Dünyada ırkçı zorbalığa karşı hassasiyetin bu kadar güçlü bir şekilde ortaya serildiği bir dönemden geçerken, bir yazımda, sırf Laz olduğum için yıllardan beri nasıl zorbalığa uğradığımdan kısaca söz ettim.
Bir söyledim, bin dinledim. Laz olsun, olmasın, Karadenizlilere yapılan zorbalık düşündüğümden de yaygın bir şey. Bir çok akrabam, arkadaşım, özellikle Karadenizli olmayan sosyal çevrelerle ilişkide olanlar, fakülte ya da iş arkadaşları tarafından, yoğun bir şekilde tacize uğruyor. Tacizi yapan, şaka yaptığını düşünerek, kendini şen, girişken, her ortama uyum sağlayan, sağlıklı sosyal ilişkileri olan gırgırı bol bir birey olarak tanımlıyor. Taciz edilen ise çoğu zaman ortamın neşesini bozmamak ve diğer arkadaşların duyarsızlığına tanık olup, iyice sinir olmamak için susmak durumunda kalıyor.
Bu güne kadar, yıllar boyunca bir insanı her gördüğünde, ‘öğleni geçti artık senin aklın ermez’ demenin, hangi zeka düzeyi için şakacılık sayılabileceğini anlamam mümkün olamadı. Şaka yapmak yaratıcılık gerektiren bir eylemdir, klişeleri tekrarlamak papağanların da yapabildiği bir şey.
Birini görüyorsun, zihninin derinliklerinde bir çağrışım dosyası açılıyor, yıllarca, defalarca, aynı ses tonu, aynı vurgulama, aynı çalımla, aynı kelimeler ağzından dökülüyor, yani tamamen bilgisayar virüsü gibi mekanik bir olay, şuur bile gerektirmiyor.
Şuuru yerinde olsa, seni görmediği süre içinde hastalandığın, bir yakınını kaybettiğin, taşındığın, ya da ne bileyim önemli bir olay yaşadığın gibi normalde uzun süre sonra insanları ilk gördüğün anda, bu ara boyunca onlar hakkında duydukların çağrıştıracak, ama hayır seni zihninde ‘Laz’ isimli bir virüs dosyasına yükledi ya, görüş alanına girdiğin anda bu dosya açılıyor ve ağzından istemsizce ‘Laz Çizuuuuu’ fışkırıyor.
Beynine virüs bulaşmış papağan ne olacak.
Benim asıl anlamadığım şey, nasıl olup da birini görünce hemen, bazılarının aklına, ilk düşünce olarak ‘bu kız Laz’ düşüncesi geliyor? Çünkü benim de oldukça fazla tanıdığım vardır. Pek çok kişinin etnik kökenini, inancını bilirim, ancak biriyle karşılaştığımda aklıma ışık hızıyla etnik kökeni gelmez.
Genellikle etnik kökenle dalga geçmenin sonuçları hoş olmaz, hiçbir şey olmasa bile ortamda bir soğuk rüzgar eser. Ancak nedense, Lazlarla dalga geçince bu bir şaka olarak kabul görür.
Bir toplulukta bu tür bir zorbalığa uğradığımda, masada benden başka hiç kimse rahatsız olmaz. Bu rahatsızlığımı belirtirsem de, ne var bunda kızacak, şaka yapıyor işte diye tepki alırım. Yani ortamda dalga geçilen kişi de, rahatsız olduğunu belirtirsen, ortamın keyfini kaçıran kişi de sen oluyorsun.
Benim en çok karşılaştığım ‘şakaları’ yapan kişileri şu şekilde sıralamak mümkün; bunu belirtmek istedim, çünkü konuştuğum herkes de aynı cümlelerle taciz ediliyormuş. Madem ki papağan benzetmesi yaptım, bari kuş klasifikasyonu yapayım.
- Selam cümlesi olarak ‘’uyyy laz çizuuuu, nasilsun bakayiiim’’ diyenler. Bu tipler yukarıda belirttiğim ‘şuursuz, virüs yüklü papağan’lardır, ancak kendilerini ‘sosyal kuş’ olarak tanımlarlar, cinsiyetleri büyük olasılıkla erkektir. Bunlara, ‘Laz çizuuu kadar taş düşsün taş kafana’ demek geliyor içimden.
- İkinci tipler ‘sosyetik kuşlar’dır, bunlar çoğunlukla kadın cinsinden olurlar. Kendi şivelerini iyice süzdüre, süzdüre ‘ban bu kızın lazca konuşmasına bıyılıyoroom’ gibi bir cümle kurarlar. Ben Lazca bilmiyorum dersen, kendi şivesini iyice incelterek ‘celiyorum, cidiyorum daa’ dediğinizi iddia ederler.
Kendileri kraliyet ailesinden geldikleri için başkalarıyla dalga geçmesi gayet normaldir. Tabii bir de o sıra revaçta olan televizyon seslendirme şivesiyle konuşmasalar. Bu tipler yıllardır, e yerine a derler (ben yerine ban) son yıllarda ş, ç, s, c harflerini de s/z gibi söylemeye (aşk yerine ask, cilt yerine zilt) başladılar.
Keçi bir gün, çitten atlayan koyunun poposunu görmüş de, kendi poposunun sürekli açıkta olduğunu unutup, koyunla alay etmiş. Bunlara da bu hikaye çok yakışır. Sen de bir karar ver, bu tipleri önce kraliyet ailesine yakıştırdın, şimdi de keçiye benzetiyorsun diye düşündüyseniz, ne olmuş yani keçilerin kraliçesi demek istemiş olmaz mıyım?
- ‘Geç ötücü sosyal kuşlar’, bunların da çoğunluğu erkek olmakla birlikte cinsiyet ayırımı daha belirsizdir. İlk anda değil, mesela yarım saat sonra saatin öğleni geçmesi ve aklınızın yarıya düşmesiyle ilgili bir espri patlatırlar.
Onunla aynı sınavları kazanmış, aynı okulu okumuş, aynı mesleği yapıyorsundur, dolayısıyla sana aptal demenin aslında kendi aptallığının teyidi olduğunu düşünemezler. Bunlara ‘seninle konuşurken aklımın hepsini kullanmama ne gerek var ki’ demek uygundur.
- Bir de ‘fıkracılar fırkası’ vardır, erkek ağırlıklı olmakla birlikte cinsiyetsizdirler. Bir kısmı ‘can kuştur’, yeri ve zamanı geldiğinde, gerçek Laz fıkraları anlatır, bunlara hiçbir itirazım yoktur. Bunlardan birine rast gelirsem, üstüne ben de yeni fıkralar ve fıkra gibi yaşanmış olaylar eklerim. Böylece fıkra havuzları genişler, bu yeni espriyi başka ortamlarda da kullanabilirler.
Bu guruptan küçük bir kesim ise ‘anguttur’ , bunlar, sadece ‘Lazlar aptaldır’ demek için aptal bir fıkramsı anlatır. İşte bunlara tahammül etmek sabır gerektiriyor.
Bunları püskürtmek için, gözlerinin içine, duvar gibi bir ifadeyle uzun uzadıya bakmak yetiyor, o gün bir daha yanınıza yaklaşmıyorlar.
- ‘Kuş beyinliler’, bunları artık ırkçı zorbalar sınıfına sokmak lazım. Çünkü yaptıkları espri değil aşağılamadır. İlk 3 (ve angutlar) kuş tipini susturmadıkça kısa sürede sıra bunlara gelir. Ne de olsa senin şaka kaldırdığın tescillenmiştir.
İşte bu tiplere, her kim olursa olsun, haddini bildirmek lazım. Ancak genellikle yaptıkları esprinin(!) etkisiyle o kadar kamaşmış olurlar ki, sizin sözlerinizden hiç etkilenmezler, sözler bir kulaklarından girip diğerinden çıkar. Ne de olsa iki kulak arasında sözlerin değebileceği büyüklükte bir organ yok, sözünüz boşlukta dolanıp, geri çıkar. Aslında bu tiplere kendi etnik kökenlerini sorduğun zaman duyma özürleri anında kaybolur, sana saldırgan bir cevap verirler. Senin kökeninle alay eden kişilerin, kendi etnik kökeni hakkında ne kadar hassas bir ruha sahip olduklarına şaşırmamak elde değildir.
Bu tiplere cevabı Mevlana’dan vermek lazım.
Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verecek cevabım var.
Lakin, bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye!
Tabii salt sözden anlamayacaktır, söylerken ‘angut kaçıran’ duvar surat ifadenizi takınmakta ve gözünüzü kırpmadan suratlarına bakmakta fayda vardır.
Gözü korkacaktır, çünkü bütün zorbalar korkaktır.
BEN DENİZİN KIZIYIM, SEN KİMİN ÇOCUĞUSUN?
Aklı güzel, kalbi güzel, kalemi muhteşemim. Eline aklına sağlık.
Sempatik ve saftirik gorunmek de kurnazlik taktigidir. Laz ve Temel fikralarinin bizzat Karadenizliler / Lazlar tarafindan yayildigini dusunuyorum. Bu bile Karadenizlilerin IQ duzeyinin gostergesi olmali 🙂 Ben bugune kadar vasat zekali, caliskan olmayan ve beceriksiz Karadenizli gormedim. Duvarci ustasindan profesore, doktordan burokrata, esnaftan siyasetciye, ticaret erbabina kadar hepsi Anadolu ortalamasinin cok ustunde insanlardir. Bu ulkede yeteri kadar “kiskirtilmis” etnik ayrimcilik varken bir de Laz ayrimciligi hurafeleri kimsenin yararina olmaz.
Akın bey, Günaydın, katkılarınız için teşekkür ederim.
Ben her türlü etnik ayrımcılığa karşı bir insanım. İnsanın, kendi soyuna, ırkına, inanışına bağlı olması temel bir varoluş şekli, çok önemli bir aidiyet duygusudur. Ancak kendi soyunu başkalarınınkinden üstün görmesi, çok sakıncalı sonuçları olan bir düşünce tarzıdır.
Karadenizlilere ne pozitif ne de negatif ayırımcılık yapılmasını istemiyorum. Karadenizlilerin de akıllısı var, akılsızı var, öfkelisi var, neşelisi var, insanız çünkü.
Ömür boyu her ortamda zorbalığa uğramak hiç hoş bir şey değil. Fıkra anlatılmasına karşı değilim de espri ile hakaret arasında kalın bir çizgi olmalıdır. Kimsenin sırf belli bir bölgede doğduğu için siz aptalsınız demeye hakkı yoktur. Bu yazıdan sonra kaç kişinin bana ‘oh bütün söylemek istediklerimi söyledin’ dediğini duysanız şaşardınız.
Bana 50 yıldan beri etnik ayırımcılık üzerinden zorbalık yapan insanların bir başka ülkedeki ırkçılığı kınamasını bana tuhaf geldiği için bu konu açıldı.
Birilerini kışkırtmak gibi bir niyetim yok. Sadece bu inziva günlerinde, bundan sonra şimdiye kadar olduğu gibi, aman ortamın neşesi bozulmasın diye suskun durmama, bana kötü bir söz söyleyeni susturma kararı aldım.
Saygılar.
Merhaba Aysenur Hanim,
Yazilarinizi ilgi ile izliyorum. Akliniza, yureginize parmaklariniza saglik.
Anlasilan Corona izolasyonu sizin caninizi çok sıkmışa benziyor. Ben bu omru hayatimda Karadenizli oldugu icin horlanan, kucumsenen ve asagi gorulen insana rastlamadim. En azindan dogup buyudugum Izmirde ve uzun yillar yasadigim Ankarada. Tam aksine Karadenizliler zeka, kurnazlik ve diger (pozitif veya negatif) marifetleri sayesinde toplum icinde, ozellikle parasal olarak, “creme de la
creme” taifesinden olmuslardir. Lakin, Kurtler gibi, Turkler gibi, Ermeniler, Rumlar, Hristiyanlar, Yahudiler, Aleviler, Sunniler gibi Karadenizlilerde de azinlik kompleksi, xenophobia veya (kendinden olmayana karsi) hostilite varsa, ki ihtimal az degildir, o da ayri konu.
Selam ve saygilar.