Geçen yıl boyunca salgın endişesi ile yaşadık, bu yıl kuraklık endişesi, devam eden salgından bile ön plana çıktı.
Sonbahardan itibaren ne yağmur ne de kar yağdı.
Kış gecikti, barajlar bomboş kaldı, eğer bundan sonra yeterince yağış olmazsa önümüz ciddi kuraklık gibi görünüyor.
Her şey gibi havalar da garip gidiyor, kış ortasında sıcak lodos havaları yaşadık, neyse ki lodos sonunda gözündeki yaşları döktü; geçen haftadan itibaren bütün ülkeye kar yağmaya başladı. Bizim köy normalde yılın ilk karını Aralık ayı sonunda alırdı, ancak bu yıl Ocak ayının sonunda kar yağmaya başladı.
Kar yağışı bizi biraz olsun sevindirdi, umarım barajları doldurmaya yetecek kadar kar yağar, yoksa halimiz harap.
Geçen haftanın diğer sevindirici gelişmesi ise, ülkemize en azından, en riskli gurubu aşılamaya yetecek kadar aşının gelmesi oldu. Öncelikle, sağlık çalışanları aşı olmaya başladı. Aşı olan bir sürü hekim aşı olurken resim çektirip sosyal medyada yayınladı. Çünkü aylardan beridir (aşı çıkma ihtimali belirdiği ilk andan beri), aşıya karşı bir kötüleme hareketi başladı. Sonuç olarak, insanların çoğunda ciddi bir güvensizlik hissi ve aşı karşıtlığı gelişti. Kime sorduysam aşı olmayı düşünmüyorum diyor, benim aşı olmak istediğimi duyunca da beni caydırmaya çalışıyordu.
Bu aşı o kadar yeni ve aceleyle kullanıma sunuldu ki, salgını durdurmaya yetecek aşıyı imal etmek için uzun aylar belki de yıllar gerekecek. Dünya Sağlık Teşkilatının açıkladığına göre zaten var olan aşının %95ini 10 ülke almış, yani üretilen aşı miktarı kadar, dağıtımda ciddi bir problem var.
Sonuç olarak bize gelen aşı miktarı da yeterli olmadı. Peyderpey aşı yapılacaksa, aşı olacak kimselerin sırasını belirlemek çok önemli. Sağlık Bakanlığı, aşı olma sırasını belirleyen bir risk tablosu açıkladı. Buna göre en yüksek risk sağlık çalışanları ve ileri yaştaki vatandaşlar, daha sonra daha genç yaşta olup da kronik hastalığı olanlar ve bunun gibi aşı sırası belirlendi.
Bu tabloya bakınca benim biri 70 yaş, diğeri 65 yaş üzeri olan iki ablama sıra benden çok daha önce geliyordu. Ben ise en düşük risk gurubun da yer alıyordum. Hane halkına önce sizin için aşı çıkacak, bana muhtemelen aşı çıkmaz, ben sizden çok sonra aşı olacağım diye açıklama yaptım. Bunu duyunca büyük ablamız (oldum olası komplo ve felaket senaryolarına bayılır, bir şey yapmak gerektiğinde, milyonda bir olumsuz ihtimal varsa, önce o ihtimalin gerçekleşeceğini düşünerek, hemen yapmaktan vaz geçer, ayrıca canı da çok ama çok kıymetlidir), hemen ‘ben öyle hemen aşı olmam, önce herkes olsun, kimseye bir şey olmazsa, ondan sonra belki’ diye itiraz etti. Ben de salgın başladığından beri sadece bahçeye çıktığı için daha da ziyade inandığı bir şeyden vaz geçirmenin zorluğunu bildiğim için bu sözlerine cevap bile vermedim.
Geçen hafta sosyal medya bütün çalışan arkadaşlarımın aşı pozları ile doluydu. Bu görüntüler içimde gerçekten bir umut ışığı yaktı, artık tünelin sonundaki ışık görünmeye başladı diye düşündüm. Aşı olma imkanı bulamadan ölen meslektaşlarım ve sağlık çalışanları için tekrar dua ettim.
Cuma akşamı Gamze Çan (KTÜ’den ÇÖMÜ’ye gelen halk sağlıkçı arkadaşım) bana bir mesaj çekip, emekli hekimler için de aşı kararı çıktı, hemen randevu al, hafta sonu sokağa çıkma yasağı var ama aşı randevum var deyince kimse ses çıkartmıyor dedi. Ben de Cuma akşamı saat 18.45 filan, bir yandan online bir sohbet programındayım, onu dinliyorum, diğer yandan aşı için randevu almaya çalışıyorum.
Derken, 15 Ocak, saat 19.40 için randevu aldım.
Fakat o anda bile içimde garip bir duygu, beni uyaran bir iç ses var. Bu sesi vicdan azabına yordum; çünkü ben fiilen çalışmıyorum, aşı olursam başka birinin hakkını gasp etmiş olurum diye düşünüyorum. Bazı arkadaşlarım, emekli hekimlere aşı önceliği verilmesinin sebebi salgın iyice kontrolden çıkarsa göreve çağırabilmek, deyince gönül rahatlığı ile tamam aşı oluyorum diye düşündüm.
Fakat hala içimde tuhaf bir his var, bu sefer de muhtemelen, kar yolları kapatacak ve randevuya gidemeyeceğim diye düşündüm. Çünkü yabancıların bağırsak içgüdüsü dedikleri, beni yıllar boyu uykularımdan iğne batmış gibi uyandıran bu iç sesime çok güvenirim.
Ertesi sabah oldu, karlar erimiş, içimden hala ciddi ölçüde uyarılıyorum. Gamze sabah arayıp kar sizin yolları kapatmadan hemen randevuna git dedi. Ben ise emin olamıyorum acaba randevuyu alabilmiş miyim, bizim köyde internet kesildi sen bakar mısın dedim. Sen hemen arabaya bin yola çık ben kontrol ediyorum dedi. Böylece anladık ki meğer ben Cuma akşamı için (yani artık dün) randevu almışım. Gamze hemen yeniden bugün için randevu aldı. Ben de saat 11de ÇÖMÜ hastanesine aşı olmak üzere gittim.
Tam aşı olacağım, son dakikada ne göreyim dersiniz, meğer Gamze o stresle bana Devlet Hastanesinden randevu almış, yani yanlış hastanedeyim. Neyse bir gün önceden aldığım randevu işe yaradı, sistemde adım çıktı, aşımı yaptılar.
Ben de resim çektirdim ve sosyal medyada paylaştım. Birkaç kişi sen olduğuna göre ben de olacağım yazdığı için sevindim. Hatta ben aşı olmak için bekleyeceğim, Çin aşısı olmam diyen ablam da hevesle kendine sıra gelmesini bekliyor.
Gamze ile yaptığımız şaşkınlıkları kimseye söylememe kararı almıştık ama dayanamadım yazdım.
İlginç olarak eve döndükten sonra kar gene yolları kapattı. Sabah sanki beni aşıya göndermek için yollar açılmıştı.
Bu hafta bir de açık öğretim sınavlarına girecektim. Cumartesi sabahı saat 4 gibi uyandım ve hemen sınava gir diyen iç sesimi susturup da bir türlü uyuyamadım. Daha önce sınavlar ilan edilen günde saat 10da başlamıştı, sıcak yatağından çıkma şimdi saatini bekle diyen mantık sesim çok cılızdı. İnternete girdim ve sınavın açıldığını gördüm, inanmayacaksınız ama sabah saat 4ünde online sınava girdim. İyi ki girmişim çünkü gün ağarınca internet de gitti, şimdi pazartesi günündeyiz hala tam kapasitede değil.
Yani benim iç sesim cumartesi günü fazla mesai yapmak zorunda kaldı.
Ancak hafta sonu beni çok üzen bir başka işaret daha aldım, bir fidanım 3 santim tutan kardan kırıldı. Bu fidanın öyküsünü sanırım yakında yazmam gerekecek. Göreceğiz.