Bu günlerde Çanakkale Kaz Dağları, Türkiye gündemine oturmuş durumda. Çünkü Kanadalı bir firma Çanakkale Çan yolu üzerindeki Kirazlı/Balaban mevkiinde altın çıkartmak için 200000’e yakın ağaç kesti.
Siyasilerden biri çıkıp, Kaz Dağlarında değil, Kirazlıda altın aranıyor demesin mi? Kirazlı olunca sorun değil yani. İyi de aynı dağın denize bakan yüzü Kaz Dağıdır da, karaya bakan yüzü Ördek Dağı mıdır? Bu ne garip sözdür?
Kirazlı/Balaban mevkii de Kaz Dağları ekosisteminin bir parçasıdır, üstelik Çanakkale ilinin merkez ilçesinin suyunu sağlayan Atikhisar barajından sadece 10 kilometre uzaktadır.
Bu dağlar, bu ağaçlar, oksijen kaynakları, efsaneler, Sarı Kız hakkında pek çok şey yazıldı. Yazılmayan tek şeyi de ben yazayım. Kirazlı köyü, şifalı suları ile meşhurdur. Balaban mevkii de suyu ve çeşmesi ile meşhurdur, tam da burada 1934 yılında Atatürk, İran şahı ile oturup kahve içmiştir. Halk arasında Atatürk’ün kahve içtiği yer diye de anılır.
Herkes altının siyanür kullanılarak aranacağını, siyanürün çevreye verdiği zararları biliyor. Sadece altın aranacak kuyuda, ve çevresindeki kısıtlı alanda değil, suya, toprağa, havaya karışarak, daha da geniş bir alanda etkili olacağını da biliyor.
Kanada neden kendi topraklarında bu işi yapmıyor? Ülkesinin toprakları bizimkinin kaç katı, hem de nüfusu bazı yerlerde yok denecek kadar az. Neden kendi topraklarında altın aramıyor? Çünkü kendi ülkesine zarar vermek istemiyor.
Neden Kanada’nın bizim topraklarımızda altın aramasına izin veriliyor?
Korku filmi gibi değil mi, insan gerçek olduğuna inanamıyor. Daha altın aranmadı. Sonuçlar şimdiden belli olmaya başladı.
Binlerce ağaç katledildi, çıplak kalan dağ kan ağlıyor.
Dünya küresinde büyük bir yara açıldı, dağ kanıyor, ortaya çıkan toprak kıpkırmızı.
İnsanlık var olduğu günden beri, bu dağların, bu toprakların her bir santiminin üzerine destanlar yazıldı. Bu destanlara konu olan kahramanlar kan ağlıyor.
Karşı kıyılarda yatan şehitler kan ağlıyor.
Biz üzerinde yaşayan vicdan sahibi insanlar kan ağlıyoruz.
Ağaçlar acımasızca katledildi. Ağaçların her biri ayrı ayrı bir candı. Bizim nefesimizle kirlettiğimiz havayı nefesleriyle paklıyorlardı. Ama bacakları yoktu, pis nefesli cellatlarının ellerinden kaçamadılar.
Bütün çalılar, otlar, dikenler, onca endemik tür, hiç birinin bacakları yoktu. Kaçamadılar. Hiçbiri bu alanda yok artık.
Geride toprak çırılçıplak kaldı. Görseniz nasıl da kıpkırmızı, kanıyor, açıkça kan ağlıyor.
Bütün hayvanlar, karacalar, domuzlar, sincaplar, yılanlar, kuşlar, kirpiler, tavşanlar, sansarlar, çakallar, solucanlar, böcekler, kelebekler, hepsi evlerinden oldular. Büyükler, şaşkın şaşkın otoyolda koşuyorlar, ufak olanların kimse farkında değil henüz.
Her bir orman ayrı bir ekositemdir, bir can çorbasıdır, bütünde canlı bir organizmadır. İklimiyle, rüzgarıyla, yağmuruyla, toprağının bileşeniyle, hayvanıyla, otuyla, çöpüyle, börtü böceğiyle eşsizdir. Nasıl ki bunca insanın tamamen birebir eşi olan ikinci bir insan yoksa, tamamen birbirinin eşi iki orman da yoktur.
Yani dünyada kalan her bir orman parçası eşsizdir.
Şu anda dünyanın eşsiz ormanlarının bir parçası talan edildi.
Toprak çıplak kaldı. Toprak canlıdır. Bilir misiniz? Toprak canlıdır. İnanmayan mikroskop altında baksın. Toprak canlıdır.
Şimdi çıplak kaldı. Sıcak havalarda yanacak, soğukta üşüyecek, günler geçtikçe içindeki can çekilecek, cansız kalacak.
TOPRAK ÖLECEK. AĞAÇLAR ZATEN ÖLDÜ. ŞİMDİ EVSİZ KALAN HAYVANLAR, KUŞLAR DA ÖLECEK.
SİYANÜRLE ZEHİRLENEN ÇEVRE ÖLECEK.
PEKİ ATİKHİSAR SUYUNU İÇEN ÇANAKKALE HALKINA NE OLACAK?
Günlerdir, insanlar çadırlarda SU ve VİCDAN nöbeti tutuyor. Bu gün büyük katılımlı bir eylem yapılacak.
Sadece Kaz Dağları değil, bu günlerde Salda Gölü, Munzur Dağı gibi eşsiz doğa harikaları için de bir sürü kötü haberler çıkıyor. Neye üzüleceğimizi şaşırdık.
Bakalım Kaz Dağlarını kurtarabilecek miyiz? Bakalım Kirazlının/Balabanın yarasını sarabilecek miyiz?
İnsanlar direndikçe içimde güzel bir umut yeşeriyor.
Bu katliamı durdursak ve hep birlikte Balaban’a kızılçamlarını, meşelerini, çınarlarını geri versek.
Ne güzel olur.
Hayvanlar, çiçekler, otlar yeniden yerleşir, dağ yarasını sarar.
Ne güzel olur.
Temiz vicdanlarla, temiz sular içip, temiz hava solusak.
Ne güzel olur.
NE GÜZEL OLUR DEĞİL Mİ?