Bu gün Çanakkale’de yoga sınıfımızdan tanıştığım emekli hemşire Emine Çırpan’ın bağına misafir oldum.
Benim köyde yaşadığımı öğrendiği zamandan beri bahçe bostan işleri konuşmaya başladık. Kendisinin bir bağı olduğunu, ancak oldukça ıssız ve uzak bir bölgede olduğu için canının istediği kadar ilgilenemediğini, bu nedenle her gün toprakla ilgilenebileceği bahçeli bir evde oturmak istediğini anlatmıştı. Konuştukça perma kültür konusunda kendini bir hayli eğitmiş ve hatta bu konuya biraz da takıntılı olduğunu fark ettim.
Ben çok hiçbir şey anlamasam da, Nermin de bahçe işlerine karşı bayağı merak ve bilgi sahibidir. Şu anda biz de bahçeyi sıfırdan yeni yapmaya çalıştığımız için ona bizim bahçeyi göstermek ve onun bağını görmek istedim. Biz pek öyle perma kültür konusunda bilgili sayılmayız, ama özellikle su hasadı ve tasarrufu konusunu ciddiye alıyoruz, mümkün olduğunca organik tarım yapmaya çalışıyoruz, yani kafalarımız oldukça uyuşuyor.
Birkaç kez gitmeyi kararlaştırıp, hava bozunca vaz geçmiştik, dün sonunda bağa gidebildik. Eşi İsmail Bey de meslektaşım olduğu için onunla da tanışmak istiyordum, o da kısmet oldu.
İlk konuşmalarımızda şehirden uzakta dağlar arasında tamamen ıssız bir noktada bir bağ diye tarif etmişti. Gene de Çanakkale/Çan yolundan biraz içeri sapılıyor dediği için, kendim bulabileceğim bir yer olduğunu düşünmüştüm ama o birlikte gitmemiz için ısrar etti, çünkü bulamayacağımızdan emindi. Gittiğimiz yer gerçekten de kolayca bulunacak gibi değildi.
Şehirde bir noktada buluşup, arkalı önlü yola düştük. Çanakkale ilinin içme suyunu sağlayan Atikhisar baraj gölünün olduğu yerde, çok da belirgin olmayan bir sapaktan, asfalt yoldan ormanın içine doğru girdik. Bu yolda 7/8 km boyunca birkaç kez sağa, sola saparak, sürekli orman içerisinde olmak koşuluyla, bir köyden, bir taş ocağından (aslında inşaatlarda kullanılan bir tür maden), muhteşem bir vadiden ve birkaç kez de bu vadiyi oluşturan derenin üzerinden geçerek, bağa ulaştık. Burası aslında arkadaşımın doğup, ilkokul çağına kadar büyüdüğü köye 2 kilometre uzaklıkta, eskiden tarla olarak kullanılan, babasına ait bir araziymiş, ama 14-15 yıldan beri arkadaşım ve eşi burayı bir bağ haline getirmişler.
Bağa doğru giderken içinden geçtiğimiz vadinin derince bir kanyon yaptığı bir yerde, kanyonun bir yamacı çok güzel görünen üç parçalı bir kaydan meydana geliyor. Bu kayalardan birinin tepesinde ana kayadan ayrı kocaman bir kaya daha duruyor.
Bu yamacın adı gelin kayası imiş ve halk arasında söylenegelen hikayeye göre evvel zaman içinde, bu vadiden geçmekte olan bir gelin alayının yoluna ağır bir kaya düşmüş. Gelin alayındaki hiç kimsenin gücü bu kayayı kaldırmaya yetmemiş. Bunun üzerine gelin atından inip eliyle düşen kayayı alıp vadinin yamacındaki kayaların üzerine savurmuş. O bağlantısız bir şekilde ana kayanın üzerinde duran kaya parçası, işte bu kaya imiş.
Bu bölgeden Türkmen köyleri oldukça fazladır, kültürlerinde hala eski Türk geleneklerinden kalma çok şey var. Bu hikayedeki kadının gücünü de bu kültürün bir göstergesi olarak algıladım. Türk kültürü, dünya üzerinde, efsanelerinde, kadını güçlü ve savaşçı olarak betimleyen, analık dışındaki özellikleriyle de yücelten, sayılı kültürlerden biridir.
Bağın içerisinde olduğu ormanlık da bizim köyün arkasında bulunan ve kilometrekarelerce genişlikteki ormanın devamındaydı. Bunu gayet iyi biliyorum, çünkü geçen yıl bir Off Road yarışması düzenlenmişti. Pist olarak bizim köyden başlayıp, gittiğimiz bağın daha da ilerisinde bir köye kadar olan ormancı yollarını kullandılar.
Biz Rizeliyiz. Karadeniz bölgesinde arazi o kadar kısıtlıdır ki, 10/20 dönüm arazi bayağı büyük arazi anlamına gelir. Burada ise 50/100 dönüm arazi insanların gözüne ufak bile görünebiliyor. Arkadaşımın arazisi de sanırım 50 dönümlük bir alan, büyükçe bir kısmını olduğu gibi bırakmışlar, 20 dönümü bağ yapmışlar, birkaç dönümü de meyve bahçeleri haline getirmişler. Küçük bir de bağ evleri var. İki güneş paneli ve bir rüzgar gülü enerji ihtiyaçlarını gideriyor. Arazinin suyu ise bir hayli bol, vadiden geçen dere araziden de geçiyor. Bunun dışında da arazide özellikle kışları dolan bir çok su yatağı gördüm. Tam anlayamadım ama sanırım bu yüzey suyunu kullanarak bir sulama havuzu yapmışlar. Tabii benim perma kültür hastası arkadaşım havuza suyu temizleyen bitkiler ve birkaç da nilüfer koymuş.
Bizim aklımıza, dere deyince yaz kış deli deli akan su gelir. Burada ise kışları içinde biraz su akan yaz aylarında ise kupkuru olan vadiler dere olarak isimlendiriliyor. Arkadaşımın arazisinin içinden de geçen vadideki dere ise gerçek bir dere. Bu derenin kenarına muazzam bir çınar ağacının olduğu noktaya kadar yürüdük ama derenin etrafını otlar boğmuş olduğu için daha fazla gezmek istemedim.
Arazi denizden yüksekliği 300 metreden daha fazla ve üzüm yetiştirmek için uygun olan bir yamacı bağ haline getirilmiş. Bağı esas olarak 2 tür üzüm oluşturuyor, ama çeşni olarak üçer beşer asma 8/10 çeşit üzüm varmış.
Bunun dışında kantarondan kafuruna, kekikten adaçayına, melisadan çavuş üzümüne bir sürü yerel, yaban bitki de vardı.
Ağaçların, suyun, toprağın ve güneşin gözetiminde muhteşem bir gün geçirdik. Birkaç bitki aldım, birkaç bitkinin ve bağ bozumuna katılmanın da sözünü aldım.
Nermin meyve bahçeleri ve bostan oluştururken, ben de orman meyveleri, şifalı bitkiler ve baharat bahçesi hevesindeyim. Şu ana kadar bahçede orman meyvesi olarak sadece mevcut olan alıç ağacını koruyup, bir de ahududu diktim. Trabzon’dan getirdiğim yaban mersinini bile kuruttum. Ama nihayet bahçelerin mühendislik bölümü oldukça tamamlandı, artık bu sonbaharda birkaç adet yaban mersini, çavuş üzümü filan dikebilirim. Şifalı bitkiler baharat kısmına gelince Trabzon’dan getirdiğim pasiflora gayet iyi durumda, burada diktiğimiz lavanta, adaçayı ve biberiyelerin maşallahları var. Bunun dışında kişniş, fesleğen, maydanoz, roka, tere, nane, dere otu filan da yetiştiriyoruz. Eğer becerebilirsek bahçenin büyük bir kısmını çeşit çeşit nane ve kekiklerle yeşillendirmek istiyoruz .
Dün eve döner dönmez kafurun, melisa, sarı kantaron ve kekiğin köklerini toprak ve suyla buluşturdum. Yeni evlerine hoş geldiler, sefalar getirdiler. Lütfen burada hevesle istendiğinizi bilin ve bu toprağı eviniz kabul edin, kalıcı olun.