey bu bekleme salonunun dışından bir yangın merdiveni inşa ettirmeye başladı. Bu inşaat başladığı sırada biz bu salonu intörnlerin çalışma ve nöbet odası olarak kullanıyorduk. Yani içerisinde iki tane sünger yataklı çekyat vardı.
Diğer katlarda bu salonun önünde sadece sekreterlik bulunurken, bizim katta sekreterlik dışında bir de mama mutfağı vardı. Bu mutfakta süt çocuğu servisinin mamaları hazırlanırdı, yani içeride tüpler filan da vardı.
O tarihlerde, bütün pediatrinin sadece iki servisi vardı ve hepsi de birinci katta idi. Bir tarafta adolesan servisi varken, diğer kanatta da süt çocuğu ve yeni doğan servisleri yer alırdı. Önceleri bütün servislere tek bir asistan ekibi bakarken, yıllar içerisinde, hasta sayısı arttıkça her iki servisin elemanları ayrıldı. Daha sonraları da pediatri servisleri 3 kata yayıldı.
Lafı uzatmayayım, sanırım henüz bütün servislere tek bir ekip bakarken, bir Pazar günü serviste nöbet tutan asistandan panik halinde bir telefon aldım. Sanırım Adnan Ayvaz idi. Bana ‘’hocam merdiven inşaatından salona kıvılcım sıçradı, çekyatın sünger yatağı tutuştu, ciddi bir yangın çıktı’’ dedi. O sırada mama mutfağındaki tüpleri ve solunum cihazına bağlı hastalar hariç bütün hastaları tahliye etmişler.
İtfaiyeye haber verilmiş, onlar da gelmişler yangın söndürülmüş, ama asistanın morali bozuk, şimdi organizasyon için beni bekliyorlar.
Tuhaf olan da şu ki o sırada lojmanlarda oturan ve 5 dakikalık yürüme mesafesinde olan hocaları değil de beni çağırıyor. Ben de paniğe kapıldım, Dr. Yusuf Gedik benim eve çok yakın oturur, ‘’abi çabuk aşağı in seni almaya geliyorum’’ diye telefon açtım. Arabama atladığım gibi Yusuf beyi de alıp hastanenin yolunu tuttuk. Hastaneye vardığımızda hala kesif bir duman kokusu geliyordu. O sırada 3-4 adet itfaiye arabası hastaneyi terk ediyordu.
Korku içinde hastaneye gittiğimizde zaten her şey halledilmiş idi. Allah tarafından sünger çok aşırı duman çıkartmış ve yangın hemen fark edilmişti. Çok fazla duman olmasına karşılık yanan sadece o salondaki bir çekyattı. Epey su sıkılmış, eşyalar yer değiştirmiş ama ciddi bir hasar olmamıştı. Bu salon servislerin tam olarak içinde olmadığı için dumandan da kimse zarar görmemişti. Arkadaşlara moral olsun diye biraz kalıp, hastaların servise geri yerleştirilmesine nezaret edip evlerimize döndük.
Yanan salon, her iki servisin tam ortasında yer alıyordu. O gün her iki servisin de yangına en uzak odalarında solunum cihazına bağlı bir hasta vardı. Yangın sırasında o hastalar tahliye edilememişti, çünkü solunum cihazında bir hastayı tahliye etmek hem oldukça ciddi bir organizasyon hem de zaman gerektiren bir iştir. Her iki hastanın da başında birer hemşire oturup, hastaların bakımlarını yapmaya devam etmişlerdi. Yangın söndürüldükten sonra da, geçirdikleri tehlikeyi düşünmeden, servise yeniden bütün hastaları yatırıp, düzeni sağlamışlardı.
Demem o ki, kahraman arayan, başını çevirip bir de hemşirelere baksın.
O günkü telaş ve sıkıntıyı üzerimden attıktan sonra yangın merdiveni inşaatının yangın çıkmasına sebep olmasındaki ironiyi uzun süre kara mizah olarak anlattım.
Tuhaftır, sonradan bu merdivenin toprağa basan sahanlığını kilitlediler. Artık yangın çıkınca o karmaşada anahtar nasıl bulunup da kapı açılacak bilemiyorum. Zaten dikkat ettim, bütün yangın merdivenleri kilitli bir kapı ile son buluyor.
Merdivenin diğer sahanlıkları da servislerin sigara içme balkonları olarak görev yaptı.
Bildiğim kadarıyla o binada bundan başka yangın da çıkmadı zaten.