Daily Archives: 5 Mart 2021

KÖYDE ÇALIŞAN HAYVANLAR VE ÖZELLİKLE KÖPEKLER

Bizim köyde bütün hayvanlar iş güç sahibi.

Kümes hayvanları sadece evin yumurta ihtiyacını karşılayacak kadar yetiştiriliyor. Ancak renkli yumurta yapan ve açıkça dinozora benzeyen ‘beçtavuk’ yetiştiriciliği yapan çok az ev yumurta satıyor.

Arıcılık da yapılıyor, ancak bal üretimi de sınırlı, sanırım arıların en çok işe yaradıkları alan bitki tozlaşması. Çevrenin değerli bitki örtüsü, ballarını da oldukça kaliteli hale getiriyor, ancak sadece kendi bal ihtiyaçlarını karşılıyorlar, ticari ölçüde satmıyorlar.

Ancak ciddi anlamda,  hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvancılık yapılıyor. Sadece kesi hayvanı yetiştiriciliği yapan da var ama büyük çoğunluk süt için hayvan besliyor. Köyün en büyük ekonomik girdilerinden biri süt.   Köyün sütünü toptan alan iki ayrı firma var.

Büyük baş hayvanların sütleri ulusal ölçekte tanınan bir peynir firması tarafından toplanıyor. Sabah ve akşam saatlerinde bütün sütler süt toplama binasındaki bir kazana dökülüyor ve bu kazanlarda soğutuluyor. Sonra da kocaman bir süt tankeri gelip soğutulmuş sütü alıyor. Bu firmanın fabrikası Tekirdağ’da, yanılmıyorsam oldukça geniş bir coğrafyadan süt topluyor.

Küçükbaş hayvanların sütlerini ise lokal bir firma topluyor. Bu firma sadece bizim köyün ve çevremizdeki toplam 5 köyün sütünü alıyor. Bu firmanın ürün portföyünde ilginçtir,  yoğurt yok, kaymak ise bazen var, bazen yok, ama peynirler her zaman harika, tereyağı da Trabzon tereyağını tutmasa da çok güzel. Biz genellikle bu firmanın ürünlerini tercih ediyoruz, çünkü köylerimizdeki hayvanlar, dışarıda otlayan, sürülü, çobanlı, köpekli, mutlu hayvanlar. Çanakkale’de bir çok bu tarif ettiğim gibi sadece birkaç köyün ürününü toplayan ufak firma var, mesela bizim güney taraftan komşu köylerimizin firması daha çok yoğurt üzerine uzmanlaşmış, yoğurdu onlardan alıyoruz.

Gelelim kedilere, onlar da kemirgen kontrolü konusunda çalışıyorlar, onları ayrı bir yazının konusu yapacağım galiba, çünkü kediler şehirdekilere hiç benzemiyor. Hatta çok sevdiğim ve ‘Sarı gacı ‘ dediğim bir tekir var, bana sorarsanız dünya kedi konfederasyonu olsa, ona başkanlık yapacak kadar kediliğe dair bütün karanlık sırlara vakıf bir hatun kendisi. Hayranıyım.

Bir de köpekler var tabii, hem de bol miktarda var. Bildiğiniz çomar   da var, her türlü cins köpek de var. Eskiden köpeklerden korkardım, Pıtık’tan sonra korkmaz oldum, ben onlardan korkmayınca köpeklerin de bana bakış açısı değişti. Gerçekten adrenalinin kokusunu alıyorlar, sen onları tehdit olarak görmezsen, (eğer seni korkutup uzaklaştırmak üzere eğitilmemişlerse) onlar da seni tehdit olarak görmüyorlar.

Köyde köpeklerin hemen hepsi iş sahibi, garipler karın tokluğuna çalışıyor, çok az bir kısmı ise işsiz güçsüz sokak serserisi. Bu serseriler köyün meydanında herkesin ortak çabasıyla besleniyorlar.

Çalışan köpeklerin istihdam alanları ise çeşitli.

Mesela tazı ya da pointer gibi cins köpeklerden oluşan bir bölümü av köpeği olarak çalışıyor. Köyün çevresinde oldukça geniş bir orman alanı var, doğal olarak yaban domuzları tarım alanlarına çok zarar veriyorlar. Sonbahar aylarında yaban domuzu için sürek avı yapılıyor.

Her zaman ıssız olan orman yollarında normal zamanlarda sadece traktörler, hadi bilemediniz, orman araçları geçiyor. Ancak ‘Çanakkale of road’ yarışları sırasında bir de domuz avı zamanında bu yollarda E5 karayolu kadar trafik var. Av mevsiminde abartısız,70/80 aracın orman yolu kenarında park ettiği, içindeki avcıların ormanda avlandığı günler de olur. Ama genellikle o yollardan geçerken yanında köpeği, sırtında tüfeği ile gezen bir çok tekil avcıyla karşılaşırsınız.

Bizim köyün ormanında bir de karaca sürüsü yaşıyor. Yıllar önce sürünün erkeğini avlamışlar ve sürü yıllarca kendine gelememiş, yöredeki insanlar karaca avlamamaya yemin etmişler. Şimdi zaman zaman (özellikle sabahın beşinde havaalanına yolcu bırakmak için şehre inerken) yolumuza çıkıyorlar.

Ben hiç av meraklısı değilim, köy halkının karaca avlamama konusundaki yeminini sonuna kadar destekliyorum. Domuz avına gelince gerçekçi davranıyorum, domuzlar çok ürüyor ve çok zarar veriyorlar. Gene de av sahnesi gördüğüm yerden hızla uzaklaşıyorum, ne olur ne olmaz, kim vurduya gitmek de var, kim vurduya gideni görmek de var, ikisini de istemem.

Köpeklerin ikinci bir iş sahası ise alan koruması (ev, bahçe), bu işi yapanların çoğu cins hayvanlar ve  bir kısmı sürekli sinirli olmaları için özellikle bağlı tutuluyorlar. Bahçelerinin önünden geçerken deli gibi havlıyorlar. Sanırım ısırma huyu olmayan bir kısmı ise bağlı olmuyor, ancak yanlarından geçerken seni kaçırmaya, ya da sahibini uyarmaya yetecek kadar çemkiriyorlar. İşin ilginç olan tarafı bu tipler çok da korkak, ona doğru seğirtince geri kaçıyorlar. Bir kısmı ise çok yılışık, seni birkaç kez gördükten, birkaç kez kendilerini sevdirdikten sonra artık en büyük hayranın haline geliyorlar. Hele bunlardan ufacık olanlara bile korkutucu olsun diye çivili tasma takmıyorlar mı? Boynunda bu tasma ile kuyruk sallayıp, şımarması çok komik oluyor.

Ne zaman yürümeye çıksam bunlardan biri ya da birkaçı birden bana yol boyu eşlik ediyor. Üstelik bazılarının tuhaf  huyları var, sapık gibiler, sanki ben onları takip ediyormuşum gibi davranıyorlar. Mesela uzağımda durup, otlarla ilgileniyor gibi davranıyorlar, ben yanlarından biraz uzaklaşınca, peşimden fişek gibi yetişip, 10 santim uzağımdan geçerek, (eğer o gün yüz verdiysem bacağıma sürünerek) önüme geçiyorlar.  Bu sefer güya yandaki tarla ile ilgileniyorlar, tekrar yanımdan koşarak geçip uzaklaşıyorlar. Gençken beni yıllarca takip eden bir sapığım vardı, Trabzon Lisesinden eve kadar, karşı kaldırımdan, önümden, arkamdan yürür, arada hızla yanımdan geçerdi, aynen onun taktiklerini güdüyorlar.

Bir tane de müezzin köpeğimiz var. Bu da cins kırması gibi bir köpek, gün boyu caminin yakınlarında uyur, ezan başlar başlamaz uyanır, her cümlenin sonunda müezzine uygun bir makamda ulur. Yeni cümlede susar, müezzin noktayı koyduğu anda gene ulur. Bu köpek köyde işine en sadık hayvandır desem yalan olmaz.

Bir de sürü köpekleri var. Bunlar genellikle Anadolu’nun kendi öz köpekleridir, içlerinde birkaç tane Kangal ya da Kangal kırması  var. Sürü köpeklerinin işleri aslında kendi içinde farklı uzmanlık gerektiren iki yan dal barındırıyor.

Birinci yan dalda köpek gezgin sürüye çobanlık yapıyor. Buradaki küçükbaş hayvan sürüleri genellikle gün boyu çobanla sürü halinde geziyor, gece ise ağılda yatıyorlar. Bu sürülerin köpekleri de gün boyu koyun ya da keçi sürülerini korurken geceleri köyde sefa sürüyorlar.

İşte bu köpekler sürülerinin yanındayken, geçen arabalara çok düşman oluyorlar. Sürü yolu kapatmış olduğu için arabayı yavaşlatman gerekiyor, köpek ise arabayı görünce deliriyor. Çoban sürüsünü toparlayıp, arabana yol verene kadar köpekler etrafında deli gibiler. Geçtikten sonra seni bir daha buralarda görmeyeyim der gibi peşini bir müddet daha bırakmıyorlar. Sonunda yeterince korktu ve  uzaklaştı diye tatmin olana kadar bağıra çağıra yanından koşturuyor. Gene de akıllı davranıyorlar, sürü köpeği olup da arabalara savaş açan köpekler arasında hiç araba altında kalanı görmedim bu güne kadar.

Bir de ağılları sürünün içine yayılabileceği kadar geniş tarlanın içinde olan sürülerin köpekleri var.  Bu çalışma kolunda hayvan hem sürüye, hem de oldukça geniş olan tarlaya sahip çıkıyor. Bu işi yapan köpekler genellikle Anadolu’nun cefakar köpekleri oluyor. Anladığım kadarıyla böyle geniş bir tarlayı ve sürüyü teslim edeceğiniz köpeği oldukça genç yaşta alanına alıştırmak gerekiyor. Köyde gezerken özellikle de bu yeri belli köpeklerle iyice arkadaş oldum. Bazıları dev boyutlarda da olsa henüz bebekliklerinden tanıdığım için beni görünce kuyruklarını sallıyor, onlarla oynamam için bin bir şaklabanlık yapıyor, eğer kapıları açıksa hiç koca cüsselerine bakmadan üzerime atlıyorlar.

Bu köpekler, sürüsü bahçedeyken,  bahçelerinin çevresinden pek ayrılmazlar. İşte bu köpeklerden birini hiç huyu olmadığı halde yerini tek etmiş, telaş içerisinde köye doğru koşarken gördüm. Ağzında büyük bir nezaketle ölü bir oğlak taşıyordu. Ölü hayvanda kanama olmadığı için doğal nedenlerle öldüğünü sanıyorum.

Köpek  beni görünce ağzındakini benden saklama girişiminde bulunmadığı için sahibine götürdüğünü tahmin ettim. Bu köpek, oğlağın uyumadığını, öldüğünü nasıl anladı, kadar genç bir hayvanda nasıl bir görev bilinci var, şaşırdım kaldım. Hala inanamıyorum.

Hayalimde köpeğin ölü oğlağa kalp masajı yaptığını canlandı, o kadar hayran kaldım köpeğe. Biz yeniden canlandırma yaparken hastayı solutmak için ambu dediğimiz bir balon kullanırız.

Eski Mısır inancında ölüm ve daha sonraki yaşam çok önemli bir yer tutar. Bütün o görkemli mezarlar (hala mezarları içinde yaşadıkları evlerden daha güzel), mumyalamalar, hazine gömmeler filan hep bu inancın sonucu. Bir de çakal başı maskesi takan Anubis (Anbu) denilen bir ölüler tanrısı var ki, bu tanrının tek görevi ölüne canlılar diyarından ölüler diyarına geçene kadar eşlik etmek. 

Bu köpeğe daha önce isim takmamıştım, bu günden sonra  ‘Ambu’ (Hem mısırın ölüye eşlik eden tanrısının adına benziyor, hem de soluma balonuna atıf)  adını uygun buldum, öyle söyleyeceğim.

Komşu tarlaya yeni koydukları saçma derecede iri yavruya ise cüssesinden ötürü toraman diyorum. 

Hayvanlara gördüğünüz gibi Dede Korkut masallarındaki gibi marifetlerine göre isim veriyorum.

Ne dersiniz bir de işçi hayvanlar sendikası mı kursam acaba?

Toraman
AMBU

Show Buttons
Hide Buttons