Nihayet 2020 yılının son günlerindeyiz, eğer günün birinde herhangi biri, bu yılı özlediğini düşünürse sakın yüzüme karşı bu düşüncesini dile getirmesin.
Bu yılın karamsarlığını bir yana koysak bile, Aralık ayında zaten günler kısacık, bir de havalar soğuyor ve kapanıyor. Güneş yoksunluğu, gündüz bile karanlık havalar bana hadi depresyona gir çağrısı/zorlaması yapıyor, gam müptelası oluyorum.
Muhtemelen, hayatımın en uzun geçen Aralık aylarından birini yaşadım. Çünkü salgın hastalık artık birinci derece kuzenler arasında da görülmeye başladı, son 10-12 günü zor bir bekleyiş içerisinde geçirdik. Bu hastalığı geçirip de neler çektiğini yazarak paylaşan bir çok kişi oldu. Benim durumumda ise olay tamamen farklı, hastalığı geçiren olmasam da yakınlarım hastalığı geçirirken dışarıdan bakan kişiyim. Yeminle bu kısım da hiç kolay değil.
Geçen ay bütün Türkiye’de ve dünyada salgın çok ciddi bir şekilde artış gösterdi, Trabzon ve çevresinde ise gerçekten aşırı bir yoğunluk oldu. Bir tanıdığın vefat haberini almadığımız gün geçmiyor ne yazık ki.
Hasta sayısının, salgının başlangıcında 1/2 ayda ulaştığı sayıya 1/2 günde ulaşılmaya başlandı.
Aralık ayının sevdiğim tarafı ise doğum günüm, yılbaşı gibi keyif zamanların da olmasıydı. Koyulan ‘parçalı sokağa çıkma yasağı’ çerçevesinde, bu yıl, yılbaşı gecesini herkes evinde geçirecek. Parçalı sokağa çıkma yasağı dememin sebebi şu, hafta içi gündüz saatlerinde yaş gurubuna göre sokağa çıkma yasağı olan saatler var, hafta içi geceleri ve hafta sonu herkese yasak. Bu çerçevede yılbaşı gecesinden itibaren 3 günlük genel sokağa çıkma yasağı var. Gerçi bu yıl muhtemelen herkes, hoş geldin 2021 değil de oh be bittin 2020 kutlaması yapacak, tabii yas tutmuyorsa.
Ne diyelim gelen gideni aratmasın.
Bu yıl önümüzdeki seneden ‘sağlık’ dışında hiçbir şey dilemiyorum. Bunu da sadece kendim için değil tüm insanlık için diliyorum.