Daha pandeminin başlarındayız, henüz tünelin sonunu tam olarak tahmin etmek pek mümkün değil. Dünya tarihinde birkaç çok belirgin hastalık salgını olduğu biliniyor. Bunların çoğu vektörler (taşıyıcılar, mesela veba örneğinde fareler) ve su yolu ile bulaşan (kolera) hastalıklardı. Amerika kıtasını bulan ilk Avrupalılar, beraberlerinde bir çok hastalığı da taşıdılar ve daha önce hiç karşılaşmadıkları mikroplarla karşılaşan insanlar büyük ölçüde kırıma uğradı. Mesela çiçek hastalığı ‘eski dünya’ üzerinde son 50 yıla kadar her zaman büyük problem olmuştur, ancak ‘yeni dünya’ insanları bu hastalıkla hiç karşılaşmamış, dolayısıyla hiç bağışıklık kazanmamıştılar. Kısaca yerliler çiçek hastalığından soy kırıma uğradı demek yanlış olmaz.
Bilinen salgınlardan bu günküne en çok benzeyeni ise birinci dünya savaşı sırasında ortaya çıkan ve İspanyol gribi diye adlandırılan salgındır. Bugünkü salgına sebep olan virüs, o zamanki virustan daha farklı bir virüstür, ancak bulaş şekli ve başlıca solunum yollarını tutması yönleriyle benzerdir.
Damlacık yolu ile bulaş olduğunda hastalık insandan insana yüz yüze yakın temasla ve ya da kapalı alanda birlikte bulunmayla geçer. Bu şekilde bulaşan bir hastalığın bütün dünyayı dolaşabilmesi, daha önceki yüzyıllarda pek de mümkün değildi, çünkü hem dünya nüfusu çok daha azdı, hem de çok daha düşük yoğunluklu topluluklar şeklinde yaşanıyordu, üstelik bu küçük topluluklar arasındaki seyahatler de oldukça kısıtlıydı.
Birinci dünya savaşında grip salgını ortaya çıktığında gençler, kışlalarda, yatakhanelerde, cephelerde (toplu halde) ve savaş koşullarında (yani sağlıksız ortamlarda) yaşadıkları için birbirlerine bulaştırma ve ölüm oranları yüksek oldu. O salgında ölenlerin sayısı (40-100 milyon) savaşta ölenleri geçmiş ve süresi 3 dalga halinde 2 yıla yakın sürmüştür.
Bu gün şartlar, o günkünden çok daha farklıdır. Her şeyden önce dünya nüfusu o günlerde 1,5 milyar bile değilken bu gün 8 milyara yaklaşmıştır. Ayrıca o zaman insanların %80’i köylerde yaşarken bugün %60’ından fazlası şehirlerde yaşamaktadır. Yani hem nüfus çok artmış hem de çok daha yüksek yoğunlukla, daha dar alanlarda yaşamaya başlamıştır. Üçüncü bir faktör de o salgında muhtemelen savaşan ordulara lojistik destek sağlayan birlikler ve yeri değiştirilen birlikler dışında pek de yerini değiştiren insan yokken, bugün ulaşım kolaylığı sayesinde sıradan insanlar olarak büyük kalabalıklar halinde dünyayı dört dönüyoruz. Mesela ben, Marco Polo’dan daha fazla gezdim.
Bir başka önemli faktör de bu gün hem salgın bilimi (epidemiyoloji) hem de tıp bilimi açısından o güne nazaran çok daha üst düzeydeyiz. Dolayısıyla bu kesinlikle bu salgında o günkü kadar çok ölüm olmayacağını biliyorum, ancak süresi ve ilk dalganın ardından başka dalgalar yapıp yapmayacağı konusunda henüz bir ön görüm oluşamadı.
Şu anda hastalık belirtisi gösteren insanlardan sadece testi pozitif çıkanlar istatistiklere giriyor. Testi negatif çıkan ve klinik olarak corona hastası kabul edilip, tedavi gören, iyileşen, ölen bir çok kişi daha var. Bu gurup hastalar rakamlara yansımıyor, ancak testin pozitiflik oranına bakacak olursak, sayıları test pozitif çıkanlardan çok daha fazla olmalı.
Benim tahminime göre bu salgında ülkemizde kaç kişinin hasta olduğunu hiçbir zaman net olarak öğrenemeyeceğiz. Ancak yıllar sonra ölüm sayılarına bakıp, bu salgında kaç kişinin öldüğünü hesaplayabiliriz. Bu dönemde trafik kazası ile ölümler oldukça azaldığı için gene de salgından kaynaklanan ölümler yaklaşık olarak hesaplanabilecektir. Ölüm sayılarına bakarak kabaca gerçek hasta sayısını tahmin etmek mümkün olacaktır.
Bütün bu süreçte belli ki dünyanın yükünü sağlık ve lojistik alanlarında çalışan bir çok görünmeyen kahraman kaldıracak.
Bundan 5 yıl önce olsa ben de şu anda bu savaşta cephede (hastanede) olacaktım, ancak şu anda bana düşen görev, hastalanmamak ve dolayısıyla hastalığı yaymamak için maksimum özeni göstermek. Yani sosyal izolasyon kurallarına uymak, zorunlu olmadıkça sokağa çıkmamak, çıkmak zorunda kalınca maske takmak ve insanlarla arama mesafe koymak.
Çünkü eğer ben hastalanmazsam, benim bulaştıracağım insanlar da hastalanmayacaklar. Yani bu durumda hastalanmamaya çalışmak, bu salgının kısıtlanması için yapılacak çok önemli bir toplumsal görev. Bu savaşta en kolay iş bize düştü, sıkıldım demeye, sızlanmaya hakkımız yok.
Aslında en zor günlerde insanı umutlandıran o kadar güzel şeyler de oluyor ki, işte dünyayı bu güzellikleri yapan insanların niyetleri kalkındıracak. Bir çok kişi iyilik gurupları oluşturdu, evlerinde maskeler dikmeye, yemekler yapıp sağlık çalışanlarına götürmeye, komşusunun alış verişini yapmaya, bakkal borçlarını kapatmaya başladı.
Bu salgın herkesi farklı şekillerde etkiliyor. Evde izolasyonda olanı farklı, hastalığı geçireni, yakınını kaybedeni farklı, sağlık ve lojistikte çalışanı farklı, işini kapatmak zorunda kalanı farklı, ama herkesi bir şekilde etkiliyor ve etkilemeye devam edecek.
Bu günler bize belirsizlikte yaşamanın ne demek olduğunu öğrettiği gibi, toplumsal dayanışmayı ve yardımlaşmayı da öğretecek. Salgın bittikten sonra öyle sanıyorum ki, akıl sağlığımızı, sosyal ilişkilerimizi, hayattaki önceliklerimizi gözden geçirip, yeni değerlere sahip çıkacağız.