Pandemi, bütün düzenimizi alt üst etti. Arkadaşlıklarımızın şekli değişti, günlük işlerimizi daha çok internet üzerinden yapar olduk. Bütün yemeklerimizi evde yemeye ve sosyal hayattan ister istemez uzak kalmaya başladık.
Şu anda yine sokağa çıkma kısıtlamaları var. Pandeminin ilk günlerinde olduğu gibi 65 yaş üzerine tamamen yasak olmasa da günde sadece 3 saat sokağa çıkma izni var. Evde sadece ben kısıtlı değilim, ancak ben de, her gün sadece Sermin’le birlikte yürüyüşe çıkıp, geri döndüğüm için kendi gönlümle, kısıtlıyım.
Ben köyde yürüme taraftarıyım, ama Sermin köyde yürümek tamamen yasaklı olduğum günleri hatırlatıyor diyerek köyde yürümeyi ret ediyor. Biz de her gün ya Çanakkale, ya da Lapseki’ye giderek bomboş kordonlarda yürüyoruz. Kordonlar bomboş, çünkü yeme içme yerleri kapalı.
Geçen gün köyde yürüdüm. Bizim köyün kahvesi de kapalı. Kahve kapalı olunca köyde sosyal yaşam duruyor. Mevsim dolayısıyla toprakla uğraşma işi de bitti, hava soğuyunca büyükbaş hayvanları da artık otlamaya götürmüyorlar.
Sonuç, köy sokaklarında birkaç tavuk, kedi ve köpekten başka canlı kalmadı. Tabii bir de gezenti ben.
Gelibolu yarımadasında benden çok daha izole yaşayan bir arkadaşım var. Tamamen izole bir koyda özellikle kışın tamamen tek başına yaşıyor. Onun yaşadığı yere 5 kilometre uzaklıkta bir köy var, zaman zaman oradaki evine de gider. Şimdi o köyde de salgın varmış, köye bile gitmiyor. İstanbul’da yaşayan bir köylü, temaslı olunca 14 gün karantina önerilmiş, o da bir koşu köye gelip oturmuş, kimseye de karantinada olduğunu söylemediği için köyde bir salgın patlamış.
Bir başka arkadaşıma konuştum, eşinin bütün ailesi hastalanmış, eşi de her gün onlara gidip, eve dönüyormuş. Bir başka arkadaşımın baldızının kızının istenmesi aktivitesi nedeniyle sülalece hastalandılar. Sonuç olarak artık bu hastalık yabancılardan, kalabalıklardan bulaştığı kadar en yakınlarımızdan da bulaşıyor.
Sağlık Bakanlığı her gün hasta ve ölüm sayısını bildiriyor, ilginç bir şekilde bu rakamlara kendi de inanmıyor.
Bir yandan da sevindirici aşı haberleri gelmeye başladı. Biz yüksek risk gurubu olmadığımız için hemen aşılanma gayreti içinde olmayacağım, şimdilik mümkün olduğu kadar kendimizi korumaya, önlemlerimizi almaya çalışıyoruz. Bu kadar izole yaşama şansımız varken, aşı önceliği bizde değil. O nedenle aşı biraz bekleyebilir.
Dün itibarı ile bahçede çalışma işim Mart ayına kadar bitti diyebilirim. Böylece bütün bu aylar boyunca beni oldukça oyalayan bahçe işinden mahrum kaldım, ne yapacağımı şaşırdım.
İyi ki bu kışın bu şekilde geçeceğini ön görüp açık öğretime başlamışım, hiç olmazsa böylece günde bir saatimi neyle geçireceğimi biliyorum.
Bir saat yürüyüş, bir saat ders, bir saat de piyanoya eziyet etmekle geçiriyorum. Her gün biraz da yoga yapmaya zaman ayırıyorum, uyku sürem de en fazla 6 saat. Yani her gün 14/ 15 saati dolduracak bir şeyler bulmak lazım. Öyle televizyon kuşu da değilimdir, vallahi ne yapacağımı şaşırdım.
Dün öğretmenler günüydü, birçok asistanım arayıp kutladı. Herkes evde nasıl zaman geçireceğini şaşırmış durumda yani yalnız değilim. Bu arada en şanslı olanlar yeni bebeği olan anneler (doya doya bebekleriyle zaman geçiriyorlar), en şansızlar ise okula gidemeyen (akranlarından uzak kaldılar) çocuklar ve ergenler diye düşünüyorum.
Bütün çalışma hayatım boyunca günde yüzlerce kişiyle muhatap olurdum. Odama giren çıkanın haddi hesabı olmadığı için, en soğuk kış günlerinde bile oksijensiz kalmamak için pencerem açık olurdu. Kışın soğuğu sırtıma vurur, bütün kış omuzlarım tutuk geçirirdim. Akşam eve gittiğimde, gün boyu bir türlü fırsat bulup da gidemediğim tuvalete zor yetişirdim. Sonra da koltukta yarı baygın yatardım.
Her zaman insansız yaşam sahası özlemiştim. Şöyle 2-3 ay tek başıma ıssız bir adada ya da dağda yaşamak gibi bir fantezi kurardım.
Ne dilediğine dikkat etmek lazım, olur da gerçekleşir.
Şimdi bütün hayatım boyunca dilediğim ıssız dağda, insansız yaşam sahasındayım. Vallahi çok zor. Zaman nasıl geçecek bilemiyorum.
Kuzenlerimden biri en çok lokantada yemek özlemiş, onu getir, bunu getir, çay getir, kahve getir ne mutluyduk diyor. Onun için dibin dibi, saçımı kendim kesiyorum daha ne olsun?
Ben ise en çok kaplıca ve masaj sayıklıyorum. Söyle sırtıma derin bir masaj, göbek taşında kese köpük için neler vermezdim ki? Benim için dibin dibi evde oturmak. Vallahi bir yerlere gitsem kaldırım taşlarını bile yerim, o derece gezmeyi özledim.
Benim asıl korkum, uzun zaman böyle yaşadıktan sonra nasıl tekrar normale döneceğiz. Mesela ben evde 15/20 kişi ağırlar, hiç de zorlanmazdım. Şimdi, bugün eve bir kişi gelse elim ayağım dolanır diye korkuyorum.
Galiba bu işten sağ çıkarsak, soluğu psikiyatristlerde alacağız, tabii onlarda da akıl kalırsa.