Mecburi hizmet sırasında Elazığ’da geçirdiğim zaman sanki 3 yıl değil de hayatımda 30 yıllık yer tutmuş, orada yaşadığım maceralar anlat anlat bitmiyor.
Ben mecburi hizmetten döndükten yıllar sonra, bir tarikat şeyhi genç bir kızla uygunsuz halde yakalandı. Bu olay ulusal kanallarda günlerce ana haberlerde yer aldı, bütün Türkiye haftalarca bu olaya kiletlendi.
Neden insanların cinsel hayatı başkalarının bu kadar ilgisini çeker hiç anlamam, çünkü bu olayda her iki insan da erişkin idi ve karşılıklı rıza vardı, benim düşünceme göre olay ikisinden başka kimseyi ilgilendirmezdi.
Olayda adı geçen kız televizyonlarda kanal kanal dolaşarak başına gelenleri cayır cayır anlatmaya başladı. Meğer kız aslında başka bir tarikate girmiş, o tarikatin şeyhi kızla ilişki kurup, evlenmeyince, kız da kendi aklınca bir başka şeyhle evlenip onu kıskandırmaya gayret etmiş, ilişkiye girdiği bu ikinci şeyhle de uygunsuz vaziyette yakalanmıştı.
Bu ikinci şeyhi tanıdım çünkü, ben daha Elazığ’da iken tarikati ortaya çıkmaya başlamıştı. Siyah cüppeli, sarıklı, sakallı insanlar ellerinde bir sopa ile Elazığ ve Malatya sokaklarında görünmeye başlamıştı. Ben mecburi hizmet yaparken bir kaç kişiydiler, yukarıdaki olay patlak verdiğinde ise özel giyimli müritlerinden yüzlercesi günlerce İstanbul’da oturma eylemi yaptı.
Yani cinsel hayatı deşifre etme kısmı hariç olayın bütününde haber değeri olan çok şey vardı. Ama nedense hep olayın cinsel boyutu ön plana alındı, resmen dedikodu yapılarak insanların hayatları didiklendi. Kız zaten kendini ulu orta her kanala atıyordu, adam gizemini koruduğu için onun peşine düşüldü.
Bir kanalda, muhabirlerden biri kameramenı ile birlikte adamın Elazığ’daki dergahına gittiler. Ancak o anda kafama dank etti, ben bu adamı tanıyordum, haberde gösterilen aynı yoldan ben de o dergaha gitmiştim.
Orada ne işim olduğunu da anlatayım.
Elazığ’da o zamanlar kızlar 15 bilemedin 16 yaşında evleniyordu, tıp fakültesinde okuyan kızların anneleri bile kızımın yaşı geçti acaba evlenemeyecek mi diye telaş ediyorlardı. Ben ise orada da Elazığ’ın muhtemelen evlenmemiş nadir kızlarını bulmayı başardım. Ev sahibimin 3 kızı, hastanede oda arkadaşımın kendi ve 2 kız kardeşi bekardı. Bütün şehirde üç kızı da evlenmemiş zaten sadece bu 2 aile vardı sanırım.
Uzun söze gerek yok, ev sahiplerim yaşlı bir karı koca , sadece Malatya’da yaşıyan bir oğulları evli ve çocuklu, yaşlı çift kızlarının evlenmesini canı gönülden istiyorlardı. Benim arabam olduğu için bazen bir yerlere gitmek için benden yardım isterlerdi. Bir kaç kez de kızları kısmet açıcı muska için çevredeki namlı hocalara götürmüştüm. Sonradan meşhur olan hoca da onlardan biri idi.
Yaşlı teyze aman kızım ne olusun bu hocanın nefesi çok kuvvetliymiş bizim kızları götürüver diye yalvarınca dayanamadım. Kızları arabama aldım, bir benzin istasyonunun arazisinden geçerek sonradan televizyonda dergah diye gösterilmiş olan eve gittik.
Kapıyı kim açtı hatırlamıyorum ama bizi önce salona almak istemediler, ‘’hoca tas kuracak korkarsınız’’ diyerek koridorda beklememizi istediler. Kızlara tas kurmak nedir diye sorunca onlar da ürkerek hoca cin çıkartacak dediler. Ben bu manzarayı kaçırır mıyım, ‘’ HAYIIIR ben hiç korkmam, bu koridor çok soğuk, hasta olurum, illa içerde oturmam lazım’’ diyerek içeri daldım, kızlar da korka korka benimle içeride oturmak zorunda kaldılar.
Genişçe bir salonda kapıya yakın oturduk, odanın bize en uzak köşesinde bir divanın üzerinde, kot pantolon giyinmiş ve gurup adına konuşan bir kadın (cinli kızın halası), ortada sesi soluğu çıkmayan, biraz da mental yetersizlik gösteren uzun boylu bir adam (cinli kızın babası), en sağda da oldukça testtürlü giyinmiş, boynu bükük, hiç hareket etmeyen bir kız (cinli kız) oturuyor.
Cinli kızcağız şizofrenlerde görülen ‘’balmumu esnekliği’’ denilen ciddi bir psikiyatrik kriz halindeydi. Açık söylemem gerekirse ben bu hali ilk ve son defa gördüm. Kıza, elinle şekil versen ne kadar rahatsız bir şekil olsa bile sen düzeltene kadar öylece kıpırdamadan kalıyordu. Halası kızın halini göstermek için çok gayret sarf ettiği için durumu çok net gözlemlemiştim.
Halaya göre kıza cin girmiş, aslında kardeşine de (kızın babası) gençliğinde cin girmişmiş, ancak ailesi cahillikten onu doktorlara götürmüşler, doktorlar derdini anlamayınca adam böyle mecnun kalmış, şimdi kadın yeğeninin de aynı akibete uğramasını istemediği için hocaya getirmiş.
Hoca odanın ortasında yüksekçe bir minder yığınının üzerinde bağdaş kurmuş dikkatle halayı dinledi. Önünde kare bir sehpa, üzerinde de içi su dolu bir tas, bir kaç boş penisilin şişesi ve pala gibi bir bıçak var.
Halayı bütün otoritesini gösterecek şekilde, eli ile susturdu, gözlerini kapatıp, bazan mırıldanarak, bazen yüksek sesle dua okumaya başladı. Dua ilerledikçe kendinden geçmeye başladı, zaman zaman gözlerini deviriyor, buhuhuhuhu sesleri çıkararak yerinde titriyor, ellerini bacak arasına sokarak birbirine sürtüyor, zaman zaman da suya bakarak evet dercesini başını sallıyordu.
Nasıl oldu ise bu esrime hali aniden sona erdi ve tamamen bilinçli ve kendinden son derece emin bir şekilde halaya dönerek evet kız cinlenmiş dedi.
Böylece cin çıkarma seansı başladı, kızı hocanın karşısına yere oturttular. Hoca önce biraz daha okudu, sonra kıza ‘’ bak sen, ne güzel gözlerin varmış, seni ne çok isteyen vardır, senin çeyizin de hazırdır şimdi, belki de sevdiğin vardır’’ filan diyerek kızla göz göze gelmeyi başardı.
Bundan sonra kızla gözleri ve sözleri ile flörte başladı. Önce kıza güzelsin diye gaz veriyor, sonra aniden suya bak ne görüyorsun diyor. Kız, ‘hiç bir şey görmüyorum’ (aaa kızın dili varmış) dedikçe, hoca ‘iyi bak iyi, sen ne numaracısın, kız sevdiğini de böyle mi kandırıyorsun, gördüğünü söylesene’ diye cilveleşiyor. Kız vallahi bir şey görmüyorum dedikçe, hoca flörtün dozunu artırıyor, sonunda benim bile gözlerimi alıyorsuna kadar geldi.
Bunca fingirdeşmeden sonra, tekrar okumaya, titremeye, ellerini bacak arasında birbirine sürtmeye başladı. Kız gene de bir şey görmüyorum deyince, pala boyutlarındaki bıçağı tutup keskin olmayan tarafı ile söyle söyle diyerek, kızın başına defalarca sertçe vurmaya başladı. Zaman zaman aileye dönüp, çok şey var orada, çok şey, ama kız korkudan söylemiyor diyor. Sonunda kızcağızın kafasında şişikler oluşmuş olmalı yada cinlerden çok hocadan korkmuş olmalı ki tamam gördüm dedi. Böylece kızın tasın içindeki suda cinlerini gördüğü hepimiz tarafından anlaşıldı.
Daha sonra kızın elini palanın sapına sardı, üstten de kendisi kızın elini tuttu (muhtemelen kız ömründe ilk kez bir erkekle el ele, üstelik o erkek de bütün bu dualar arasında kızla flörtleşmeyi, ona iltifatlar etmeyi de hiç bırakmıyor). Derken hoca ile kız el ele, göz göze bıçağın keskin ucu ile tastaki sudan cinleri birer birer çıkartıp, penisilin şişesine doldurdular.
Bu arada kız zaman zaman gördüğüm cinler bitti dedi ise de hoca elini bırakmadı, hoş görülü ve esrarengiz bir ifadeyle halaya bakıp, kız korkuyor ne yapsın, ama hala cinler tam temizlenmedi diyerek işleme devam ediyor.
Sonunda hoca tamam artık bitti dediğinde kızın yüzü kıpkırmızı idi. Orgazm olmuş gibi bir hali vardı, belki de olmuştu, bilemem, ama gördüğüm başlangıçta öyle mum gibi süzülen kızın artık sadece konuşmaya değil, gülmeye hatta kikirdemeye başladığı idi. Ben o güne kadar böyle bir telkin seansı görmedim. Zaten daha sonra da görmedim.
Hoca daha sonra penisilin şişelerini dikkatle kapattı, üzerlerine kağıtlar yazdı ve bunları mezarlığa gömün, bak derin gömün, köpekler çıkartırsa kız eski haline döner diyerek aileye teslim etti (Yani eğer kız eski haline dönerse kabahati kendinizde arayın bende değil, yeniden gelmeniz gerekirse bu kontrol olmayacak, yeniden tam muayene parası alırım).
Sonunda sıra bize geldi, bizi karşısına oturttu, kızlar büyülenmiş gibi olduğundan ağızlarını açamıyorlar. Hocaya kızlar için kısmet açma muskası yapacaksın dedim, sana dedi, yok ben istemiyorum ama burada oturacağım (bizim kızların da başına benzer şeyler gelmesin diye) dedim.
Bundan sonrası tam komedi, üçümüz adamın karşısında sıray sıra oturuyoruz.
Gene dua okuyor, arada benim kızlarla da sohbet ediyor tabii. Sizde vardır kısmet vardır, göz var, kaş var, kısmet olmaz mı? Bana dönüyor göz yok, kaş yok diye küçümseyip tekrar kızlara dönüp iltifatlar ediyor. Kızlarda gerçekten de simsiyah gözler, bir sürü kirpik, yay gibi kaşlar var. Ama ayrıca bıyık da var, sakal da var. Onları da görsene hoca. Para alamayacaksın diye beni ne aşağılar durursun. Tamam kirpiğim kaşım onlar kadar değil, ama hiç değilse sakalım da yok.
Bu çapkınlığın kitabını yazan adama bile kendimi beğendiremedim ya, bana da helal olsun. Gerçi sonradan basıldığı kız da gözlü kaşlı idi, demek hocanın zevki de öyle deyip teselli buldum.