Trabzon’da yaşarken Balkanlardan gelen hava bize ulaşana kadar çoktan hızını almış olurdu. Asıl kötü hava Rusya’dan gelirdi. Burada ise Balkan havası etkili oluyor. Ancak Gökçeada, Semadirek adaları ve Gelibolu yarımadası, Anadolu tarafına gelen havanın önünü bir miktar kesiyor.
Bu kış, geçen kışa göre daha kış. Geçen sene kış boyunca, köyümüzde, sadece bir kez Aralık ayında kar yağmıştı. O da akşam saatlerinde başlamış, ertesi sabah öğlene doğru yolumuz açılmıştı. Bu yıl Aralık ayında 3 kez yolu açmaya gerek olmayacak kadar kar yağdı.
Dün geceden beri yeni yılın ilk ama kışın dördüncü karı yağdı. Bu sefer fena yağdı. Şu anda bizim garaj yolunda 40 cm kar var. Bu sabah elektrikler kesildi, tamir için gelen araç, bizim evin önünde kara saplandı. Bir traktörle aracı çektiler. Şu anda köyde elektrik arızası çalışması var. Bir traktör de yolu açıyor.
Köyde bu işleri muhtarlık yapıyor. Bizim muhtar geçen yıl da yolu açma işinde bayağı hızlı davranmıştı. Bu yıl seçimde bakalım kim muhtar olacak. Köylerde muhtarlık şehirlerdeki gibi işlevsiz değil. Şehirde yaşarken muhtarlığa sadece ikametgah belgesi ve oy pusulalarımızı almak için uğrardım. Sonradan ikametgah belgesi de muhtardan alınmamaya başlamıştı.
Köyde ise muhtarın kar yağınca yolu açmak, elektrik, su arızalarını tamir ettirmek gibi bir sürü gerçek işi var.
Köyde yaşamanın şehirden çok farklı yönleri de var. Sabah evin önünde debelenen resmi aracı (elektrik idaresinin) kontrol etmek için evden çıktığımda, kar üzerinde ayak izlerini görüp, geceki kar fırtınasında elektriklerin kesilme ihtimaline karşı, köyden birisinin bahçemize girip, jeneratörün mazotunu kontrol ettiğini fark ettim. Eğer mazot olmasaydı, eminim bizden mazot isteyip dolduracaktı.
İşte bu ruh kolay kolay şehirde bulunacak bir şey değil. Demek ki, köydeki yaşayışa, şehir kaçkını çılgın ihtiyarlar için önlem alma farkındalığını eklemişiz.
Bizim de farkındalık alanlarımız gelişiyor. Mesela bu yıl gördüğüm alıcı kuş sayısı geçen yıla göre çok daha fazla. Geçen yıl, bu bölgede atmaca, doğan, şahin hatta kartal gibi pek çok alıcı kuş görmüştük. Bazıları kış boyunca bölgemizde ikamet ettiler. Bu yıl çok daha fazla kuş görüyorum. Anladığım kadarı ile bu kuşlar ormanlık alandan çok da uzaklaşmamak koşuluyla, otoyolların çevresinde konaklamayı uygun buluyorlar. Bu yıl, her gün şehre inerken, elektrik direklerinin üzerinde en az 20 tane yırtıcı kuş görüyoruz. Geçen yıl bu sayı haftada 10 civarındaydı.
Benim düşünceme göre; kış daha soğuk geçtiği/ geçeceği için daha fazla sayıda alıcı kuş kışlamak için bu bölgede kalmayı uygun gördü.
Bir başka gözlemim daha var. Bizim köyün hemen aşağısındaki ormanda yaşayan bir karaca nüfusu var. Köy yolu bu hayvanların su içmek için gittikleri dere ile yaşadıkları orman arasından geçtiği için ara sıra yolumuzda karaca gördüğümüz oluyor. Aslında bu karaca ailesinin öyküsü bir hüzün ve aydınlanma öyküsü. Birkaç yıl önce avcılar, ailenin babasını avlamışlar. Birkaç yıl ormanda hiç karaca görünmemiş. Böylece bu bölgedeki avcılar karaca avlamamaya karar vermişler. İki yıldan beri tek tük yeniden karaca görünmeye başlamış. Ben de dün kocaman bir karaca ile muhteşem bir karşılaşma yaşadım. Bana karacalarla da daha sık karşılaşıyormuşuz gibi geliyor. Artık bu artış soğuk kıştan ötürü mü, yoksa avcılardan kurtulunca sayılarının artmasından mı onu bilemiyorum.
Ormandan gelen çeşitli sesleri de ufaktan ayırt etmeye başladım. İlk taşındığımız zaman kedi sesi sandığım seslerin kukumav sesi, köpek sesi sandığım sesin çakal sesi olduğunu anladım.
Köyde kedilerin ve köpeklerin de koyun, keçi, inek ve tavuklar gibi çalışan bireyler olduğunun açıkça farkına vardım.
Köyün ana geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Büyük baş ve küçük baş hayvanların sütleri farklı mandıralara gidiyor. Hayvanlar el üzerinde tutuluyor. Uzun aylar boyunca açıkta otluyorlar, sadece kışın çıkarılmıyorlar.
Bu yaz, bir inek düştü. İneği kurtarmak için nasıl çaba gösterildi anlatamam. Aşıları, ilaçları hiç ihmal edilmiyor.
Sadece sağlıkları değil rahatları da düşünülüyor. Mesela yan komşum, soğuk günlerde ahır içine kazan içerisinde sıcak su koyup, su çabuk soğumasın diye de etrafını sarıyormuş, böylece hayvanlara daha konforlu bir alan sunuyormuş.
En kolay kümes hayvanı bakmak galiba, çünkü serbestçe dolaşıp etrafta ne var ne yok yiyorlar. Geceleri de kendi kümeslerine gidip orada uyuyup, yumurtluyorlar. Yumurtaları sapsarı oluyor. Ama zaman, zaman kümeslere, çakallar, sansarlar geliyor ve tavukları yiyor.
Köydeki köpeklerin çoğu çoban köpeği, bu köpekler ağır işçiler, hemen her gün çobanlarla sürüyü kollamaya çıkıyorlar. Diğerleri ise koruma işi yapıyorlar, örneğin kümeslerden tavuk çalınmaması gibi şeyler üzerinde uzmanlaşıyor.
Hani araba ile giderken, köpekler arabaya saldırıp, uzaklaştığından emin olmak için kendini paralar ya. İşte onlar alan koruma köpekleri. Çoban köpekleri ise eğer sürüsü etrafta değilse arabayla ilgilenmiyor.
Kediler de çalışan hayvanlar. Bunların işi de köydeki ahırları kemirgenlerden kurtarmak. Etrafta, yılanlar, alıcı kuşlar, yaban hayvanları, kediler yani o kadar çok kemirgenlerle beslenen hayvan var ki insanın farelere acıyası geliyor.
Geçen yıl kış boyu baktığımız kedimiz (masti) ortadan kaybolunca, yan komşumuzun ahırında yaşayan kedi ( sarı gacı) ve onun yavruları, bizim bahçeyi de sahiplendiler.
Yani akıllı kediler iki evden yemek yiyorlar. Köyün diğer bütün kedilerin şişman olmalarına rağmen asli görevlerini de asla unutmuyorlar. Etrafta canlı kemirgen görmemize engel oluyorlar. Yani biz de sigortasız, boğaz tokluğuna işçi çalıştırıyoruz diyebilirim.
Kar yağmur yağınca ilk düşüncemiz onlar oluyor. Gece sıcak kazanın yanında uyuduklarını bildiğimiz için rahatız, ama soğukta daha çok kalori ihtiyaçları var, biz de daha fazla yemek veriyoruz.
Ayşe,
Soğuk kış gününde insanın içini ısıtan hoş bir yazı oldu.
Kalemine sağlık arkadaşım