İzolasyon günlerinde bazı ilginç hastalarını yazan ve bunları sosyal medyada paylaşan bir meslektaşım var, her bir hastası bana birçok şey hatırlatıyor. Mesela ilk hastası bir östrojen (kadınlık hormonu) zehirlenmesi vakasıydı. Bana anımsattıkları şunlar…
Henüz asistanlığımın ikinci yılındayım, o yılın yarısı (benim durumumda 8 ayı) servislerde kıdemli asistan olarak geçer, geride kalan aylarda da kardiyoloji, nefroloji gibi departmanlarda çalışılır. Benim ilk departmanım endokrindi, o ay hocam Nurşen Yordam beni çok beğenmiş ve tekrar yanına istemişti, zaten bundan sonra uzman olana kadar neredeyse sürekli endokrindeydim, bir departmanda en uzun süre ile çalışan asistan rekoru bende değil biliyorum, ama eğer Nural son yılının tamamını göğüs hastalıklarında geçirmemiş olmasaydı, rekor bende olabilirdi.
Benim endokrindeki ilk ayımda bütün meslek hayatım boyunca gördüğüm 3 östrojen zehirlenmesi vakasının hepsini peş peşe görmüştüm. Hastaların her biri meme büyümesi ile gelen 4-5 yaşlarında erkek çocuklardı. Bazı yaş guruplarında mesela yeni doğan ya da ergenlik döneminde yahut yaşı ne olursa olsun şişman erkek çocuklarda meme gelişimi oldukça sık rastladığımız bir şeydir, ancak bu yaş gurubunda meme büyümesi her iki cinste de önemli bir hastalığın bulgusu olabilir.
Ben de oldukça acemi bir hekimim, ancak Allah tarafından ilahi bir yardım alarak, doğru hikaye almayı başardım da çocuğa bir sürü gereksiz tetkik yapmadık.
Östrojen zehirlenmesi, kişinin dışarıdan yüksek miktarda kadınlık hormonu alması sonucunda gelişir. Bu yaş çocuğu mesela yanlışlıkla annesinin doğum kontrol haplarını içerek zehirlenebilir.
Hormon yüksek dozda ve aniden alınmış olduğu için çok kısa sürede ortaya çıkan ve çabuk büyüdüğü için de bayağı ağrılı meme büyümesi olur. Bu ilk vakada tuhaf olan çocuğun memelerinin yavaş yavaş büyümesiydi. Anneye doğum kontrol hapı kullanıyor musun, çocuk onlardan içmiş olabilir mi diye sorunca, bir kutu hapı kaybettiğini hatırladı. Sonra o paketi içinde çok az miktarda kalmış bir şekilde çocuğun oyuncakları arasında buldular. Meğer çocuk annesini hapları içerken görmüş, o da annesi gibi teker teker kullanmaya başlamış. Hal böyle olunca da memeleri yavaşça büyümüştü.
Bu vakanın üzerinden daha bir hafta bile geçmeden ikinci vaka gelmişti, bu kez hikaye daha tipikti, ancak anne kesinlikle doğum kontrol hapı kullanmadığını iddia ediyordu. Daha sonra kadınla teke tek konuşunca, eşinden gizli hap kullandığını hatta, eşi anlamasın diye haplarını çocuğun bonibon kutusunda sakladığını öğrenmiştik.
İnanmayacaksınız ya da hekimseniz kolayca inanacaksınız, bütün meslek hayatım boyunca gördüğüm 3 östrojen zehirlenmesinin üçüncüsünü de o ayın içinde görmüştüm.
Şimdi bu vakalardan ne ders çıkarmalıyız.
En önemli ders, kesinlikle ilaçları bitene kadar kendi kutuları içinde saklayın. Bunun dışında deterjan, çamaşır suyu gibi maddeleri asla kutusundan başka bir şeyde saklamayın. Çok tehlikelidir.
Çocuklar gariptir, en güzel yemeği yemezler de gider çamaşır sularını içer, olmadık şeyleri yerler.
Mesela bir acil nöbetimde birbirinden farklı 2 aile çamaşır suyu içmiş birer çocuk getirmişti. Çamaşır suyu içmiş çocuk kadar korkutucu bir şey yoktur. Bütün yemek borusu yanar, aylarca, yıllarca hastanede yatan, defalarca ameliyat olan çocuklar bilirim. Hatta bu çocuklardan birini ailesi terk etmişti ve çocuk hastaneden başka bir ev bilmiyordu, sonunda büyüyünce çocuğu posta olarak hastanede işe almışlardı.
(Burada hekim arkadaşlara bir kuraldan daha söz edeyim, ilaç zehirlenmesinden kuşkulandığınız ve ilaç içme hikayesi alamadığınız durumlarda, aileden, evdeki bütün ilaçları getirmesini isteyin. Sonra da üşenmeden kutuların içindeki ilaçları sayın, kutunun alındığı tarihle, hatanın günlük ilaç kullanma miktarı ile kutunun içindeki miktarı karşılaştırın. Bu şekilde bir hayli hastaya tanı koyduk.)
Şimdi burada hekim arkadaşlara çok tanıdık gelen ikinci kuraldan söz edeceğim; hasta hastayı çeker.
Henüz son sınıf öğrencisiyim, acilde çalışıyorum, bir nöbette 6 aylık hamile, karnı ağrıyan bir hasta geldi. Bu hastayı tanıyordum, çünkü kayınpederi çok tanınmış bir hocamız, eşi de doktor arkadaşımızdı. Kızcağıza apandisit tanısı koyulup, acil ameliyata alındı.
Aradan birkaç saat geçtikten sonra acile 6 aylık hamile, karnı ağrıyan bir başka kadın daha gelmesin mi? O hasta da apandisit olmuştu. Biz hepimiz şaşkınlık içindeyken, cerrahinin başasistanı bize ne şaşırıyorsunuz ki ‘’hasta hastayı çeker’’ demişti. Bu sözü ilk ondan duydum ama daha sonra çok kullandım.
Mesela ben endokrinci olmama rağmen bütün meslek hayatımda sadece 6 tane feokromasitoma (bir çeşit böbrek üstü bezi tümörü) vakası gördüm, çünkü özellikle çocukluk yaş gurubunda oldukça nadir görülen bir tümör çeşididir.
İnanmayacaksınız ama, henüz Hacettepe’de asistanken, pek tabii gene endokrinde çalışırken, ilk 2 hasta, 2 gün ara ile başvurdu. Üçüncü ve dördüncü hastalar arasında 2 hafta, beşinci ve altıncı hastalar arasında da 2 ay filan zaman vardır.
Yani gerçekten hasta hastayı çeker. Bulaşıcı hastalıkları elbette birbiri peşi sıra görmek doğaldır. Bazı zehirlenmeler (mantar, atropin, organik fosfor) de mevsimsel olarak artar. Mesela yeni tanı diabet hastaları aynı ay içinde koma ile gelirler. Ya da suda boğulmalar, güneş çarpmaları peş peşe gelir. Bunlar beklenen şeyler, ancak hastanın hastayı çektiğine dair o kadar çok örnek yaşadım ki, bir çoğunu hatırlayamıyorum bile, hatırladıklarımdan bazılarını daha yazmaya çalışayım.
Ataksia telanjiektazi denilen oldukça nadir bir genetik hastalık vardır. KTÜ’de çalışırken eğer bir çocuğa tanı koyarsam bilirdim ki yakında bir başkası daha gelecek. Bir ara bu o kadar sıkça başıma geldi ki, çocukların dosyalarını çıkartıp, nereden geldiklerine baktım. Daha sonra geldikleri köyleri harita üzerinde tespit edince, oldukça yakın köyler olduğunu keşfettim. Böylece Akçaabat ilçesinde bu genetik hastalığın sıkça görüldüğü (çünkü akraba evliliği sık) bir bölge keşfettim. Böylece o bölgede akraba evliliklerinin tehlikeleri konusunda eğitim toplantısı filan yaptım, ama tabii bir işe yaramadı.
(Yeri gelmişken ek bir kural daha vereyim, her çocuk doktoru aynı zamanda halk sağlıkçıdır, koruyucu hekimliğe canı gönülden inanır. Aşılara hayrandır. Çünkü aşıların ne kadar çok hayat kurtardığını gözleriyle görmüş, bütün benliğiyle yaşamıştır.)
Başka bir hasta hastayı çeker sözü örneği olarak da renal tubuler hastalıları verebilirim. Mesela bir renal tubuler asidoz tanısı koydunuz, 1,2 hafta içinde en azından bir Gitelman sendromu tanısı kaymanız kaçınılmaz gibi bir şeydir.
En nadir hastalıklardan birinden bütün hayatınız boyunca diyelim 2 kez gördünüz, muhtemelen birbirine oldukça yakın tarihlerde, aynı ayda, aynı haftada, hatta aynı nöbette görmüş olma olasılığınız bayağı yüksektir. Mesela ben endokrinci olduğum için bir çok diabet hastası, bir çok diabet koması gördüm elbette. Ancak bütün bu süre boyunca, diabet olduğunu bildiği halde, yeni karıştığı çevresinden, hasta olduğunu saklamak için insülin yapmayıp komaya giren sadece 2 hastam oldu. Elbette ki, ikisi de aynı ay içerisindeydi. Biri yatılı okula başlamış, diğeri ise yeni evlenmişti. İnsülin yapmayıp komaya girmişlerdi.
Diabetli hastaların gizlice fazladan insülin yaptıklarını oldukça sık gördüm, ancak insülin yapmayı bırakmaları çok daha nadirdir. Bırakma durumunda genellikle hastanın uyumsuzluğu söz konusudur. Böyle etraf görmesin diye insülin bırakan başka hastam olmadı.
Aynı nöbette her ikisi de tükenmez kalem ucunu soluk borusuna kaçırmış iki çocuk, ağır hidrosefalisi olan iki bebek, ne bileyim ateşli havale geçiren bir çocuğun işlerini bitirmeden, bir başkasının kapıdan içeri girmesi gibi sayamayacağım kadar çok hasta bir birini çekti.
Hatta bu sefer kıdemli asistanken, bir hafta sonu nöbetinde aynı çocuk hem cumartesi öğleden sonra, hem de pazar sabahı kafa derisini yarıp acile gelmiş ve 8 saat arayla çocuğun kafasına birkaç dikiş atmak gerekmişti. Hayır, hemen aklınıza geldiği gibi istismara uğrayan bir çocuk değildi, sadece azimliydi, başladığı yaramazlığı yarım bırakmak istememişti. Annesi ise üzüntüden, suçluluktan sinir krizi geçiriyordu. Kadını azimli bir çocuğun var, başına ne gelirse gelsin merakını tatmin etmek istiyor, isteklerinin peşinden gidiyor diyerek rahatlatmıştım.
Bu da bir başka çocuk hekimi kuralıdır. Çocuk doktoru olarak anneleri rahatlatmanın, öz güvenlerini sarsmamanın ne kadar değerli olduğunu biliriz. Annenin sakin ve kendine güveni olanını severiz, çocuğun sağlığı ve esenliği için panik halinde bir anne istemeyiz.