Geçen hafta, İstanbul’a Zeynep’in 60 yaş partisine katılmak için gittim. Zeynep, annemin Zeynep Halasının torunudur. Bu doğum günü nedeniyle sülalemizin Basa kolundan biraz söz etmek istedim.
Telatar’lar yani benim annemin sülalesi ile Basa’lar bir şekilde birbirinden ayrılmış, ancak aynı soydan gelen ailelerdir. Her iki ailenin birbirine akraba oldukları konusunda herhangi bir kuşku yok, ancak ayrılık konusunda birkaç farklı versiyon dinledim. Benim kendi kanaatimce, iki aile ferdi arasında mal anlaşmazlığı oldu, toprak paylaşılınca, aile de bölündü.
Sonuçta ne olduysa oldu, zaman içinde bu anlaşmazlık unutuldu, akrabalık bağı unutulmadı. Bu iki aile, aynı zamanda Balta ailesi de çeşitli evlilikler yolu ile (mesela benim anneannem Balta’dır) akrabadır. Sonuç olarak sosyal medyada bile Telatar, Balta, Basa sülalesi olarak guruplarımız var. Kim kimin nesi olur kısmını tam anlamıyla bilen çok kişi olduğunu sanmıyorum ama bir şekilde hepimiz akrabayız.
Zeynep’in babaannesi Zeynep Hala ile benim anne tarafından dedem Cevdet Efendi, öz kardeştir. Öz olmalarının üzerinde durdum, çünkü önceki nesillerde hemen herkes, birkaç kez evlenmiş, dolayısıyla herkesin bir çok öz ve üvey kardeşi var. Bir de bizim bölgede akraba evlilikleri sıktır, bazen iki kişi arasındaki akrabalık derecesini anlamak için uzun uğraşlar gerekir.
Neyse ki Zeynep’le aramdaki kan bağı oldukça yalın. Büyük dedem, Hasan Ağanın ikinci karısından olan çocuklarından biri dedem biri de Zeynep Hala. Benim dedem de Zeynep Hala da hayatlarında sadece bir kez evlenmişler.
Zeynep Halanın eşi Rıza Efendi sülalenin Basa koluna mensup bir ağa, dedemle bir şekilde kan bağının da olması gerekir, ama nedir bilemiyorum. Rıza Efendiye bağlı bir hayli toprak var, ailenin Telatar kolundan gelen topraklar Pazar ilçesinde, ancak Ardeşen ilçesinde de evlilik yoluyla gelen ciddi miktarda toprağı var, yani oldukça varlıklı bir adam, tam 3 kez evlenmiş, son eşi bizim Zeynep Hala.
Zeynep Hala evlendiği zaman, Rıza efendinin ilk eşi hayatta değilmiş, ancak bizim Cimilli Hala diye bildiğimiz ikinci eşi hala hayatta imiş. Rıza Efendinin 3 eşinden olma çocuklar hep bir arada büyümüşler. Bu gün bile torunlar hiç üveylik bilmeden birbirlerine ruhen çok yakın yaşarlar.
Zeynep Halanın, yaş sırasına göre; Tiraje Cordan, Rauf Suat Basa, Hatice Basa, İnci Hacışahinoğlu, Cihan Şeheri ve Korkmaz Basa isimli 4 kız, 2 erkek, 6 çocuğu var (anlaşıldığı gibi burada evlilik soy isimlerini yazdım).
Zeynep Halanın oğulları Suat ve Korkmaz sırasıyla Melek ve Feraye Kobal isimli iki kız kardeşle evlenmiş. Suat ve Melek çiftinin kızları Tülin ve Zeynep (doğum günü bebesi), Korkmaz ve Feraye çiftinin çocukları ise Sönmez, Sancak, Mustafa Kemal, İstiklal ve Barış.
Her iki çiftin çocukları da o kadar yakın büyütüldüler ki, şimdi hepsi 2 annesi, 2 babası varmış gibi hissediyorlar ( Her iki baba da rahmetli oldu). Her ne kadar kardeş olmasalar da genetik olarak kardeşler zaten, çünkü dedeler, neneler ortak.
Korkmaz Amcanın, Şafak isimli üvey kardeşini de hesaba katarsak, çocuklarının isimleriyle İstiklal Marşının sözlerini tamamlamak istediğini anlamak mümkün. Barış küçük yaşta bir kaza geçirip, beyin ameliyatı olmak zorunda kalınca bu çok çocuk sevdasından vaz geçti sanırım, öyle olmasa İstiklal Marşından daha bir çok isim çıkarmayı başarırdı.
Ben Ankara’da okurken, Tülin’ler de Ankara’da idiler. O zaman Suat Amca da sağdı, Melek Anne ve kızlar hepsi Ankara’da yaşıyordu. Tülin, Hıfsıssıa Laboratuvarında çalıştığı için, öğlen aralarında buluşmamız bile mümkün olabiliyordu. Ben yurtta kaldığım için onların evinde de sık sık kalırdım.
Sonra zaman içerisinde Korkmaz Amcanın çocuklarının lise ve üniversite zamanları geldikçe, onun çocukları da sırayla gelmeye başladılar. Öyle ki Melek Annelerin evi okul yurdu gibiydi, içinde her yaştan çocuk vardı. Evdeki genç çocuklar Melek Anne dedikleri için, herkes gibi ben de Melek Anne demeye alışmıştım.
Melek Anne o zaman da oldukça kilolu, iştahlı ve çok güzel yemek yapan bir kadındı. Halis Hemşin kızı olduğu için çok bol tereyağlı kuymaklar yapardı, o kuymağı yedikten sonra yerimden kalkamazdım. Çocuklardan birisiyle bir otobüs yolculuğu yapacağı zaman birkaç saatlik yol için, haftalar sürecek bir kuşatmaya yetecek kadar kumanya hazırlamıştı. Tülin’le aramızda bayağı dalga geçmiştik. Ben uzmanlık sınavına girecekken, hocalara ve arkadaşlarıma ikram etmem için koca bir tepsi su böreği açmıştı. Çok güzel gözleri olan çok tatlı bir kadındır. Şimdi dizlerinden dolayı yürümekte bayağı zorlanıyor, ancak maşallah gayet iyi durumdadır. Ve evet, kendi doğurduğu, doğurmadığı bir çok çocuğun annesidir.
Feraye Teyzeye gelince, Zeynep Hala ile en uzun süre aynı evde yaşayan gelin, o. Zeynep Halanın anlattıkları hala belleğinde çok taze, inşallah günün birinde sırf bunları dinlemek için yanına gideceğim. Bu hatıraların unutulmamasını Feraye Teyze de çok istiyor.
Tülin’le ruhdaşlığımız hiç eksilmesi hala devam ediyor, mesela benimle ilgili bir rüya görse, ya da ben onunla ilgili bir hisse kapılsam mutlaka doğru çıkar, hiç şaşmaz.
Zeynep çok yakın bir tarihte emekli oldu. Bu yıl da 60 yaşına girince, Tülin ona sürpriz bir parti yapmaya karar vermiş, bana da haber verdiler.
Toplantı İstanbul’da Anadolu yakasında yapılacaktı. Benim Üniversiteden arkadaşım Gülçin’in evine de oldukça yakın bir mekan ayarlamışlar. Ben de arabama atlayıp hafta sonu için Gülçin’e gittim. Hem genişletilmiş bir akraba toplantısına katılmak mümkün oldu, hem de gençlik arkadaşlarımla felekten bir hafta sonu çalmış oldum.
Evden toplantı için çıkarken düğüne gider gibi süslendim. İyi ki öyle yapmışım, aramızda büyük elçiler filan da olduğu için erkekler papyon, takım elbise, kadınlar tuvaletli idiler. Bayağı düğün yapar gibi, 100 kişilik bir toplantı oldu.
Kimleri görmedim ki? Melek ve Feraye teyzeler, Korkmaz Amcanın bütün torunları, Cimilli Halanın torunlarından bir çoğu, Pazardan eski dostlar. Cimilli Halanın torunu Rıza’yı 30 yıldan daha uzun süredir görmemiştim. Benim çocukluğumda Pazarın diş hekimi Dursun Amcanın çocuklarından ve torunlarından bir kaçını da yıllar üzerine gördüm. Mustafa Kemal’in çocuklarını ilk kez canlı olarak gördüm, daha önce sadece resimlerini görmüştüm. Yani benim için çok hoş bir ‘geniş aile’ gecesi oldu.
Bu aralar sosyal medyada ‘gelsun mi’ videosuyla ortalığı dağıtan, Rakkani horon gurubu da toplantıya geldi. Birden bire ortaya tulum ve horon kurucusu çıktı. Zaten horon kurmak için başka kimseye ihtiyaç yok, aniden bizimkilerde ne devlet adamlığı, ne iş adamlığı kaldı, ceketlerin atılmasıyla, her birinin içindeki Hemşinli ortaya çıktı. Kocaman bir halka yapıldı, oyun kurucunun inanılmaz becerisi, oyuncuların iç ritimleriyle ortaya muhteşem bir Hemşin Çiftayak horonu çıktı.
Aman ki aman. Zaten dünyanın neresine gidersen git, folklor oynayanlar, eğer yerel insanlar ise, ortaya çıkan sinerji bir oyundan çok daha fazlası oluyor. Otantik horon bir oyun değil, insanların gelenekler yoluyla ata kanına bağını temsil eden bir ritüel. Çok anlamlı bir hafta sonuydu.
Sevgili Ayşenur varlığınla hayatımıza renk kattığın gibi geceme de renk kattın. İyiki hayatımızda varsın. Hep var ol. Seni seviyoruz❤️
Sevgili telepati bacım, iyi ki varsın hayatımda