Son zamanlarda doğu felsefesinin, batı dünyası üzerine etkileri tartışılmaz, bu farkındalık sonucunda mıdır, bilemem ama, bütünsellik (birlik, tamlık) kavramı hayatımızı her konuda şekillendirmeye başladı. Gündelik hayatımızda Holistik kavramı giderek daha sık karşımıza çıkıyor. Bilimde ise connective integrity (bağlantısal bütünsellik) denilen yeni bir bakış açısı giderek daha yaygınlaşıyor.
Holistik yaklaşım bütünün onu oluşturan parçaların basit bir toplamından daha farklı (niteliksel) bir varlık olduğuna inanan bir görüştür. Mesela bir orman; onu oluşturan tek tek ağaçların, hayvanların, otların toplamından daha farklı (daha yüce, nitelikleri çok daha üstün) bir oluşumdur. Mesela bir insan, sadece yaşayan biyolojik bir varlık olarak bile onu meydana getiren doku ve organların toplamından daha fazlasıdır.
Gündelik hayattan örnek verirsem; bundan birkaç yıl öncesine kadar, kilo vermek için en güvenilir yaklaşım, alınan ve harcanan kalori dengesini değiştiren diyet ve egzersiz programlarıydı.
Şimdi ise bir çok diyetisyen, holistik bir yaklaşımla size kilo verdirmeye gayret ediyor. Çünkü son yıllarda anlaşıldı ki bağırsağımızda bulunan ve miktarı kilo ile ölçülen mikroplar var. Önceden bu mikroplara bağırsak florası derdik ve bedenimizdeki yabancı canlılar olarak düşünürdük. Şimdi ise mikrobiyata diyoruz ve bedenimizin bir organı olarak düşünüyoruz.
Bütüncül (holistik) yaklaşımla obezitenin büyük oranda mikrobiyata hastalığı olduğu kabul edilerek, kalori sayımı geride bırakıldı. Şimdi artık alınan besinlerle mikrobiyatanın sağlığına kavuşturulmasına çaba gösteriliyor, ve bu yaklaşım işe yarıyor.
Bilim alanında ise bu kavram (connective integrity) ‘bağlantısal bütünsellik’ olarak kullanılıyor. Bu yaklaşımı kısaca tarif edecek olursam önemli olan yapı taşlarının tek tek ne oldukları değildir, bu yapı taşlarının birbirleriyle olan ilişkiler ağından meydana gelen bütünlüktür. Bir bakıma tekil bireylerin kim olduğunu belirleyen çevresi (bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim), içinde bulundukları toplumun değer yargılarıdır.
Bu yaklaşımın bilime çok geniş bir bakış açısı kazandırdığı kesin. Mesela sığırcık kuşlarının bir sürü halinde hareketleri ya da göç etmekte olan bir kuş sürüsü gözlenirse bütün sürünün hareketli bir başka oluşum (tekil bireylerden çok daha farklı) meydana getirdikleri açıkça görülür. Yani tek tek kuşlar farklı bir oluşumdur, bu kuşların meydan getirdikleri sürü farklı bir oluşumdur. Sürü varlığını meydana getiren şey ise bireyler arasındaki etkileşimdir.
Evrende sadece yaşayan organizmalar (bizim bu günkü bilgilerimizle canlı kabul ettiğimiz organizmalar/bu konuda çok daha farklı bir görüş içerisindeyim) değil, her şey karşılıklı bir bağımlılık içerisindedir, çünkü birbiriyle bağlantılıdır. Şeyler yani birimler arasındaki bağlantı, yani iletişim ağı bütünü oluşturur. Bilimde bu ağın matematiksel işleyişini çözmekle (sürekli değişebilecek olan, an için doğru) bilgiye ulaşılır.
Hem felsefi açıdan, hem de bilimsel açıdan insan tek başına bir birey değildir, tek başına milyarlarca hücrenin bütünü de değildir, çevresi bir bütün oluşturur.
Bundan önceki bilimsel yaklaşımda tek tek parçalar incelenir, bir anlam verilmeye çalışılırdı. Şimdi bütüne bakılıyor.
En iyi bildiğim konudan örnek verecek olursam; insülin Pankreasta, görevi çok özelleşmiş bir hücre türünden üretilir. Bu hücreler kan dolaşımındaki glikozu algılayıp, hem hazırda bulundurdukları insülini kana salgılarlar, hem de yeni insülin molekülleri yaparlar, glikoz oranı düşünce de sadece hayatı devam ettirecek miktarda bazal insülin salgılamaya devam ederler. Önce bu hücrelerin görevleri, şekilleri ince detaylarla tanımlandı. Bu hücreler pankreasta Langerhans adacıkları denilen özel birimciklerde bulunurlar.
Bu adacıklar pankreasın endokrin görevlerini yapan bölümdür. İçerisinde sadece insülin salgılayan beta hücreleri bulunmaz, aynı zamanda glukagon salgılayan alfa hücreleri, somatostatin salgılayan delta hücreleri ve PP, G, E gibi farklı hormonlar salgılayan hücreler de vardır. İşte bütün bu hücrelerden eğer biri bozuksa, diğer hücreler de kendi öz görevini layığıyla yerine getiremez, kan şekeri sağlıklı dengelenemez.
Langerhans adacıklarının hücreleri tek tek farklı bir şeydir, birbirleriyle etkileşimlerinin toplamı farklı bir şeydir. Tek tek bakılınca kabaca biri kan şekerinin düşürür, diğeri yükseltir, ancak toplu halde bakınca kan şekeri dengelidir.
Daha da geniş açıdan bakılacak olursa benim Langerhans adacıklarımın fonksiyonları bozulursa şeker hastası olurum, zaman içerisinde, tedavime uymazsam, bütün organ ve sistemlerim bozulur, bir sürü sağlık problemim ortaya çıkar. Ciddi bir hastalık sadece kişiyi bireysel olarak etkilemez, bütün aileyi etkiler, mesela o ailenin sofra düzeni değişir. Bunun sağlık ve bilim boyutu var, maddi ve sosyolojik boyutu var.
Yani benim Langerhans adacıklarımdaki gözle görünmez bir hücrenin senin cebindeki parayla ilgisi var, ne de olsa muhtaç olacağım fazladan sağlık hizmetinin kaynağı vergiler.
Bu örnek, gözle görünmeyen bir hücrenin görevini yapamaması durumunda olay nerelere kadar ulaşıyor, fark etmeyi sağlamak üzerine verildi. Sağlıkla ilgili, her şeyin nasıl birbirini etkilediğine dair bir çok örnek daha verebilirim.
Ayrıntılar (tekil bireyler, yapı taşları, olaylar) önemli, ancak bu ayrıntıların etkileşimlerinin oluşturduğu bütün daha da önemli.
Şimdi artık bilginin aritmetik değil geometrik olarak arttığı bir çağda yaşıyoruz. Eskiden yüzyıllarda üretilen bilim şimdi artık günler içerisinde üretilebiliyor. Bilginin iletilme hızı da birkaç on yıl önce akıl almayacak şekilde arttı. Sonuç artık yapay zekanın konuşulduğu bir devirdeyiz. Gelecek birkaç yıl içerisinde yapay zekanın hayatın bütün alanlarında kullanılacağı bir döneme gireceğiz. Artık tekil olayları düşünme çağını geride bırakıyor gibi görünüyoruz.
Benim inancım bilim gene tekil parçaların en ince ayrıntılarını keşfetmeye devam edecek, yani yaprakları görmeye devam edecek. Diğer yönden ise bütün birimlerin birbirleriyle olan ilişkileri daha dikkatle incelenip, bütüne ulaşılmaya çalışılacak, yani ormanı görmek için gayret edilecek.
Hani meşhur bir fil hikayesi vardır. Gözleri bağlı birkaç kişi fil ile buluşturulmuş, biri kalın bir bacak, biri hortum, biri diş tarif edebilmiş. Oysa bakış açısı genişletilince fili görmek mümkün olur. Aslında bizim beş duyumuz, evreni çok kısıtlı algılıyor, bilim işte bu beşeri algı sınırlarını genişletmek için var.
Algı sınırları genişledikçe o gün için en doğru bilginin sınırları da genişliyor. İşte bu nedenle bilim sürekli değişen bir şeydir, bu gün için doğru olan şey yarın doğru olmayabilir. Bilimde dogma yoktur, hipotez vardır. Hiçbir şeyi sorgusuz doğru kabul edemeyiz, bu gün doğru kabul ettiğimiz bilginin yarın değişebileceğini kabul etmeliyiz.
Herseyin birbiriyle baglantili oldugu kavrami dogu felsefesinde de vardir : Bir kum tanesini yerinden oynatmak bile kainatin duzenini etkiler. Muhendislikte de ilk ogretilen kavramlardan biri sistem kavramidir ve “butun parcalarinin aritmetik toplamindan buyuktur” diye ifade edilir. Bu metafor insan vucudu icin de gecerlidir, cok basit bir aparat icin de. Hatta galaxiler icin bile.
Bu acidan bakinca “connective integrity” guzel bir tanim..
katkılarınız için çok teşekkürler. doğu felsefesinin bu kavramları kapsaması ne kadar düşündürücü değil mi?