Daily Archives: 8 Ocak 2021

NİL, NİLOŞUM, ‘DOKDOK AYŞEM’İN BEBİŞİ, ŞİMDİ HEPİMİZ ONUN BAŞINA KALDIK; AYRICA BU İZOLASYON GÜNLERİNDE BİZİM BARBİ BEBEĞİMİZİN İÇİNDEN BİR MUTFAK CANAVARI ÇIKTI

Geçen ay kuzenim ve eşi de salgına yakalandılar. Sibel, evde 2 haftada, Orhan ise 10 gün evde, 10 gün de hastanede, toplamda 3 haftada nihayet hastalıktan tamamen iyileştiler.

Yılbaşında nihayet, İstanbul’da yaşamakta olan çocukları Nil ve Ege, anne ve babalarını görmek için Trabzon’a gelebildiler. Çocukların ikisi de İstanbul’da avukat olarak çalışıyorlar. Yılbaşındaki 4 günlük genel sokağa çıkma yasağının başlamasından hemen önce, 31 Aralık günü en son tarifeli uçakla Trabzon’a geldiler.

En sonunda sağlıklı bir şekilde bütün aile güzel bir yılbaşı yemeği yediler. O gece, görüntülü konuşma yaptık, Ege annemin yemeklerini çok özlemişim hiç yemedimse birkaç kilo yemek yedim diyordu, yani hepsinin keyfi yerindeydi.

Bir gün sonra çocukların telefonlarına bindikleri uçakta koronalı vaka olduğunu bildiren bir mesaj gelmiş. Böylece, 5 gün karantinada kalmaları, sonra da test yapmaları gerekti.  Sözüm ona anne ve babalarının koronayı atlatmaları şerefine Trabzon’a geldiler, neredeyse kendileri de hasta olacaktı. Neyse ki, havaalanında ve uçakta maskelerini hiç indirmemişler ve her ikisi de negatif çıktı ama Trabzon’da kalış süreleri mecburen uzadı.

Sibel ve Orhan’ın sağlığı düzeldiği ve çocuklarda da hastalık çıkmadığı için bu fazladan bir hafta hepsine ilaç gibi geldi.

Nil, bizim ailenin avukatlığını yaptığı için miras meseleleri yüzünden sık sık memlekete gitmek zorunda kalıyor. Muhtemelen uzun zamandan beri memlekette olup da deli gibi o adliyeden, bu adliyeye koşmak zorunda kalmadığı tek zaman, bu fazladan kaldıkları hafta oldu. O kadar boş durmaya alışık değil  ki, Nil yatak bazalarını filan karıştırıp, annesinin gelinliğini çıkarmış, üzerine denemiş, resim çektirip bize de göndermiş.

Nil bizim aile için çok değerlidir. Anne tarafımdan, dayımın oğlu Emre’nin doğumundan neredeyse çeyrek asır sonra doğan ilk bebektir. Teyzemin kızı Sibel, benim fakülteden sınıf arkadaşım Orhan Özgür ile evli (tanışmaları vs tamamen benden bağımsız gelişti). Ben Elazığ’da mecburi hizmetteyken Sibel hamileydi. Bizim aile için yeni bir bebeğin beklentisi o kadar sıra dışı bir olaydı ki, arkadaşlarıma meclise kanun teklifi verip, İstiklal marşına ‘artık bizim de bir ceninimiz var’ cümlesinin eklenmesini istemeyi düşündüğümü söylemiştim.

Mecburi hizmetimin birinci yılının bittiği günlerde Nil doğdu. Bundan sonra benim Nil ateşlendi dedikleri anda akşam otobüse atlayıp, sabah Trabzon’a gitme günlerim başladı. Sibel, sabah kapıyı açıp da beni karşısında görmenin rahatlığını anlatır hep.

Nil sağlıklı ancak, mızmız bir bebekti, hiçbir şey yemez, uyumaz, kusup dururdu. Biraz büyüyünce çok sık bademcik enfeksiyonu geçirmeye başladı. O dönemlerde ona  epeyce iğne yaptırmışlığım vardır. Bana bu nedenle  ‘dokdok Ayşe’ derdi ve benden çok korkardı. Bir gün Sibel’e uğradığımda bana kapıyı Nil açtı, hemen başını bir omuzuna eğerek suçlu gibi uzaklaştı. O zaman çocuğun beden dilinden hasta olduğunu anlamış, yakalayıp muayene etmiş ve sakındığı kulağında enfeksiyon saptamıştım (Henüz annesi bile hasta olduğunu anlamamıştı). Sanırım lisedeyken falan, bir gün bana ‘ben senin acısın yara olsun diye iğne yapmadığını ancak anlıyorum’ demişti. O zamana kadar demek ki beni işkencecisi olarak görmüş.

Atak bir bebekti, çok çabuk yürüdü ve konuştu. Daha bebekken ne kadar süslü bir kız olacağı belliydi. İki ayağının üzerine dikildiği gün, bebek botlarının üzerine topuklu terlikleri geçirdi, o topukları tak tak, sabahın seherinden gece yarılarına kadar, dur durak bilmeden, alt kat komşusunun tepesine, tepesine çaktı. Annesinin topukluları haricinde makyaj malzemelerine de kısa sürede ortak oldu. Giyim kuşamıyla ilgili oldukça önemli moda anlayışı vardı. Örnek olarak dayısının düğününde üşüdü ama elbisesini örtmesin diye hırkasını giymedi, saatlerce kolunda taşıdı, ki o zamanlar sadece 18 aylıktı. 

Konuştuğu ilk kelimeler de mama, anne gibi beklenen kelimeler değildi, ruj, şampoo, aykabı gibi süsüne uyacak kelimelerdi.

Hiçbir şey yemez, hiç kilo almaz, ancak sürekli boyu uzardı.  Gerçekten de gayet zayıf bir bebekti, o kadar ki komşular Sibel’e çalışan bir anne olarak çocuğuna bakamadığını telkin etmeye başlamışlardı. Oysa barbi bebek gibiydi (şimdi de öyle). Bir akşam Sibel’le birlikte üniversite kampüsünde yürümeye gittik. Bırakacak kimse olmadığı için Nil’i de götürdük. Annesi ona pembe bir eşofman giydirmişti. Bizim kız sevinç içinde bir sağa bir sola koşup durdu. Kısa sürede; Nil önde, bağdan çözülmüş gibi bir o kaldırıma bir bu kaldırıma koşuyor, biz çocuğu kaybederiz korkusuyla arkasından koşuyoruz. Nil’i her gören de sevmek için çığlık atıp peşine seğirtiyor, bizimki iyice çıldırdı, sevinç çığlıkları içerisinde koşa koşa, bizi de peşinden koştura koştura resmen canımıza okudu. İlk yürüyüş sonuncu yürüyüş oldu böylece.

Feminist bir çocuktu. Nil daha 4 yaşındayken annesi birkaç aylığına yurt dışına gitmişti. Bir gün Nil yemek yesin diye ‘bak yemezsen annen gene seni bırakır gider’ diye tehdit eden bir aile büyüğüne, ‘annem beni terk etmedi ki, okumaya gitti, gerekirse gene gider, benim yememle ne ilgisi var’ diyerek hayat dersi vermişti.

Uzun yıllar kendi neslinin tek ferdi olarak ailenin prensesiydi. İstediği önünde istemediği arkasındaydı. Aslında bir şeyler istemeyi de çok iyi bilirdi. Örnek olarak diyelim, ona bir etek alırsan, sana defalarca teşekkür eder, nasıl en sevdiği eteği bildiğini sorardı. Seni iyice mest ettikten sonra da bu eteğe uygun kazağı alacağın için teşekkür etmeye başlardı. Mecbur kalır kazağı da alırdın.

Öyle bir çocuktu işte, ilk okula başlarken, okul ayakkabısını almak için çarşıya götürdüm, bir ayakkabı bir de bot alarak eve döndük. Gene ucuz atlatmışım, bir raf dolusu ayakkabı da aldırabilirdi.  Bu ayakkabı konusunu daha önce de yazmıştım.

Biraz daha büyüdüğü bir zaman, sanırım 10-11 yaşlarında olmalı, bir arkadaşımla Pazar’a gitmiştik. Evden Sermin’i de alıp, arkadaşımı Ayder kaplıcasına götürecektim. Nil’in de çok hoşuna gideceğini bildiğim için onu da götürmek istedim. Nedense hiç canı istemedi, neredeyse zorla kandırıp götürdük. Kaplıcaya gidince oraya bayıldı, kendini  sıcak su havuzuna attı, bir türlü çıkmak bilmedi, sıcaktan bayılacak diye ödüm koptu.

Sonra bu prenses, hukuk okudu. Şimdi İstanbul’da bir özel büroda çalışıyor. Kardeşi de ablasının yolunu izledi, o da İstanbul’da hukuk okudu. Nil böylece Ege’nin sorumluluğunu da üstlenmiş oldu.

Sonra bizden önceki nesil çok eksildi, bir sürü miras ve mahkemelik işler çıktı. Nil hepimizin avukatı oldu. Salgın sırasında işlere devam edebilmesi için tam da sokağa çıkma yasağı başlamadan bir gün önce ona geniş yetkili velayetlerimizi verdik.  Çocuk bir taraftan bizim neslin bütün hukuki sorunlarının sorumluluğu ile boğuşuyor. Bu da hiç kolay bir iş değil, banka hesaplarımız kapatmak, evlerimizi satmak, vergilerimizi ödemek, mahkemelerimizi takip etmek, zavallı kıza miras hukuku konusunda gayri resmi mastır yaptırdı demek az bile.

Bir taraftan çalışıp, bir taraftan da gerçekten mastır yapıyor. Bu da yetmezmiş gibi kardeşinin de sorumluluğu onda. Bu izolasyon döneminde daha önce hiç yapmadığı şeyler yaptı. Önceden hiç yemek yapmazdı, sürekli dışarıdan isterlerdi. Şimdi her sabah kalktığında Ege acaba ne yer diye düşünüp, ona göre yemek yapıyormuş. Artık, o da pek çok izolasyon mağduru hatun gibi bir fırın açabilecek kadar deneyim kazandı. Yılbaşında abartıp, zencefilli kurabiyelerden ev yapmış, bu kadarına ben bile pes diyorum artık.

Geçen gün Emre dayısının yurt dışından bir türlü becerip de kapatamadığı banka hesabını Nil kapatmış. Bunu duyunca, benim bir süre emekli maaşımı aldığım bankadan bir türlü kapatmayı başaramadığım hesabımı da Nil’e havale ettim. Sonra da çok acıdım garibime; öyle ya Nil internetten alış veriş yapamadım sen al, Nil bana uçak bileti ayarla, Nil evimi sat, Nil hesabımı kapat. Çocuk hangi birimizle uğraşsın? Başına kaldık garibimin, çok işi var, çok.

çocuklar ve havaalanındaki maskeler, Nilin zencefilli evi
Sibel de Orhan da artık iyiler
Nilin mutfak hali
Nil ev sefası sürerken
Show Buttons
Hide Buttons