Çanakkale’de gerçekten zengin bir yaban hayatına şahit oluyoruz. Bizim köy Kaz Dağlarının kuzeyinde kalıyor, ancak içinde bulunduğumuz orman alanının milli parktan geri kalır yanı yok. Köye gelirken Çanakkale/Lapseki yolundan sapılınca, önce buğday tarlalarından, meyve bahçelerinden geçiliyor derken tarlalar ve otlaklar arasında yer yer çam ormanı parçacıkları başlıyor, köyümüzden sonra ise kilometrelerce kesintisiz uzayan çam ormanı var.
Bizim köyde herhangi bir toplu taşıma aracı, okul servisi filan yok. En yakın durak 4 km uzakta, ben hiç görmedim ama sanırım o durağa günde bir kaç kez bir minibüs geliyor.
Şehre bu kadar yakın olmasına rağmen, istenirse burada tam bir inziva hayatı yaşamak mümkün. Zaten etrafta bizden başka da bir kaç kent kaçkını insan yaşıyor. Mesela, bizim köye 2 km kala, köy yolunun kenarında, 3 tane ev var. Bu evlerden biri henüz yapım aşamasında, tamamen boş, diğeri sadece yazın kullanılıyor. Evlerden sonuncusunda ise bölgemizin şehir kaçkınlarından bir aile var, emekli öğretmen bir kadınla, yetişkin kızı 10 yıldan beri yaz/kış yaşıyorlar. Kadının kızı hasta imiş, (anlatılanları dinleyince en az bir kez ciddi bir psikiyatrik atak geçirdiğini anladım) sanırım onun için tabiatın ortasında yaşamayı seçti. Ancak düzenli bir toplu taşıma aracı olmayan bir bölgede arabasız nasıl yaşıyor bayağı merak ediyordum. Meğer o da köylerde yaşayan pek çok insan gibi ya yürüyor ya da otostop çekiyormuş (geri kalanların ya binek aracı var ya da motosikleti).
Geçen ay Sermin yolda bayağı merak ettiğimiz bu kadına rastlayıp, evine kadar götürmüş. Bu arada bir hayli sohbet etmişler. Kadının evi orman içerisinde olduğu için bir hayli yaban hayvanı görüyormuş, hatta bahçesinde beslediği kedi evden kaçıp, ormanda yaşayan vahşi kedilere katılmış, şimdi arada bir gelip bir yavru bırakıp gidiyormuş.
Meğer bizim yolda görüp de neden köyden bu kadar uzakta yürüdüğünü anlayamadığımız kediler, aslında yaban kedileri imiş. Bu kedilere dışarıdan bakılınca bildiğimiz sokak kedilerinden bir farkları yok, ama ruhları tamamen değişik. Her şehrin sokaklarında gördüğümüz kediler, bol miktarda köylerde de dolaşıyorlar, beslenme kolaylığı açısından insanlara yakın olmayı tercih ediyorlar. Köylerde bu kediler insanlar tarafından hoş görülüyorlar, eziyet görmüyorlar, yemek artıkları ile besleniyorlar, depolarda, saçak altlarında barınıyorlar. Buna rağmen içlerinden bazıları bütün bu rahatlıkları istemiyor, özgür ruhlarının peşi sıra, çakaldan, sansara, yılandan, kartala her türlü tehlikenin olduğu ormanda yaşamayı tercih ediyorlar. Kadının kedisi aşk (!) uğruna ormana kaçmış, ama orayı çok sevmiş olmalı ki geri dönmemiş. Bu hikayeyi duyunca bizim bahçedeki kedilere daha farklı gözle bakmaya başladım.
Geçen Kasım ayında köydeki anne kedilerden biri önce bir hafta boyunca her gün iki yavrusu ile gelip bahçeyi teftiş etti, daha sonra yavrulardan birini bizim bahçeye bıraktı. Bu yavru ayaklarımızın altından gitmedi, yalvara yakara kendini besletmeye başladı. Birkaç gün sonra baktık ki bu miniğin bir yere gideceği yok, alıp veterinere götürdük, aşılarını, parazit ilaçlarını yaptırmaya başladık.
Anne kedi bir hafta on gün boyunca gelip gidip yavruyu kontrol etti. Sanırım diğer yavruyu da uygun gördüğü bir yere bırakmıştı, çünkü bu son kontrollerde onu hiç yanında getirmedi. Yavrusunun mutlu olduğundan emin olunca kendisi de artık bir daha geri gelmedi.
Minik kedimize isim ararken bir hayli zorlandık, sonunda Lazcada dişi kedi anlamında ‘’Masti’’ adını verdik.
Kışın soğuk günlerde taşıma kutusunu dışardan tamamen izole ederek, içine de bir yastık koyarak ona korunaklı bir uyuma yeri yaptık. Mutfak kapısının hemen dışında olduğu için hep gözümüzün önündeydi. Yediği önünde yemediği arkasındaydı.
Böylece kediyi evin içinde değil ama, ama korunaklı avlumuzda bir ev kedisi sahibi olduk. Havalar güzelleşince de hayvanı avludan bahçeye saldık, şimdi sadece yemek yemeye ve kendini sevdirmeye avluya geliyor. Diğer zamanları bahçede devriye gezerek ve köyde dolaşarak geçiriyor.
Bizim Masti kız iki ruhlu bir hayvan, avluya girip de yemek istediği zamanlar, kucak delisi, prenses bir ev kedisi gibi davranır. Kucağıma atlayıp, dakikalarca kendini sevdirir. Kucak istemediği zamanlarda toprak üzerine yatıp gerdanını karnını sevdirmeye de bayılır.
Yemek seçer, ilk geldiği zamanlar ne versek yerdi, şimdi kesinlikle ev yemeği yemediği gibi, beğenmediği markanın mamasını yemez. İlk geldiği zamanlarda yere kapuska dökülmüştü de onu bile ağzını şapırdatarak silip süpürmüştü. Şimdi hanımefendi, ev yemeği olarak köfte dışında her şeye burun kıvırıyor.
Yatağını seçer, mesela bir ara garajda gündüzleri içinde uyuduğu bir kutuyu sırf yarım metre öteye ittim diye bir daha yanına bile yaklaşmadı.
Adını biliyor mu pek anlayamadım, ama bizi ve sesimizi tanıdığını biliyorum. Ortalıkta yokken sesimizi duyunca, özellikle de karnı açsa, mar mar mar diyerek yanımıza koşar.
Biraz konuşmaya da başladı. Mesela karnı mı aç, oyun mu istiyor, içeri girmeye mi çalışıyor, selam mı veriyor, kıskançlık mı çekiyor miyavlamasından anlamaya başladım.
Bayağı akıllı olduğunu düşünüyorum. Bizi dışarıda gördüğü zaman o kadar sırnaşan hayvan, arabaya bindiğimizi görünce, onu veterinere götürürüz endişesi ile deli gibi kaçar, ortadan kaybolur, ama aynı araba ile eve döndüğümüzde eğer bahçedeyse bizi karşılamaya gelir. Onu veterinere götürürken de gidene kadar kıyametler koparır, dönüş yolunda çıtı çıkmaz.
Asla toprak dışında bir yerde ihtiyaç görmez. Canı da bayağı kıymetlidir, yüksekten atlarken kendini bayağı sakınır, iyice gözü kesmeden atlamaz.
Diğer ruhu ise tamamen özgür, bir deli tekir. Canı sevilmek istemediği zaman, yanına yaklaşsan üzerine ateşe düşmüş gibi kaçar. Fırlayıp ağaçların tepesine çıkar, gündüz uyuyup, gece evin çevresinde, hatta köyde devriye gezer. Avcılık yapar, geçen gün bize istenmedik bir hediye bile getirdi.
Bir erkek kedi gördüğü zaman, kısırlaştırılmış olmasına rağmen ona sırnaşır durur, kavga etmez, hemen oynaşmaya başlar, hatta yemeğini yemelerine bile izin verir. Buna karşılık bir dişi kedi yanlışlıkla bahçeye girse onlarla dalaşır.
Geçen gün bahçeye aç bir yavru geldi, çok da insana yakın bir kedicik olduğu için kalsın istedim, mama verdim. Masti resmen kıskançlık krizi geçirdi, hayvanın neredeyse gözünü oyacaktı. Ertesi gün Masti, avluya sadece yemeye geldi, bütün gün kendi yaşam alanında bekçilik yaptı, bahçede ve çevrede devriye gezdi. Bize trip attı.
Minik kedi, 2 gün sonra tekrar karnı açlıktan zil çalarak kapıya gelip, üstelik de deli gibi sırnaşınca yine karnını doyurduk. Zavallıcık bir yandan yerken diğer taraftan acaba Masti geliyor mu diye sürekli tetikte durarak mamasını bitirdi. Ben de mink kediciğe acıyıp yemeğini bitirene kadar yanında bekledim. Sonra da minik kediyi bahçeye saldım. Birkaç dakika sonra dışarı çıktığımda ikisi birbirini tehlikeli bir şekilde süzüyorlardı. Ufaklık beni görünce yatıp yuvarlanarak yalakalık yapmaya başladı. Ben bir gün önce kıskanç Mastiden, bu miniğe yemek verdiğim için bir tırmık yemiş, kanlar içerisinde kalmış olduğum için ufaklığa arka çıkmadım, bir birlerine alışacaklarsa kendi yöntemleri ile yapsınlar diye düşündüm. İlginçtir benim kedim çok daha büyük olmasına rağmen ufaklık benim desteğimi kendi arkasında sanarak Mastiye saldırdı. Masti ise minicik kediden kaçıp sindi.
Mastinin düzenli yemeği olduğu için avlumuza bu minik dışında iki erkek bir de dişi kedi daha dadandı. Ama bunlar insandan çekinen hayvanlar, bizi görünce kaçıyorlar. Bazen karınları doysun diye rahatsız etmiyoruz, bazen de Mastinin korkusundan onları kovalıyoruz.
Masti bu güne kadar kavga ederken kendinin yarısı boyundaki kedilerden bile korkup kaçıyor. Sadece bir kez hamileliğinin son zamanlarında olduğu belli olan bir dişi kediyi kovalarken gördüm. Kendi kedimizi küstürmemek için özellikle de o yakınlarda ise diğerlerini kovalıyoruz.
Şimdi artık avlu içinde de dışında da her zaman su bulunduruyoruz. Eğer Masti ile anlaşırlarsa minik Sarı Gacıyı da sahiplenmek istiyorum.
Bir de evin yakınlarındaki orman parçasında dolaşan üç renkli bir dişi var. Bu hayvanın yaşam olanı bizim eve 100/150 metre mesafede olmasına rağmen asla yaklaşmıyor, bazen yürürken karşılaşıyorum, en çok 100 metre yaklaşabildim. O bir özgür ruh, asla evcilleşmeyecek, bizim Masti gibi yalaka ev kedisi olmayacak. Köydeki diğer kediler gibi çöp karıştırmayacak.
Bu yazıyı yazdıktan 2 gün sonra Masti ortadan yok oldu. onunla birlikte bahçeye dadanan bütün kediler de 2 gün ortalıkta görünmediler. İki gün sonra Sarı Gacı yemek için geldi.
Aradan bir hafta zaman geçti kedimiz hala ortalıkta yok. Köylüler bu kadar iyi bakıldığı yerden kaçmaz, belki de ormandan bir hayvan aldı diyor.
Bana sorarsanız kendi isteği ile gitti, çünkü son iki günde bana inanılmaz bir yakınlık göstermiş hiç huyu olmadığı halde saatler boyu kucağımda oturup, boynuma sarılmıştı, kendince vedalaşmış, ben anlayamamışım.
Hala döner diye bekliyoruz, ama bahçe çok ıssız gelmeye başladı, bu gün sokaklardan kurtarılmış kedilere bakım veren bir eve gidip 2 yavru almak istedim. Eve gidince çok üzüldüm, kadıncağız bütün gece uykusuz bebek kedilere bakmasına karşılık, bebeklerin durumları hiç de iyi görünmüyordu. Bir kaç kedi süt annelik yapıyor, ortalık bebek kedi kaynıyor. Süt anneler bebeklerle gereğince ilgilenmiyorlar, çünkü canlarından bezmişler. Bizim köyün ahırındaki bebek kediler bile hepsinden daha temizdi, çünkü onları gerçek anneleri bakıyor. Bütün bunları düşünürken bir de akşam resimden beğendiğim kediyi de ölü bulmayalım mı? Alt üst olup, oradan nasıl kaçacağımı bilemedim. Yolda ise eilip, bir gözü yerinden çıkmış bir küçük kedi cesedi daha gördük. Demek ki şehirler kedilere uygun yerler değil.
Eve döndüğümüzde Sarı Gacı mama için miyav miyav bahçeye geldi. Tıka basa yedi, gurul gurul mırıldanarak yerlerde yatıp yuvarlandı, bacaklarıma sürünüp şımarıklık yaptı. Belki de boşuna yeni kedi aradım. Şimdilik 2 günde bir karnını doyurmaya geliyor. Bakalım zamanla neler olur?? Şansımıza bu da tekir.