Köyde yaşamaya başlayalı bir yılı geçti. Aslında köylü olduğumu iddia etmem çok zor. İşin aslı köyde şehirli gibi yaşıyoruz, zaten şehre de çok yakın olduğumuz için neredeyse her gün çarşıdayız.
Bizim için, daha doğrusu benim için, köyde yaşamanın hayatıma getirdiği en büyük değişiklik bahçe. Kızlar daha önce bahçeli evde yaşadıkları için bayağı alışıklar. Nermin, Pazar’da yaşarken, bahçe ile bizzat ilgilenmiş ve tam bir bahçıvan olmuştu. Şimdi bu bilgilerine iklimi ve bitki örtüsü daha farklı bir yerde yeni bilgiler ekliyor. Ben de söylediklerini can kulağı ile dinleyip, kabakların altına bol su vermek lazım, domateslerin alt yapraklarını koparmak lazım gibi bilgileri aklımda tutmaya çalışıyorum. Yavaş yavaş, tohum nasıl alınır, fide nasıl yapılır, bitki nasıl dikilir gibi daha önce hiç radarıma girmeyen bilgiler, ilgi alanımı doldurmaya başladı.
Şu anda taşınalı bir yılı geçti ama henüz bahçeyi tam anlamı ile düzene sokamadık. Çünkü bahçede çalışabilmek için de belli şartların yerine gelmesi lazım, mesela çok sıcak, çok soğuk olmayacak, çamur olmayacak, köydeki bahçe dikim ve hasat zamanlarına denk gelmeyecek. Yani hem bahçenin hem de çalışacak kişilerin koşulları uygun olacak.
Geçen sene arka bahçeyi epeyce düzene sokup, küçük bir bostan yapmaya bile fırsat bulmuştuk. Ama ön bahçe ayrı bir mesele, çünkü oldukça dik bir bayır, ayrıca yoldan girişimiz de ön bahçeden. Geçen yıl ön bahçeye sadece beton araba yolunu yaptırabilmiştik. Böyle olunca da yolun dışında kalan kısımlarda eğim daha da akıl almaz bir hal almıştı.
Bu kısma bahçenin her iki tarafında biri betondan, diğeri tahtalı, taşlı iki merdiven, birkaç taraça duvarı, su hasadı için kanallar ve bir de sarnıç yaptırdık. Şimdi artık ufak tefek bazı işlemlerden sonra sonbaharda ağaç dikimine başlayabileceğiz.
Nermin gelmeden önce bahçe çok kötü bir durumda, arayı düzene sokmak en az 2 yıl alır demişti. Benim şehirli aklım hiç anlamamıştı, en çok 3/4 ay içinde bütün işle hal olur diye düşünmüştüm.
Bahçe olunca insan hayatında hava durumunun ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Daha önceleri de hava durumu ile sürekli ilgiliydim. Ama nasıl olsa ısıtılabilen ve soğutulabilen evlerde, iş yerlerinde, kapalı alış veriş merkezlerinde, arabalarda yaşar giderken hava durumu ile ilgili en büyük merakım bu gün acaba ne giyinsem, ya da en fazla bu hafta sonu yaylaya gitmek için uygun zaman değil ile sınırlıydı. Havanın bana verdiği en büyük sıkıntı, hava muhalefeti nedeniyle uçağımın kalkmaması ya da en fazla çok kar yağdığı bir günde sıcak evimden kalkıp da işe gidememek şeklinde olurdu. Ha bir de tabii Trabzon’un bazı yıllarda bitmek tükenmek bilmeyen nemi kemiklerimizi çürütürdü.
Bahçe olunca ise işler tamamen farklı. Anladım ki bahçede mesela ağaç dikmek, aşı yapmak, ağaçları budamak, çapa yapmak ve daha bir çok şey için kabaca bir mevsim var. Sebzeler, tahıllar, bakliyat için de belirli zamanlar var. Ancak her yıl bu zamanlar, o günlerdeki kısa süreli hava değişikliklerinden inanılmaz derecede etkileniyor.
Özellikle de yağışlar bahçeler için hayati önem taşıyor. Bazı mevsimlerde çok istenen yağmurlar, bir başka mevsimde işleri aksatabiliyor.
Açıkçası insanoğlu kendini hava koşullarından epeyce sakınabilmiş gibi görünüyor, ama hayvanlar ve bitkiler için aynı şeyi söyleyebilmek zor.
Mesela bu yıl mart, nisan aylarında hemen hiç yağmur yağmamışken haziranın ikinci yarısında yağa yağa doyamadı.
Daha önce bahçeye kendi arazimizden çıkan yerel taşlarla, köydeki bütün bahçe işlerinden anlayan 2 yaşlı dayı kısa duvarlar yapmıştı. Bu dayılardan birinin eşekleri de vardı. Bahçenin henüz giremediğimiz alt kısmında günlerce eşeklerini otlattı. Ancak bundan sonra bahçenin toprağı ortaya çıktı da o bölgede duvarların ve merdivenlerin nereye yapılacağına karar verebildik.
İlk geldiğimiz zaman bahçeyi tamamen bitkisiz, sahra çölüne benzer bir halde bulup, çok üzülmüştük. Bahçe tellerde kapatıldıktan 2 hafta sonra ortalığı ot basmıştı. O zaman komşunun tavuklarının ne kadar etkili çim biçme makineleri olduğunu anlamıştım zaten. Ama bu sene aynı alanın çimini önce eşekler biçti. Bu yağmurlardan sonra bir kez daha adam boyu yeşerince bu sefer de koyun sürüsü soktuk. Yarım saatte otların yarısını yediler, yarın da bitirirler diye düşünüyorum.
Bahçe ile ilgili acemiliğim kadar bir de buranın bitki örtüsü ile ilgili acemiliğimiz var. Örneğin burada semizotu sahil kumunda, yolların taşları arasında bile çıkan bir ot. Geçen sene bizim arka bahçede birkaç kök semiz otu çıkmıştı, o zaman bize yardım eden adam bunlar deli diyerek kopartmak istemişti. Oysa ben semizotunu çok severim, onlardan bir çok yemek, salata yaptım. Bununla da kalmayıp, birkaç kök semizotunun tohumlanması için alabildiğine büyümesine izin verdim. Bu yıl arka bahçeyi, bostanı tamamen semiz otu sardı. En az 10 çuval semizotu ayıkladık. Kendimiz yemekle kalmayıp, dağıttık, kalanı da komşunun ineklerine verdik. Yağmurlar dindikten sonra en az bir o kadar daha toplamak gerekecek. Bir şey dikkatimi çekti; semizotu da diğer yabani otlar kadar arsız ve diğer otlarının pek çoğunu yeniyor. Bu durumda ben de bu yıl yine bir sürü tohum elde edip, bu yıl eşeklere, koyunlara yedirdiğimiz otların bulunduğu bölgeye serpeceğim. Belki o devasa otları da yener. Nermin’e seneye pazarcılık yapacağım, hiçbir şey satamazsam yabani semiz otu satarım diye hava atıyorum.
Hayvanlara yediremediğimiz, tohuma kaçmamış kısımlarını da, zenginleştirsin diye öylece toprağın üzerine seriyorum. Doğal gübre çeşitlemesi, bir nevi kompost yani.
Yemek yaparken şehirdeyken çöpe attığımız pek çok şeyi bahçeye kompost yaptık.
Evde bozulmaya yüz tutan patatesleri, soğanları dikip, birkaç ay sonra, çok daha fazlasını alıyorsun.
Bahçenin en güzel tarafı da arka bahçende kiler ya da Pazar varmış gibi çıkıp, birkaç şey toplayıp, hemen salatana, yemeğine koyabiliyor olmak.
Ben bu işi bayağı sevdim. Nermin bostanla ilgiliyken ben daha çok kekik, biberiye, ada çayı, kişniş gibi baharatlı şifalı bitkilere meraklıyım. Şimdiden bahçeye çıkıp, taze baharatları toplayacak hale geldim.
Mesela bu sabah bahçeye bir çıktım, bir alış veriş torbasını doldurup eve girdim. O sırada Sermin mutfaktaydı. Ne yaptığımı sorunca pazar işlerini hallettim dedim.
Evde mutfak işleri benden soruluyor. Yavaş yavaş menüyü bahçedeki ürünlere göre yapmaya başladım. Bahçe iyice oturunca, menü üzerinde daha da belirleyici olacak.
Çanakkale’de bir de çok güzel tarihi bir binada ( Out of Africa filmindeki evi hatırlatan ancak ondan bile daha güzel bir ev) tohum sandığı var. Geçen yıl bizim geldiğimiz zamanlarda kurulmuştu. Geçen sene gittiğimizde onlarda da pek bir şey yoktu ancak bu yıl onlar da bir hayli tohum sahibi olmuşlar. Onlardan brokoli, karnabahar, yer fıstığı gibi daha önce hiç dikmediğimiz tohumlar aldık. Biz de onlara kara lahana tohumu verdik.
Takas yapıyorsunuz, para işlemiyor. Çok güzel şeyler bunlar. Bizde de onlarda olmayan birkaç tohum var. Onları da götüreceğim. Hatta orada çalışan çocuklarla daha da yakın arkadaş olup, onları bahçeye getirip, fikirlerini alacağım.
Anladım ki benim gibi düşünen insanlar en azından emekli olduktan sonra ayakları toprağa değecek şekilde yaşamalı. Bahçe ile uğraşmak, bostan yapmak gerçekten bir eser yaratmaya benziyor.
Bir de tabii yemekleri bulduğun malzemeye göre pişirmek meselesi var ki, bu da tamamen yaratıcılık meselesi. Bir-2 sene içerisinde TV yemek programlarında gördüğümüz aşçılardan olacağım sanki.