Aslında ismi olan evler bizim aile geleneğiymiş, bunu geçen yazılarımda fark ettim. Pazar’daki aile evlerinin de hemen hepsinin ya bulundukları mevkiden ya da içinde yaşayan insanlardan gelen isimleri vardı.
Dedemin babasının yani Hasan Ağanın evi, çarşının biraz üzerinde ‘Büyük Ev’ denilen tarihi taş binaydı. Bu ev, Pazar çarşısına biraz yüksekten bakan, Çitat (Aktepe) köyünün yolu üzerinde, siyah taştan yapılmış, oldukça görkemli bir binaydı. Evin bu 3 katlı, ancak oldukça harabe halini ben biliyorum. Sonradan çok ortaklı olan bu evin yerine apartmanlar yapılıp herkese hissesi karşılığında daire verildi.
Hasan Ağa, her odasına bir oğlunu ve ailesini yerleştirdiği bu evde yaşamış. Dedemin babası olan Hasan Ağa, gerçek bir derebeyi, sözü kanun yerine geçiyor. Hasan Ağa bir gün, gece bir rüya görmüş, sabah kalkınca da orijinali 5 katlı olan evin üstteki 2 katını yıktırmış.
Aslında galiba bu büyük evden önce o bölgede bir başka ev daha varmış ve yandıktan sonra büyük ev yapılmış. Bu evin geride kalan ‘ongure’sini İsmail Amca, Mualla Teyzeme vermiş. Çünkü teyzem, Muş’ta yaptığı mecburi hizmetini bitirip, hakim olarak çalışmak üzere geri dönmüş, İsmail Amca da kitaplık yapması için yıllardan beri öylece duran koca kalası teyzeme vermiş. Bu kalasın teyzeme verildiğini duyan kuzenleri gidip kalası 5 eşit parçaya bölmüşler iki parçayı alıp ve üç parçasını teyzeme bırakmışlar. Teyzem de tahta yetmediği için dolabın alt kısmını bu tarihi tahtadan, üst kısmını ise uygun başka bir tahtadan bir kitaplık yaptırmış. Bu kitaplık daha sonra yıllarca Pazar’daki evde balkonda mutfak kileri olarak kullanıldı. Şimdi tamir ve restore edilmiş haliyle bizim evde duruyor.
Tekrar ‘Büyük Ev’ dönecek olursak, benim anneannem (Anneler, Sare Hala) de ilk gelin olduğu zamanlarda, diğer gelinlerle birlikte bu evde yaşamış. Her odada başka bir gelin yaşayınca her biri, işleri bir başkası yapsın diye bekler, işler ortada kalırmış. Anneler bir seferinde şöyle bir olay anlatmıştı; mesela bir hayvan kesilir, bir odada çengele asılırmış, tabii bundan sonra etin parçalanma ve pişirilme işleri var, bayağı iş yani. O gelin öteki yapsın, bu gelin beriki yapsın diye diye bekler, eti çengelde çürüttükleri olurmuş. Anlaşılan bu klan halinde kalabalık yaşam artık çekilmez olunca, Hasan Ağa oğullarının evlerini ayırmış, topraklarının her birine bir oğlunu yerleştirmiş.
Benim dedeme düşen mülk Pazar’ın girişindeki denizin içerisindeki bir kayanın üzerindeki ‘kız kulesinin’ çok yakınındaki topraklardı. Bu kule Karadeniz sahili boyunca devam eden, Cenevizlilere ait bir gözetleme sisteminin bir parçası olan bir yapıdır, ancak ‘Kız Kulesi’ olarak bilinir.
Dedeme ait bu arsadaki evi de ‘Kız Kulesi’ diye anıldı. Gerçi benim hayal meyal hatırladığım ilk ev yıkılıp yanına şimdiki ev yapıldı, ama adı hep aynı kaldı. Son senelerde yapılan tadilatlarla iyice büyütüldüğü ve Sermin’in de o zamanlar içinde yaşadığı bu eve sanal ortamda tarihi aile evine atıfta bulunarak ‘Büyük Ev’ ismini takması sonucunda, ismi değişti, Kız Kulesi, Büyük ev olarak anılmaya başlandı.
Benim çok az hatırladığım ilk evin yerinde şimdi 2 apartman yükseliyor. Bu eski evin avlusunun sahildeki çakıl taşlarından yapılmış bir mozaikle kaplı, mutfak zeminin toprak, çengeline sürekli kazan asılan bir ocak olduğunu hatırlıyorum. Gene oturma odasının divanla çevrili olduğunu, arka odalardan birinin gene tavandan asılan sepetler içinde yiyecek saklandığını, üst kattaki odaların duvarlarına gömülü yıkanma yerleri olduğunu ve her nedense üst katın bazı noktalarında zeminin sallandığını da hatırlıyorum. Aslında bu evden o kadar küçükken ayrılmışım ki, bu kadar çok şeyi hatırlamam şaşırdılar.
Akraba evlerini ise Mualla Teyzemin bayram ziyareti rotasına göre yazayım.
Mahsar Beyin Evi (daha önce Azize Hanım? ) diye bilinen ev ilk ziyaret durağıydı, çünkü Pazar’ın batı çıkışında, gidilecek diğer evlerin ters yönündeydi. Kız Kulesinin hemen yanındaydı, şimdi üst o evin yerinde tünel var, evi üst yola yakın bir yerde yenilediler.
Buradan sonra Musa, Şermin, Yılmaz Telatarlar ve çocuklarının evi olan Gaba’ya gidilirdi. Bu ev de (geçen yazıda kurabiye yediğimiz diye yazmıştım, Pazar’ın doğu çıkışındaki evdir. Şimdi hala eski haline en yakın duran ev olabilir.
Bu evden sonra ya da önce Annelerin genç kızlık evi olan Bulep’e uğranırdı. Bu evde bizim çocukluğumuzda büyük teyze ve yeğenleri yaşardı. Büyük teyze dediğim, Annelerin kız kardeşi, Tahsin Bekir Balta ile nikahlı olup da hiç birlikte yaşamamış olan Mürüvvet Teyzedir.
Bu evden İsmail Amcanın, Çarşının üzerinde, Çitat yolunun başlangıcındaki evine gidilirdi. Beylik; Asiye Halanın hamsili ekmeklerini, salatalık eşliğinde yediğimiz ev.
Buradan çarşıdaki akraba evlerine inilir, Halit Ağanın evine ( su börekleriyle meşhur), Ziya Basanın, Macit Amcaların evlerine gidilir. Dönüş yolunda da tabii eğer Gabadan önce gitmediyse Fazile Teyzenin evine uğrayıp limonata içip dönülürdü.
İkinci gün ise Zeynep Halanın, Ardeşen’deki evine gidilirdi. Bu ev de, bu güne kadar, orijinal haline göre bir duvarla ortadan ikiye bölünmüş olması haricinde aslına oldukça yakın bir şekilde muhafaza edilebildi.
Telatar, Balta, Basa akrabalardan yazım için yeni anılar ve revizyon istiyorum.