Ermenistan’a, Gürcistan üzerinden kara yolu ile girdik. Bütün o yemyeşil dağların arasından, Sevan gölü kenarından geçerek Erivan’a ulaştık. Ermenistan bütün diaspora Ermenilerinin yardımlarına karşılık diğer ülkelere göre oldukça fakir. Şehirler yenilenmemiş, yollar oldukça eski, Sovyetler döneminden kalma askeri ve sivil araçlara rastlamak mümkün.
Yol boyunca bir çok kadim kilise ve manastıra da uğradık. Erivan ise çok daha iyi günler gördüğü belli olan tarihi bir şehir. Bu günkü durumuyla Ağrı Dağını bir de bu yüzden görmek dışında pek bir sevilesi tarafını bulamadım. Gariptir ancak bütün gezi boyunca kaldığımız en iyi otel buradakiydi.
Tabii bu ülkeden hiç memnun kalmamamdaki en büyük etken Dağlık Karabağ meselesiydi. Azerbaycan’da bu bölge çizgili gösteriliyor, ancak Ermenistan’daki haritada tamamen Ermenistan haritasına dahil edilmiş. Bu bölge bütün ülkenin üçte birini meydana getiriyor ama nüfusu şimdi sadece 150/ 200 bin civarındaymış, çünkü ermeniler dışındaki halk yerlerinden edilmiş, yani koskoca alan önce insansızlaştırılmış, sonra kalan birkaç kişi ile referandum yapılmış.
Aslında bütün ülke toplamda 4 milyon, bir milyonu Erivan’da yaşıyor. Zaten bütün dünyada yaşayan Ermenilerin sayısı 8 milyon civarındaymış.
Ermenistan’da özellikle birkaç konu çok dikkatimi çekti bunlardan biri, hani bizim ermeni mutfağı deyince hemen topik aklımıza gelir ya, Ermenistan’da böyle bir yemek yok. Felafel biliyorlar, humus biliyorlar, ancak kesinlikle topik bilmiyorlar. Türkiye’ye dönüş uçağında tesadüfen yanımıza oturan bir İstanbul ermenisi kadından topik tarifi aldım hemen bugün yaptım, bakalım, daha önce topik yemiş bir arkadaşıma tattıracağım.
İkincisi, konuştuğumuz insanlar Türkiye’den geldiğimizi ve ermeni olmadığımızı öğrenince ‘o halde neden geldiniz’ diye şaşırmalarına rağmen, insanların yaşayış şekilleri, yemekleri, her şey bize çok benziyor. Mesela halk oyunları ‘koçari’ bizim horona oldukça benziyor. Mesela onlar da caddelerde mangal yapıyorlar. Mesela otobüste asılması zorunlu bir tabela vardı, bu tabelada otobüs içinde yapılmaması gereken şeyler resimlenmiş ve üzerlerine bir çapraz çizgi çekilmişti. Sigara içmeyin, içki içmeyin, yemek yemeyin, çekirdek çitlemeyin, burnunuzu karıştırmayın, hatta yellenmeyin diye yasaklar listesi var, iyi mi? Ancak nedense yellenme resminin üzerinde çapraz çizgi yoktu. Ben de gırgır yapmak için ‘demek yellenmek serbest, arkadaşlar otobüsten inmeden hemen önce ne yapacağımızı biliyoruz değil mi’ diyerek gurubu ateşlemeye çalıştım neyse ki bana uymadılar.
Üçüncüsü ise aman ha, sakın Ermenistan’a yeşil pasaportunuzla gitmeye kalkmayın. Bizim 22 kişilik gurupta 9 tane yeşil pasaport vardı. İki kişi normalde yeşil pasaportlu iken, akıllılık edip normal pasaport almışlar, ben bilmiyordum, ama bu yıl itibarı ile devlet iki her pasaporta, aynı anda sahip olma hakkı tanımış. Normal pasaportlular, kapıda bir miktar para karşılığında makineden vize aldı. Biz ise bir ay önceden evrak göndermiştik, elimizde birer davetiye mektubu vardı.
Önce kapıda pasaport memuru tarafından uzun uzadıya bekletilerek soruşturulduk. Nihayet bekledikleri cevap gelince bizi içeriye aldılar. Sonra da tekrar pasaportlar elimizden alındı, ancak iki gün sonra üzerlerine vize yapıştırılmış şekilde geri geldiler. Gerçi bizden para almadılar, ama alsalar da yabancı memleketlerde kimliksiz gezme stresi yaşamasak daha iyi değil mi?
Bu pasaport işi resmen sinirimizi bozdu. Daha kapıdan girerken bir saat bekledikten sonra nihayet geçiş izni gelince memur ilk kişiyi çağırdı. Bizim gurupta yaş ortalaması biraz yüksek idi. Kadının biri sağır duymaz uydurur misali, arkadaşının adı seslenince (isimler benziyor) benim diyerek, yanlış pasaportu alıp içeri geçti. O telaş hemen gidip otobüse de kurulmuş. Birkaç kişi daha geçtikten sonra, sıra kadının arkadaşına gelince, memur nihayet başını kaldırıp kadına baktı ve bu pasaport senin değil diyene kadar meseleyi anlayamadık. Zaten normal prosedürde dayanılmaz bir bekleyiş varken, bir de bu çıktı başımıza, diğer kadın tekrar dışarı çıkarıldı. Her iki kadın ve pasaporttan emin olunca tekrar içeri alındılar. Bu arada yanlış pasaportla içeri giren kadın kabahat rehberde, benim ismimi zaten yanlış yazdırmıştı, daha sonra kabahat memurda adımı yanlış okudu, kabahat arkadaşımda isim okununca neden beni çağırıyorlar diye engel olmadı diye sayıklayıp duruyor. Ben de dayanamayıp, yani sizde hiç kabahat yok öyle mi dedim, kadının ağzı açık kaldı, nasıl onun bir kabahati olabilirmiş. Yanlış pasaportu kapıp ben mi içeri daldım, ben mi kabahatliyim diye düşünmedim değil. Hem de bu iki kadın çok geziyorlarmış, kendilerine ‘gezen tavuk’ diyorlardı.
O kapıda o kadar güldük ki, içeriye bizden çok önce giren normal pasaportlu arkadaşlarımız, biz güldüğümüz ve memuru sinirlendirdiğimiz için işler bu kadar uzun sürdü sanmışlar. Oysa memurların nöbet değişimi bile bize denk geldi.
Her neyse o gece Erivan’da gece gezmesine çıktık. Çok güzel bir meydan var, ortadaki havuzda her gece su gösterisi yapıyorlar ve müzik çalıyor. Gerçekten kalabalık oluyor. Bu arada bir arkadaşımız neredeyse bir arabanın altında kalıyordu. O arkadaş da yeşil pasaportlu olduğundan ‘aman sakın dikkat edin biz fukaraların kimliğimiz bile yok, araba çiğnese sizi neyle hastaneye götüreceğiz’ dedim. Toplu gülme krizine tutulduk.
Son bir toplu gülme krizini de yazmadan geçemeyeceğim. Türkiye’ye dönmek için son gün yine Tiflis’e dönmüştük. Otobüsle otele giderken akşam yemek yiyeceğimiz restoranı gösterdiler, aman Tanrım resmen nehrin yamacında, uçurumun tepesinde alttan bileğim kalınlığında çubuklarla tutturulmuş bir balkona gideceğiz. Sermin hemen bu çubuklar bu lokantayı tutar mı diye telaş belirtisi göstermeye başladı. Aslında bütün gurup tedirgin oldu. O kadar ki yerel rehberimiz yerimizi balkondan içeriye aldırdı. Bu arada kenarlarında heykeller olan bir köprüden geçiyorduk, yerel rehber aklımızı lokantadan uzaklaştırmak için bir kadın heykelini gösterip bu kadın buradan intihar etmiş dedi. Bu bilgi doğru değilmiş ama beni kim tutar ‘bunlar her şeyin heykelini dikiyorlar, yarında uçurumdan aşağı bizim resimlerimizi dizecekler’ dedim. Gezi arkadaşlarımızın ‘çocuklarımız gelirse bir karanfil atacak yerleri olur’ diye içleri rahat etti. Böylece bir toplu histeri daha yaşadık, gülmekten çenelerimiz ağırdı.
Aslında bütün bölge çok da rahat değil. Dağlık Karabağ bölgesi nedeniyle Azerbaycan ve Ermenistan arasında hiçbir ilişki yok. Gürcistan da ise halk, ülke içerisinde oluşturulmuş, özerk cumhuriyetler (bunlardan biri de bize komşu, Batum’un baş kenti olduğu Acaristan) konusunda ciddi hassasiyetler taşıyor.
Kafkasya gerçekten de Gürcüler, Azeriler, Ermeniler dışında Mengreller, Lazlar, Abhazlar, Çerkezler, Varyahlar, Lezgiler, Dağıstanlılar, çeçenler, İnguşlar, Osetler, Avarlar, Adigeliler, Nogaylar ve adını sayamadığım bir çok halk yaşıyor. Bölgede bir çok dil konuşuluyor. Bu kadar çok etnik köken ve dil olunca bölgenin siyasi açıdan karmaşıklığı ortada.
İngilizcede beyaz ırk demek için kullanılan sözcük ‘ Caucasian‘ Kafkasyalı anlamına geliyor. Yani beyaz adamı Kafkasya kökenli kabul ediyor.