Ben oldukça alerjik bir insanım, bütün çocukluğum, gençliğim burnum tıkalı, başım kazan gibi, elimde sümüklü mendil ile geçmiştir. Otuzlu yaşlarımın başında alerjik nezle halim, artık kulağıma da zarar vermeye başladı. Kulaklarım su doldu, o sıralar dağ bayır geziyorum, her hafta sonu dağa çıkıyorum, dönüş sırasında kulağım tıkanıyor ve derhal orta kulak iltihabına çeviriyor. Çok sancı çekiyorum, uyuyamıyorum, benim tempomla çalışmak ne mümkün. O sıralar hoca da asla izin vermez ki dinleneyim. Ben de kulak iltihabı oldukça rapor alıyorum. Sonunda Rektör benim yalan rapor aldığımı düşünerek performans paramı ödemedi. Öyle ya koca kadın her ay çocuk gibi kulak iltihabı mı geçirirmiş. O haldeyim yani.
Sonunda kulak burun boğazcı arkadaşım (Prof Dr Mehmet İmamoğlu) artık kulağıma tüp takma zamanı geldiğine karar verdi. Ben de doğal olarak kabul ettim ve tüp taktırdım. Buraya kadar her şey normalmiş gibi görünüyor ama devamı var.
Aradan bir hafta geçmedi ki patolojideki arkadaşımdan (Prof Dr Havvanur Turgutalp) bir telefon geldi ve bana son derece garip bir sesle ‘’gözün aydın hamile değilsin’’ dedi. Afalladım. Ne demek istediğini sordum. Bana biyopsi materyalin geldi hamile değilsin ama endometritsin (rahim iltihabı) dedi. Ben aniden ne olduğunu anladım tabii. Anladım Havvanur, ben geçen hafta kulağıma tüp taktırmıştım, evraklarımı halletmesi için hasta kağıdımı da bizim sekreter Ekrem’e verdim, herhalde sosyal güvencesi olmayan bir hastanın tetkikini benim üzerimden yaptırdı dedim. Havvanur daha da bozuk bir sesle ‘’yaa öyle mi iyi bari’’ deyip telefonu kapattı.
Telefonu kapattığım anda Havvanur’un neden o kadar garip bir sesle konuştuğu hakkında jetonum düştü. Öyle ya endometriyum biyopsisi ne demek? Kadın kürtaj olmuş, kürtajda alınan parçalar patolojiye gönderilmiş. Eyvah ki ne eyvah. Burası cadı kazanı gibi bir yer, zaten hakkımda çıkartmadıkları dedikodu kalmamış, şimdi bir de kürtaj oldu diye çıkarırlarsa yandım.
Üstelik de endometrit olmuşum, yahu gebelik gebeliktir, esas endometrit olmak daha beter ya, iyice feleğin çemberinden geçilmiş de iltihaplar kapılmış. Rezillik yani.
Hemen bizim sekreterliğe koştum, Ekrem’den işin aslını öğrendim. Gerçekten de benim hasta kağıdımı resmileştirmek için bilgi işleme giderken, kadın doğum polikliniğinin önünden geçmiş. O sırada bir arkadaşı bunu yakalayıp eline kürtaj materyalini tutturmuş, kadının sosyal güvencesi yok, sevaptır filan diye bizim şaşkını kandırmış, o da kadının istek kağıdından ismini silip benimkini yazmışlar. Hop biyopsi sonucunu benim üzerimden patolojiye göndermişler.
Ekrem’e ‘’ sen kocaman, kanlı kavanozu patolojiye götürürken, hiç mi utanmadın, bekar kızın üzerine kürtaj materyali yazılır mı diye hiç mi düşünmedin’’ diye kızdım, pek utandı.
Derhal patolojiye koştum, rapora da materyale de kadının kendi ismini yazdılar.
Sonra da, hakkımda yalan yanlış dedikodu çıkmasın diye bu kadar gayret eden ben değilmişim gibi, bu komik hikayeyi ballandıra ballandıra ben kendim herkese anlattım. Anlattıkça da hikayeyi alladım, pulladım.
Bir kadın doğumcu araba tamir etmeye heves etmiş ve bu konuda çok da ün kazanmış. Çünkü tamir işlerini, aletleri egzoz borusunun içinden sokarak gerçekleştiriyormuş . O sıralar bu fıkra çok meşhur olmuştu. Bu kadın doğumcu KTÜ’ye de uğradı, benim kürtaj işlerimi de aletlerini kulağımdan sokarak halletti diye çok gırgır geçtim.
Harikasin Aysenur kaleminden bal damliyor