Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit atarken eski hamam içinde. Vakitlerden bir vakit, solunum testlerinde Adam (isim gerçek değil, olaylar dizisi tamamen gerçek) isimli bir teknisyenimiz vardı. A., çok sevdiğim, temiz kalpli, dürüst bir Karadeniz delikanlısıydı. Tipine bakınca korkmak mümkündü, çünkü oldukça kalıplı, kabadayıca hareketleri olan, yüksek sesle ve koyu bir şiveyle konuşan birisi idi. Karıncayı incitmezdi ama ürkütücü bir cüssesi vardı.
Günün birinde solunum testleri odasının önünden geçerken anlaşılmaz sesler duymuş poliklinikte kavga çıktı endişesiyle oraya gitmiştim. Meğer işin aslı başkaymış. Bizim A. Trabzonspor’un meşhur Gürcü ikizleri Arçil ile Şota’ya solunum fonksiyon testlerini için neler yapmaları gerektiğini tarif ediyormuş.
İkizlerden biri, hortum ağzında, solunum testi yapan cihazın yanına dikilmiş, diğeri ise odadaki sandalyede oturur vaziyetteydi.
Zavallı ikizler kuşku ile bir birlerine ve bir A.’a bakıyor ve sanki odadan dışarı kaçmak için fırsat kolluyorlardı. A. ise kapıyı bütün bedeni ile kapatmış, heyecan içinde ve giderek yükselen bir sesle ‘’nefeeees ceg, nefeeees ceeeegg’’ diye haykırıyor. Sonra, gırtlaktan gelen bir ‘’EIIIIIIIIY’’ sesi ile nefesini alıp göğüs kafesini şişiriyor, bir yandan da koca avuçlarını bedeninin iki yanından yukarı kaldırarak, sözüm ona havanın ciğerlerine doğru yükselme hareketini taklit ediyor, bu sırada topuklarından itibaren bütün bedeniyle de yükseliyor. Nefesi bitince bammm diye topuklarının üzerine iniyor, ardından daha da gayretle haykırarak ceeeeek, nefeeeeees, ıııııııııh diye yeniden kabarıyor. İkizlerin karşısında çalıştıkça ceg, nefes ceg diye sesler çıkartan canlı bir emme basma tulumba var sanki.
İkizler aslında o sıralar epeydir Türkiye’deler, yani Türkçe biliyorlar, fakat bizimki bunlar söylediklerimi anlamayacaklar da daha yüksek söylerse anlarmışlar gibi bağırdıkça bağırıyor. Beden, el kol hareketlerini abarttıkça abartıyor. İkizler de gittikçe daha da çok kuşkulanıyorlar, oturdukları yerde daha çok siniyorlar. A. karşısındaki insanları korkuttuğunun hiç farkında değil, o görev aşkıyla, büyük bir ciddiyetle, bütün varlığıyla ceg, ceeeg diye bağırmaya, yükselip alçalmaya devam ediyor. Gözlerimin önünde, çizgi film gibi A. büyüdükçe büyüyor, ikizlerse ufaldıkça ufalıyor. Sonucu bekleyemeyecek kadar güldüğüm için ortamdan uzaklaştım. O sahne ise ilk günkü gibi aklımda.
İşte masalımızın esas oğlanı bu boğaç delikanlı.
Bu olaydan birkaç gün sonra bir arkadaşım aracılığıyla tanıdığım bir kızla, bu kızın hiç tanımadığım bir arkadaşı beni ziyarete geldiler. Tavırlarından bir dertleri olduğu, benden bir şey istedikleri belli. Sonuç olarak; bu yeni tanıştığım kız bir öğretmendi ve gayet hoş bir kızdı, anladığım kadarı ile A.’la duygusal bir yakınlaşmaları olmuş, ama bir şekilde bozuşmuşlar, kız ben onu çok kırdım, ne olur siz konuşun da beni affetsin diyor.
Kızdan hoşlandım, bayağı eli yüzü düzgün, eh okumuş yazmış, oturmayı, kalkmayı, konuşmayı biliyor, duygularını güzelce ifade ediyor, yaşı, boyu bosu da bizim deli oğlana uygun göründü. İçimden, gereksizce küsmüşler, ben sevabıma bunları barıştırayım, nasıl olsa A. beni sayar, sözümü dinler diye düşündüm. Kadınlara aslında bu tür işlere bulaşmaktan hiç hoşlanmam ama, sizin için A’la konuşurum, sizi barıştırırım, ama gerisine karışmam dedim.
Ancak A’a, kızın beni ziyarete gelip, derdini anlattığını, kıza içimin acıdığını ve onunla hiç olmazsa konuşmasını söylediğimde, A., Nuh dedi peygamber demedi, asla kızla barışmak istemedi. Tam hatırlayamıyorum ama galiba A. hasta iken kız A.’ın annesi ile tanışmak istemiş, A. da hastayım şimdi olmaz demiş, sonra ne olduysa sen beni tanıştırdın/tanıştırmadın, hastaydım/değildin gibi sudan sebeplerle kavga etmişler.
Ben, bütün mesele bu muydu, bu basit bir olay, ortada yalan yakalama, maddi çıkar, ailelerin husumeti, aldatma gibi ciddi bir şey yok, gel sen bu kızla bir kere konuş, ne kaybedeceksin dedim. Bayağı da dil döktüm.
Ama, A. çok keskin çıktı, ‘’ ben 40 terece adeşliydum, illa beni alacasun tedi, kiz deduğun ağır olur, nedu anamla illa heman konuşacak, peni niye hasda hasda zora kodi, yenkeme da kitti, oyle boyle tedi, şimdi da sana keldi, herkese konuşti, hoçam kiz deduğun ağır olur, ben onunla ne konuşacağum, konuşmayrum’’ diye beni ret etti.
Anlaşılan kız bizimkini fena sıkıştırmış, o da kesinlikle ama kesinlikle barışmak istemiyor. Benimle konuşurken bile sinirden gözleri kararıyor, kızıyor, sesini yükseltiyor.
Ben ertesi gün tekrar beni ziyarete gelen ve odamda bir daha ağlayan kıza karşı çok mahcup oldum, ama kızın ne olur bir kez daha deneyin teklifini de kusura bakma ama seni affetmiyor, yapabileceğim bir şey yok diyerek ret ettim. Kız çok mahzun oldu ve ağlayarak odamı terk etti. Bir daha da yanıma gelmedi.
Bu olaydan 4-5 ay geçtikten sonra bir gün yürüyüş yaparken A.’la yolda karşılaştım. Bu arada hastanede çalıştığı laboratuvar değiştiği ve çalışma saatleri de geceye alındığı için onu epeydir görmemiştim. Meğer o da benimle konuşmaya can atıyormuş. Bütün yol boyunca benimle yürüdü. Bir bakıma da oldukça dertli idi, bana bir hayli dert yandı. Aramızda geçen diyalog aşağı yukarı şöyle;
‘’Hani o kız vardi ya. Evlendi kitti. Bağa da tavediye verdi ama ben kitmedum duğune. ‘’
‘’Ey şaşkın oğlum, o sana düğüne gitmen için davetiye vermedi ki, sana evlendiğini bildirmek için gönderdi o davetiyeyi.’’
‘’Ama hoçam, hane namaz gilaydi, hane secdeye varup, bağa beydua edeydi. Peki bu nasi sevdaluktu. Heman kitti başkasına.’’
‘’İyi de, ben sana kızla bir görüş dediğim zaman taşı dişledin, konuşmam diyerek, şimdi neden böyle söylüyorsun? Kız ömür boyu seni mi bekleseydi?’’
‘’Ama hoçam, hane kara sevdaluk çekeyidi. Ne çapuk unitti beni? Heman kitti evlendi. Bağa da tavediye könderdi, kitmedum dabi, nicun kideceğidum’’
Anlaşılan aklı bir türlü bu kadar sevdalığın, bu kadar kısa sürede biteceğini bir türlü almıyordu. Aslına bakarsanız, bu konuşmadan sonra, benim de aklım bu kadar sevdalı bir kızın bu kadar kısa sürede başkasıyla evlenmesini almamıştı. Demek ki kızın asıl dileği evlenmekti, kimle evleneceği o kadar da önemli değildi.
Kızdan bir daha haber almadım. A. tabii ki evlendi, çoluk, çocuğa karıştı, çocukları büyüyüp, okula gittiler, ben ise her karşılaşmamızda ona takılıp durdum.
Hani bir Karadeniz’liye sormuşlar ‘sevda nedir’ diye. O da ‘sever da alamazsın, sevdaluk olur’ demiş.
Bu da böyle bir ‘sevdaluk’ masalı işte. Herkes kerevete çıktı ama, başka başka kişilerle.
Sınıf arkadaşımızın “Sevdaluk” adlı anılarına bizde girelim yine Sevgili Ayşe arkadaşımızın anılarımıza ışık tutmasının ödemesi olarak..)))))
Aşk adına aşkın resmini çizmek;
Aldırma sen hainlere, ihanetlere.. Onlar acıyı aşka dönüştüremeyen zavallılardır. Onlar muhteşem acılara pespaye(aşağılık) sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir.
Sahi aşk tükenir mi? Evet ölümlüden ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir.
O aşk suretinde görünen tutkudur.
Tutku tutuklar aşk ise azat eder
Bu duygunun aşk mı tutkumu olduğunu anlamak için rengine bak.
Kara sevda mı ak sevda mı?
Sevdanın karası köleleştirir, sevdanın ak olanı insanı özgür kılar.
Özgür kılan sevdaya muhabbet denir. Yüreğe düşmüş tohum gibidir, yedi verendir o.
Herşey harcadıkça tükenir, muhabbet asla tükenmez.
Çünkü o muhabbettir, sonu olmayan yaşadıkça sürendir.
Allah kelimesinin etimolojik anlamının gelip dayandığı yer sevgidir.
Allah varlığı sevgi üzerine yarattı, biz ise ancak var olanı sevebildik.
Cinsel dürtülerin peşine takılıp savrulanlar kendilerini aşık oldum sanırlar yada öyle tanımlarlar.
Hâlbuki cinsel dürtülerin amacı doyumdur, nesne(insan) ile ilgilenmez.
Bu durumdaki insan kendini aşık sanır. Tıpkı at idrarının yerde oluşturduğu su akıntısı üzerindeki saman çöpüne binmiş karıncanın kendisini kaptan sanması gibi.
Cünkü “biz” olamayan “ben” lerin sürdürmeye çalıştığı beraberlikler iki kişilik yalnızlıktan ibarettir.
İnsan(Kadın-Erkek) Allah’ın sanatı ve emeğidir. İnsan çokluğundan sayısal cesaret alarak insanı tüketmek insana en büyük haksızlık ve insanı var eden Yaratıcıya(Allah’a) saygısızlıktır.
“Yine sizin için kendileriyle huzur bulasınız diye kendi türünüzden eşler yaratması, aranıza sevgi ve merhameti yerleştirmesi de O’nun mucizevi işaretlerinden biridir: Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir topluluk için alınacak bir ders mutlaka vardır.” (Kur’an/Rum 30/21)
https://www.youtube.com/watch?v=hBeXkSLla90
Selam ve saygılarımla..Bu halinin daima sürmesi dileklerimle… Anılarımın karesi oyuncusu güzel insan..