Biliyorum bir hayli salgın yazısı yazdım ama şu sıralar hayatlarımızda başka ne var ki? Son günlerde salgın biraz hızını kesince, kısıtlamalar da resmi olarak biraz gevşetildi. Gene de ikinci bir dalganın gelmesi beklendiği için evlerde oturmamız öneriliyor. Bu hafta tam 2 aydan beri evlerimizde oturuyoruz.
Aslında benim evden çıkma yasağım yok, ama 2 ayda topu toplamı, 4/5 kere Çanakkale’ye markete, 1 kere Lapseki’ye fide almaya gittim. Bir kere de Sibel babasını çok özleyince, Nasuh Eniştenin, Lapseki’deki mezarını ziyaret ettim, mezar başında görüntülü konuşup, mezarı gösterdim, kısaca kuzenime sanal bir mezar ziyareti yaptırdım.
Gene de şehirde oturanlara göre çok hareketliyim.
Çalışırken, hem bedenim hem de kafam çok yorulurdu, günde 500 kişiye laf anlatmaktan/ anlatamamaktan perişan olurdum. En büyük fantazim, şöyle hiç kimseyle konuşmak zorunda olmadan, geceleri uykum telefonla bölünmeden, öylece yatıp dinlenmekti. Birkaç kere (telefon hariç) hafta sonu hiçbir şey yapmadan sadece tembel tembel yattığım, Cuma gecesi iş dönüşü giydiğim geceliği, Pazartesi sabahı işe gitmek için çıkardığım bile olmuştur.
Bazen ıssı bir adada haftalarca, aylarca yatıp dinlenme hayalleri kurardım. Adada olmasa bile, doksanlı yılların birinde, birikmiş yıllık izinlerimi alıp 2 ay boyunca evde boş boş yatıp, TV’de saçma diziler izleyip, cinayet, casusluk, macera romanları okuduğumuştum. Bir gün, güya günlerdir takip ettiğim diziyi izlerken, Nermin’e, ‘bu Claus denen adam kimdi’ diye sorunca, ‘ne bileyim, senin izlediğin dizi bu değil ki’ diye cevap almıştım. Oysa ben klaus dışında bir fark görememiştim. İki ay sonra yeniden şarj olmuş şekilde iş başı yapmıştım.
Bir kez de neredeyse yarım yıl ‘ön emeklilikte’ evde yattım.
Emekli olmaya aniden karar vermiştim. Bu karar aklıma geldiği andan sonra da bir türlü işe gitmek içimden gelmemişti. Ancak herkes, bana hizmet etmek için çok zamanım olduğunu ve evde çok canımın sıkılacağını söyledi. (Hatta ben, dişim için anestezi altındayken, anestezist arkadaş, bana emekli olmamam için diye telkinde bulunmuş, ben bilincim kapalıyken ‘hayır hayır hayır’ diye inlemişim, sonradan itiraf ettiler.)
Bilincim açıkken kafam bu kadar net değildi, acaba benim için henüz erken mi, canım sıkılır mı gibi düşüncelerim oldu. Emeklilik denemesi için 3 ay rapor ve birikmiş izinlerimi aldım.
Niyetim biraz gezip kafa dağıtmaktı ama hiç evden dışarı çıkamadım. Günde 10/12 saat uyudum. Yataktan kalkıp, salondaki kanepeye yattım, artık yatak zamanı geldi diye düşündüğüm zaman tekrar yatağa geçtim. Alış verişimi de ya telefonla halettim, ya da haftada bir, evin çevresindeki marketlere gidip, hemen geri döndüm. Ancak 5 ay sonra artık yavaş yavaş hayata dönmeye başladım.
Mayıs ayında büyük izne başlamıştım, ilk kez Eylül’de o da, acaba hareket edebilir miyim diye korkarak yeniden yoga merkezine gitmeye başladım. Kendime gelebilmem hareket etmeye başladıktan sonra hızlandı ama birkaç ay daha sürdü.
O zamanlar benim enerjim yoktu, çok yorgundum, dinlenmeye ihtiyacım vardı, evde tembellik yapmak gayet uygundu. Belki bu dönemlerde depresyon geçirdiğimi düşünenler olabilir, ama bence tükenmişlik (eskiden sürmenaj denirdi) demek daha tanımlayıcı olacaktır.
Bu karantina günleri benim o bitkinlik zamanlarıma denk gelseymiş, iyiymiş, oysa şimdi hiç tembellik yapacak ruh hali içerisinde değilim. Keşke o zamanlar bu kadar içten evden dışarı çıkmamayı istememiş olsaydım, baksanıza gerçek oldu. Şimdi dışarı çıkma yasağım yok, ama çıkınca ne yapacaksın? Her yer kapalı, herkes evinde oturuyor.
Köyde oturduğum için çok şanslıyım. Aslında bu sıcak havalarda köyde yürüyüş yapmaktan hiç hoşlanmam. Geçen yıllarda yılan görmemek için bu mevsimlerde pek orman yürüyüşü yapmazdım, bu sene artık yılan falan vız gelir deyip kendimi ormana attım. Her gün orman yollarına dalıp, keşif gezintileri yapıyorum. Bu bölgede, bizden beş beter, birkaç şehir kaçkını daha, orman içlerinde oldukça izole bir yaşam sürüyorlar. Mesela geçen gün, bu keşif gezilerinden birinde ‘Mehmet Hoca’ ile tanıştık, öğretmen ama ömrü Artvin, Kaz Dağları ve bu köyde geçmiş, modern zaman bilgesi.
Bir başka gün ise köyün gözlerden uzak, orman içindeki mezarlığını bulduk ve oldukça büyük bir Osmanlı mezarlığı olduğunu fark ettik. Buralarda bir de eski Osmanlı yerleşim yeri var, geçtiğimiz aylarda hamamında define aramışlardı, şimdi de orayı bulacağım.
Bu yıl bahçe ile her zamankinden çok ilgileniyorum, hem ırgatlık hem de ağalık yapıyorum. Hiç alışık olmadığım işlerle canım çıkıyor, ama azimle devam ediyorum.
Bu hafta toprak kazıldı, damla sulama serildi ve fideler toprakla buluşturuldu. Mütevazi aromatik bitkiler bahçemde (kendi tabirimle çaylığım) kekikler, ada çayları ve bir çok bitki çiçeklendi. Bu çaylıkta, geçen ay güzelce temizlediğim yabani otlar yeniden boy attı, şimdi ikinci tura başladım. Çaylığım için aromaterapi ile ilgilenen bir arkadaşımdan destek isteyeceğim.
Geçenlerde kuzenimle telefonda konuşurken, sabah evde piyano çalışıyorum, akşam bahçede ot söküyorum deyince ‘köy enstitüsü gibi yaşıyorsunuz’ dedi, benzetme çok hoşuma gitti.