Geçen yaz bizim köyün her eve lazım Muammer’in eşi Sanem’in ilk evliliğinden olma oğlu annesinin yanında yaşamak isteğiyle köye geldi. Bu kızcağız henüz 30 yaşında değil ama 2 ayrı kocadan 4 çocuğu var, en büyük çocuk da 14 yaşında. Kendisi daha çocuk yaşta iken evlendirilip 2 çocuk sahibi olmuş, daha sonra da koca zulmüne dayanamayıp, çocukları da bırakıp baba evine dönmüş. Muammer ile evliliğinden de 2 küçük çocuğu var, bu çocukların anneleri olmaya daha uygun bir yaşta.
Biz Sanem’in okur yazarlığı olmadığını bildiğimiz için geçen yıl yurt genelinde yapılan okuma yazma seferberliği dahilinde bir kursa gitmesini istemiştik. Bu konuda da bak bu yıl çocuğun okula gidecek, minnacık çocuk okuyacak, sen anne olarak ona destek olamayacaksın diye damardan bayağı baskılar yaptık.
Gerçekten de Sanem geçen sene kursa gidip bir şeyler öğrenmeye başlamıştı ki, yok çocuğu bırakacak kimsem yok, yok tarlaya gideceğim gibi çeşitli sebeplerle kursu tamamlayamadı. Biraz harf tanısa da sonuçta okumayı öğrenemedi. Bu arada ilk okula başlayan 7 yaşındaki oğlu elbette ki okudu.
Geçen yaz 14 yaşındaki oğlan geldiğinde, garibim hiç yüzüne bakılmamış, şu anda 10 yaşında ancak gösteren kavruk bir çocuktu. Meğer bu çocuk da hiç okula gitmemiş ve okumayı öğrenmemiş. Çocuğun annesinin yanında kalmak istediğini öğrenince Sermin ona okuma öğretebileceğini söylemişti.
Sermin aslında edebiyat öğretmenidir, ancak ilk stajından sonra ben çocuklarla uğraşamam öğretmenlik çok zor bir işmiş diyerek resti çekmişti. Gerçekten de resmi olarak bir gün bile öğretmenlik yapmadı. Sen nasıl okuma öğreteceksin diye sorduğumda ‘ben Zülfikar’a bile öğretmiştim, neden öğretemeyeyim’ dedi. Zülfikar da çok geç yaşta okumayı öğrenmişti ve eğer ona okumayı öğreten sensen herkese öğretebilirsin diye düşündüm.
Tabii Sermin hiçbir zaman aktif öğretmenlik yapmadı, ancak Ayşen Güner hep öğretmen olarak çalıştı. O da ben sana sınıf öğretmeni arkadaşlarımdan okuma materyalleri alırım diye söz verdi. Gerçekten de İstanbul’daki bir arkadaşı ona materyalleri hazırladı, tam da arkadaşından alıp kargolayacaktı ki, bu arada Muarrem çocuğun tarlada filan yardımcı olmasını istediği için, çocuk da böyle sıkıya gelemeyeceğini düşünüp, babasının yanında yaşamak üzere köyü terk etti.
Sonuç olarak bizim materyaller, İstanbul’da kaldı. Bu konuyu kapattığımızı düşünüyorduk.
Geçen ayın başında benim önce Trabzon’a sonra da İstanbul’a gitmem gerekti. Tam da bu sırada köyde zeytinler hasat edildiler. Sermin büyük bir hevesle çalışanlara yardım etti. Sanem ile Filiz, yani köyde yaşayan iki Kürt gelin, Sermin’den bize okuma öğret diye rica etmişler. Sermin de bana haber verdi, sağ olsun Ayşen, arkadaşından materyalleri aldı, bana ulaştırdı. Ben bagajıma resmen gavur ölüsü kadar ağır bir torba daha eklemiş oldum.
Genellikle İstanbul’dan otobüsle gelirken, Gelibolu’da inip, feribotla karşıya geçiyoruz. Feribota bindim diye telefon edince evdeki kişi araba ile Lapseki’de geleni karşılıyor. Böylece bir saat daha erkenden eve varıyoruz, ancak bu durumda eğer elimizdeki valiz ağır ise otobüsten feribota kadar olan 500 metrelik mesafe bayağı zorlayıcı olabiliyor.
Yani demem o ki 500 metre resmen taş taşıdım, şimdi bu hatunlar okumayı öğrenmeden kursu terk ederlerse kafalarını kırmaya hakkım var. Bunu da baştan onlara söyledim.
Evin avlusunda kocaman bir camlı oda yaptırmıştık, bu odanın manzarası oldukça güzel olduğu için içine kocaman bir sedir yaptırdım, bir sürü yastık koydum, masası, sandalyeleri, kliması, perdeleri yani her şeyi var. Bu yıl oraya bir de soba aldık. Yani kararlıyız kışın da kullanacağız.
İşte 28 Kasım 2019 günü, ilk defa bu odada sobayı yakıp, okuma kursuna başladı.
İşin ilginç tarafı bizim Sanem’in gerçek ismi Fener imiş. Her iki kadın da büyük bir hevesle işe başladılar, işin ilginç tarafı ertesi gün harfleri bir birine katmaya bile başladılar.
Tabii bu arada bizim evde, ailede ve arkadaş çevremde bu kursumuz büyük bir ilgi ve heves uyandırdı.
Umarım bu kadınlar okumayı tamamen öğrenirler. Sermin hiç hecelemeden akıcı bir şekilde okuyup anlayabilmek gibi bir hedef koydu. Bu hedefe ulaştıklarında ise bir diploma töreni düzenleyeceğime söz verdim.
Havalar güzelken bahçedeki kış odasında , bazı günler soba yakarak, bazı günler sobasız, kışın en soğuk günlerinde ise evde çalıştılar.
Okuma yazma öğretmek için şimdi farklı bir usul çıkmış, harfler değişik bir sırayla tek tek öğretiliyor. Aslında her iki kadın da geçen yıl okuma kursuna gitmişler, ancak haftada bir gün, üstelik de sadece okumaya yönelik oldukça yüzeysel bir eğitim almışlar ve hemen hiçbir şey öğrenememişler.
Sermin ise bir ayda ancak 8 harf öğretti, sürekli yazdırıyor, sürekli tekrar ettiriyor. Kadınlar da Sermin de bıkmadılar ve öyle sanıyorum ki bu yıl her iki kadın da okur yazar hale gelecek. Ben de daha sonra, artık unutmayacaklarından emin olana kadar haftada bir de olsa bir süre okuma seansları yaptırmayı düşünüyorum.
Bu meraklı konuda yazmaya devam edeceğim.