Mahalle yanarken, orospu saçını tararmış. Bu da, ilk bakışta bir çeşit saç tarama yazısı gibi görünse de aslında bir nevi toplu cinnet yazısı oldu.
Köyde yaşamaya karar verdiğim zaman aklımda bir köpek sahibi olmak vardı. Ancak geçen yıl, Masti hanım sahiplenmek için bizi seçince, kendi geldiği yetmezmiş gibi mahalleden sürüyle arkadaşını da bizim bahçeye çekince, hiç aklımda yokken kedili hatun oldum. Kendimi kısa sürede, gündüz vakti kedi beslemek, sevmek hatta birkaç kelimeyi öğretmekle geçirir, geceleri ise kedi videoları izlerken buldum.
Böylece internette, sokak hayvanlarını besleyen, tedavi ettiren, yuvalandıran gurupları da izlemeye başladım. Çanakkale’de birkaç hayvan sever gönüllü fedakarca çalışmaları ile dikkatimi çekti. Çanakkale küçük bir il, bu insanları sokaklarda görüp tanımaya bile başladım. İnsan, herhangi bir konu ile yeterince ilgilenince dünyanın aslında ne kadar küçük olduğunun farkına varıyor. Ben de bu gönüllülerin çalışmalarına destek olabileceğimi düşünmüştüm. Bu gönüllülerden birinden, gerçek hayvan sever, vegan beslenen, yüce ruhlu bir genç kızdan Pırtık’cığı evlat edindim.
Aslında bu camia oldukça hüzünlü bir camia. Hem de sadece sokaklardaki, barınaklardaki hayvanların içler acısı durumları açısından değil, aynı zamanda kendilerini bu hayvanlara adamış(!) insanların ruhsal durumları açısından da çok trajik.
Çoğu, kendilerini bir çeşit fedakarlık savaşçısı -neredeyse kurban- ilan etmiş insanlar. Elbette her camiada olduğu gibi ciddi ego çatışmaları da var diyeceğim, ama bu topluluk bana bu çatışmanın en fazla olduğu topluluk gibi göründü. Ciddi ciddi; sen yaptın, ben yaptım kavgaları var. Mesela biri en güzel barınak benim işlettiğim diyor, bir diğeri hadi oradan seni sapık, asıl en güzelini ben yapıyorum diyor. Hadi gelsin sanal ortam kavgaları, adli soruşturmalar, şikayetler, barınak kapattırmalar. Vay be.
Ben de sevgi dolu bir topluluğa tanık olacağımı düşünmüştüm. Kendimce, yüreklerini, evlerini çaresiz hayvanlara açan, zamanlarını sokak hayvanlarını beslemeye, tedavi ettirmeye adayan bu insanların bir çeşit modern zaman evliyası, olgun ruhlar olması gerekirdi. Ama asla öyle değil, tamam gönüllülerin bir kısmı gerçekten hayvan sever ve benim olmasını beklediğim olgun ruhu taşıdıklarına inanıyorum. Diğer pek çoğu ise, ciddi ruhsal problem sahibi kişiler, bunlar ise sanırım pek de anlam veremedikleri hayatlarına bir değer katmak için hayvanlara sarmışlar .
Mesela bir kısmının ruhu istifçi; istif materyali olarak da canlı hayvan seçmiş. Bir insan başka ne sebeple, kısıtlı bir bütçesi varken, ortamı hiç de müsait değilken, evinde onlarca hayvan besler? Takip ettiğim sitelerden bir örnek verecek olursam, geçenlerde bir kadın için acil yardım çağrıları paylaşılıp duruyordu. Beşinci kattaki evinin balkonundan düşen kedisini veterinere götürecek parası yokmuş, kadın kedisini öyle felçli görünce kendisi de sinir krizi geçirmiş, hem kedi için hem de kadın için acil maddi destek isteniyor. Sadece düşen kedi için değil, kadının evde sözüm ona baktığı 22 kedisi içinde destek isteniyor. Üstelik de, bu kedi, aynı balkondan düşen ilk kedi değil, daha önce de 3 kedi düşmüş.
Şimdi bu hayvan severlik mi, istifçilik mi? Doktor gözü ile bakınca acilen kadının istifçilik/bağımlılık tedavisi görmesi ve hayvanların da bu kadının elinden kurtarılması gerekir. Ancak bu camiada, bu kadın bir azize imiş gibi yüceltilerek, üstelik muhtemelen maddi destek de çıkılarak, sorunu pekiştiriliyor.
Mesela bir kısmında belirgin, öz benlik saygısı eksikliği var, hayatına bir değer katmak, kendini diğer insanlara nazaran üstün hissedeceği bir bölge yaratmak için hayvanlarla ilgilenmeyi seçmiş. İçlerinden biri oldukça dikkatimi çekti. Sürekli bir şekilde kendisinin ne kadar fedakarlık yaptığını, artık yorulduğunu haykırarak, herkesi yardıma çağırıyor. Bu feryatlarının arasında da sizler çok duyarsızsınız, fedakarlık nasıl olur hiç bilmiyorsunuz diye muhatabını da aşağılamayı hiç ihmal etmiyor. Bakın benim bir liram bile yokken bu hasta hayvanı ellerimle besliyorum, ona tavuk yediriyorum diye videolar paylaşıyor. Madem bu kadar çaresiz kaldın, üzerindeki hayvan yükünü azalt diye öğüt veren olsa, eminim o kişiyi kelimeleriyle parçalar.
Bu kadına hayvanları besleyeceği bir barınakta filan maaşlı işe alsan, acaba ne yapar? Öyle ya artık hayvanları beslemek için para kazanacak, o halde bunun adı fedakarlık olamaz. Gerçekten çok merak ediyorum bu kez kendini diğer insanlardan üstün görecek bir ‘kurbanlık/azize’ rol benimseyebilmek için neye bulaşır acaba?
Mesela bir kısmı da hayvan severlik adına şiddetle vegan beslenmeyi savunuyor. Vegan beslenenlere bir sözüm yok, bu şiddet dolu dünyada, şiddetsiz yaşamayı seçtikleri için onlara içtenlikle saygı besliyorum. Kendim de her ay birkaç gün vejetarjen hatta vegan beslenirim. Vegan beslenen birinin diğer insanları vegan olmaya davet etmesini de anlayabilirim. Ama diğer insanlar hayvansal ürün yiyor diye onları küçümsemeye sıra gelince işte orada dur derim. Haddini bil.
Sadece temel biyoloji bilgileri ile, hayvanlar aleminde (mikroplar, saprofitler, mantarlar vs hariç) üç çeşit beslenme vardır; herbivor (otçul beslenme), karnivor (etçil beslenme) ve omnivor (karışık beslenme). Filler, geyikler, at, keçi, koyun, sığır gibi hayvanlar ot obur, kaplanlar, köpek balıkları, yırtıcı kuşlar etoburdur. İnsan, ayı, domuz ve bazı kuş türleri ise karışık beslenir.
Yani maalesef, hayvan bedenimizin doğası omnivor (karışık) beslenmedir. Etobur hayvanlar etle, otobur hayvanlar otla beslenir. İnsan da hem etle hem de otla beslenir. Doğanın kanunu bu. Otla beslenen de can alıyor, etle beslenen de can alıyor. Artık besin zincirinin neresinde olduğuna bağlı. Vegan olsan da insansın işte, melek değilsin, uçamazsın. Et yiyenlerden asla üstün değilsin. Sen de bu hayvan bedenini canlı tutabilmek için, ölü bitkilerden enerji sağlıyorsun. Bitkiler hayvanlardan daha mı az canlı? Yoksa daha mı az faydalı? Hayvanların öldürülürken stres hormonları ortaya çıkıyor, onlar insanda saldırganlık yapar diye üzerime gelmeye kalkmasın kimse hayvanlarda hormon var da, bitkilerde yok mu?
Mesela bir çoğu da hayvan seviyorum, insan sevmem diye bir kaide tutturmuş gidiyor. Diyelim ki bir ailenin çocuğunda alerji çıkmış, ya da evlerinde bir KOAH hastası var, evlerindeki kediyi sahiplendirmeye çalışıyorlar. Buna yazan herkes alerji uzmanı kesiliyor, vay efendim kedi alerjisi 3 günde geçermiş. Hele ki hayvanın asla KOAH hastasına zararı olmazmış. Daha da neler?
Daha da beteri insanların dimağlarında ne kadar çok beddua, ne kadar çok kötü dilek varmış. Bu camiada bir de bu dili beddualı, kötü kalpli, hastalara, çaresizlere karşı en küçük bir empati beslemeyen bu vicdansız insanları gördüm. İnsan olmaktan korktum.
Bir kadın yeni bebeği olacakmış, kedisini sahiplendirmek için ilan açmış. Bu ilana o kadar çok beddua geldi ki, yorum yapanlardan biri ‘yapmayın siz nasıl insanlarsınız ki artık doğmamış bebeğe bile beddua ediyorsunuz, günahtır bebeğe bari beddua etmeyin’ diye yazdı. Bir kadın oradan fışkırdı ‘neden etmeyecekmişiz, arkadaşlar beddua edin ki belki birimizinki tutar’ diye cevapladı. Bu kadar kötülük dolu bir ruhla nasıl hayvan sevebiliyor, anlamak mümkün değil.
Bilfiil 35 yıl hekimlik yaptım. İnsan denilen mahlukun her türlü rezilliğini gördüm. Gene de kimseye böyle beddua etmedim, edemedim. Buna rağmen, kendini herhangi bir şeyi SEVER diye tanımlayan insanlardaki bu kötülük arzusunu düşünememişim.
Kendi hayvancıklarıma bakayım, bana yeter, bu camia ile benim hiç işim olmaz.
Harikasin arkadasim yazilarini yayinlayacaksin dimi profesyonel olarak….
Ben de pek anlamış değilim; Alaska Kurdunu Antalya’nın kavurucu sıcağında yaşatmak, nasıl olur da hayvan sevgisiyle ilişkilendirilir?
Sevgiyle kal, Selamlar!