Çanakkale ilinin coğrafyası oldukça ilginç özellikler gösteriyor. Mesela Çanakkale ilinin toprakları (aynen İstanbul gibi) iki ayrı kıtada bulunan iki yarımadadan meydana geliyor.
Dünyada Gallipoli adı ile bilinen ve dünyanın en ünlü savaş alanlarından biri olan Gelibolu yarımadası, Trakya yarımadasına incecik bir kıstakla bağlıdır. Çanakkale ilinin Asya kıtasındaki toprakları da, Biga yarımadası adını alır.
Her iki yarımadanın ortak özelliği de anakaraya büyük fay hatlarının geçtiği bir bölge ile bağlı olmalarıdır. Kuzey Anadolu Fay hattının Marmara Denizinin içinden geçen bir kolu Gelibolu yarımadasının Saroz bölgesinden geçer. Biga yarımadasında ise Marmara Denizinde Erdek yarımadasından başlayıp, Ege Denizinde Edremit körfezine uzanan parçalı bir fay hattı zonu vardır.
Dünyanın en güzel deniz yollarından biri olan Çanakkale boğazı, hem Marmara, hem de Ege denizi kıyıları ve iki adasıyla Türkiye’nin en uzun deniz kıyısı olan illerinden biridir.
Zaten bu özel coğrafyası nedeniyle dünya tarihinin en ünlü savaşlarından ikisi (Truva, Çanakkale) bu topraklarda meydana gelmiştir.
Neredeyse 10000km2 olan geniş arazisi ve merkez dahil 12 ilçe, 11 belde ve 574 köyüyle yarım milyondan fazla nüfusu barındıran bir ildir.
Ege Denizindeki Bozcaada, kalesi, denizi, şarapları ile iyi bilinen turistik bir adadır. Ama ben mesela, adanın adının Piri Reis tarafından koyulduğunu ve Türkiye’nin köyü olmayan tek ilçesi olduğunu bilmiyordum.
Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada da bir ilçedir. Bu ada bence Bozcaada’dan çok daha güzel bir adadır, ancak sanırım Çanakkale’den iki feribotla gidildiği için, turistik olarak Bozcaada kadar dikkat çekmez.
Çanakkale boğazının, Marmara girişinde, Gelibolu yarımadasında Gelibolu, Anadolu yarımadasında Lapseki ilçeleri karşılıklı olarak yer alır. Bu günlerde Çanakkale köprüsünün geçeceği ilçeler olduğu için oldukça dikkat çekiyorlar, ancak çok önemli bir deniz yolunun başında oldukları için eskiden beri çok önemli olmuşlardır. Her iki ilçe de özellikle Gelibolu ilçesi önemli tarihi eserlerde doludur. Bu eserlerden benim favorilerim Mevlevihane ve eski tersane.
Çanakkale boğazının en dar yerinde ise Anadolu tarafında Çanakkale merkezi, karşısında (Gelibolu yarımadasında), Eceabat ilçesi yer alır. Aslında boğazın en dar noktasında Çanakkale’nin tam karşısında Eceabat’a bağlı bir köy olan Kilitbahir yer alır. Kilitbahir Kalesi ve Çanakkale’deki Çimenlik kalesi de boğazın en dar noktasının koruyucularıdır. Çanakkale’den feribota binip Eceabat veya Kilitbahir’e gittiğiniz anda artık savaş alanı içindesiniz. Bu ilçenin topraklarının Ege kıyıları Çanakkale savaşının siper alanlarıdır ve mutlaka herkesin görmesi gereken yerlerdir.
Ezine İlçesi, Çanakkale merkezden daha güneydedir. Beyaz peyniri ile ünlü olan bu ilçenin toprakları Ege denizine komşu olmasına karşılık ilçe merkezi içeridedir. Muhtemelen çoğu insan Bozcaada’ya giderken feribota binmek için Ezine’nin deniz kıyısındaki beldesi olan Geyikliden, Kaz dağlarına gitmek için Ezine’den geçmiştir. Biz ise peynir almaya gidiyoruz. İlk geldiğimizde Ezine’ye peynir almaya gidiyoruz, hangi dükkandan alalım diye soruşturduğumuzda, hangisinden alırsanız alın cevabı almıştık, biz de öyle yapıyoruz, hangisinin önünde boş park yeri varsa oradan alıyoruz, daha kötü çıkan peynir olmadı.
Ayvacık ilçesi, Ezine’den daha güneyde, Edremit körfezinde yer alıyor ve Çanakkale şehrinin en turistik yerlerinden biri. Yolu mu eziyetli geliyor, yoksa körfez çok mu kalabalık geliyor, bilemedim, ama bu ilçenin pek bir cazibesini göremiyorum.
Asos bana nedense boğucu gelir, oraya ancak bir balık yeme süresinde katlanabilirim, o süre boyunca da hep dönüş yolunda yukarı çıkarken karşılaşacağım arabaları, zorlanacağım virajları filan düşünürüm. Körfez desen kışları marketlerin bile kapalı olduğu, yazın kıvır kıvır insan dolu koca bir beton yığını. Zaten Kaz Dağları Tabiat parkı da Balıkesir topraklarında kalıyor. Yani pek benlik değil. Bu ilçede en sevdiğim yer Yeşilyurt köyü. Dağların içerisinde eski haliyle korunmuş, çok hoş, ev yapımı reçellerin satıldığı, baharatlı dondurmaların olduğu, harika bir köy. Kaz Dağlarındaki yoga kamplarına giderken de dönerken de mutlaka uğrayıp, hiç olmazsa bir kahve içtiğim, keyifli mola yerim.
Lapseki’nin doğusunda, Marmara Denizine kıyısı olan Biga ilçesi yer alıyor, ancak ilçe merkezi deniz kenarında değil. Bu ilçenin nüfusu oldukça kalabalık, çok güzel bir Pazar kuruluyor. Biga’ya pazaryeri, sucuk, köfte filan almak için ya da Bursa’ya giderken kahvaltı yapmak için gidiyoruz. Sucuk deyince öyle bildiğiniz sucuklardan değil, kalın bağırsağa dolduruyorlar, çapı en az 10 santim, boyu ile Allah ne verdiyse artık. Bir seferinde Biga’ya giden bir tanıdığa sucuk ısmarladık, bize boyu 50 santimden uzun tam 4,5 kg gelen bir sucuk getirdi. Bizim Nermin sucuk sever, neredeyse her gün sucuk pişirdiği için artık sucuk lafı bile duymak istemiyorum.
Çan, Bayramiç ve Yenice ilçelerinin ise deniz kıyısı yok. Çan ilçesi Biga’nın güneyinde, Çanakkale merkez ilçenin doğusunda yer alıyor. Çanakkale ilinde oldukça aktif fay hatları olduğu için hemen her ilçede kaplıcalar var. Biz, en çok Çan’da bulunan kaplıcaları kullanıyoruz. Çan’la ilgili olarak başka bir şey bildiğimi söyleyemeyeceğim.
Çan ilçesinin daha doğusunda ise Yenice ilçesi yer alıyor, bu sanırım en küçük ilçe. Bir Bursa dönüşü Lapseki sapağını kaçırıp, kendimizi Susurluk’ta bulunca, madem buraya kadar geldik, Balıkesir Yenice Çan üzerinden eve gidelim diyerek geçmiştik. Yolda jandarma durdurup nereye gittiğimizi sordu, ah oğlum ben acaba biliyor muyum, Yenice’ye buradan mı gidiliyor diye sordum. Jandarmalar gülmekten bayıldı, meğer herkes o yoldan sadece kaybolarak geçiyormuş. İki yanında yüce ağaçlar sıralanmış, muhteşem manzaralarla dolu bir yol, ama o kadar virajlı ve tenha ki, o yola bir daha, özgür irademle girer miyim bilmem. Zaten Yenice merkezi de irice bir köy.
Gittiğim son ilçe ise Bayramiç oldu. Bayramiç Çan, Çanakkale merkez, Ezine, Ayvacık ve Balıkesir ilinde kalan Kaz Dağları tabiat parkı arasında kalan bir ilçe.
Biraz da Ayşenur Kasımoğlu’ndan bahsedeyim, çünkü Bayramiç’e onun misafiri olarak gittik. Ayşenur’u, Trabzon’daki yoga merkezine geldiği için tanıyordum. O sıralar KTÜ Orman Mühendisliği fakültesinde öğrenciydi. Mezun olunca, 5 yıl önce Çanakkale’ye tayini çıktı. Onun Çanakkale’de olduğunu biliyorum, ama bir türlü görüşememiştik.
Geçen aylardan birinde burada devam ettiğim hocam, yeni yerini açınca bir açılış yapmaya karar vermiştik. Bu etkinliği sosyal medyada ilan ederken, ilanda Ayşenur Hanım bize Hint yemekleri yapacak gibi bir cümle varmış. İşte bu cümleyi okuyan Ayşenur, bu Ayşenur Hanım kesin benim Ayşenur Hocadır diyerek bana telefon etti. Sırf beni görmek için geldi, açılıştan sonra bir gece bizde kaldı, ertesi gün köyün etrafını gezdik. Bizim ormanı çok beğendi, ama kendi ormanını göstermek için de bizi Bayramiç’e davet etti.
Geçen hafta onu ziyarete gittik. Ayşenur Bayramiç Orman işletmesinde bir orman şefi. Sorumlu olduğu ormanlık arazi, Kaz Dağları tabiat parkının kuzey yamacında yer alan, 16000 hektarlık karaçam ormanı. Bu alan içerisinde, içinde bizim gibi bazı kent kaçkınlarını da barındıran, Evciler, Dağoba, Toluklar, Çırpılar, Külcüler isimli 5 tane köy bulunuyor. Şeflerine misafir geleceğini bilen köylülerden halis Anadolu köylüsü ikramları aldık. Aklımın bir bölgesi 1982 yılında Halk Sağlığı ihtisası yaptığım günlere ışınlandı. Aklımın diğer kısımlarıyla da gezdiğimiz Ayazma Tabiat parkını, karaçam germ merkezi parkını, orman yenileştirme alanlarını, yangın önlemlerini, dağ kekiklerini, sarı kantaronları, karaçam ormanı içine sokulmuş, meşe ve karışık ağaç kümelerini algılamaya çalıştım.
Çok net olan birkaç son not.
Bu yamaç da kesinlikle dağın tabiat parkı ile ünlü alan güney yamacı kadar güzel. Bu yamacın da çok ünlü efsanesi var, Afrodit’in katakulli ile kazandığı güzellik yarışması burada yapılmış.
Ayşenur aslında yeni evli, eşi Ankara’da çalışıyor, benim evde konuşurken, Ankara’ya gitmek istememesi garibime gitmişti, ama iş yerini görünce tamamen hak verdim, bu kız artık bir ofiste çalışamaz.
Sonuncu not ise Bayramiç’e, mutlaka tekrar tekrar gideceğiz.