Daily Archives: 9 Nisan 2021

KARANTİNA HAZIRLIKLARI, MEŞGULİYET TERAPİSİ, SON DAKİKA ÇIKAN PROBLEMLER, EVDEN YÜKSELEN ACIKLI SESLER.

Bizim köy, HES programında  ilk günden bu güne kadar hep düşük riskli bir bölge sayılıyor. Türkiye’de tespit edilen ilk vakanın üzerinden 14 ay geçti ve geçen hafta, bizim köyde ilk vaka görüldü.

Son ay içerisinde çevre köylerdeki vakalarda aşırı artış görüldü, Çanakkale genelinde de ilk kez bu denli yüksek hasta sayısı oldu.

Bizim köy henüz karantinaya alınmadı ama, çevremizdeki köyler ikişer, üçer 14 gün boyunca kapatılıyor, hatta köylerden birinde karantina süresi ikinci kez uzatıldı. Sanırım yakında resmen karantinaya girmesek bile, bütün yollarımız kapalı olduğu için fiilen karantina durumunda olacağız. Şimdilik köyden şehre iniş yollarımızın hepsi kapalı değil.

Salgının başından beri il genelinde bu kadar az sayıda vaka olduğu için böyle bir zamanın gelmesini bekliyordum. Salgının bizim köye bu kadar geç ulaşmasının olumlu tarafı; hane halkı olarak aşılanmış olmamız, olumsuz tarafı ise bu kadar geç kalınca gelen virüsün mutasyonlu olması. Neyse ki olduğumuz aşı bize kadar gelen varyanta karşı da biraz koruma sağlıyor, tabii tedbiri elden bırakmıyoruz, zaten bu haftaya kadar köyde maskeli gezen sadece bizdik.

Sevgili Yavuz Özoran hocamın kulakları çınlasın, kendine sürekli bir takım işler yaratır ve bu halini ‘meşguliyet terapisi’ uygulamak şeklinde yorumlar. Ben de sürekli meşgul olması gereken huzursuz bir ruh olduğum için bu yıl evde zaman geçirecek bir yığın online eğitime başlamıştım. Geçen hafta bu eğitimlerin bazılarından sertifikalarım geldi, toplamda 4 adet sertifika sayesinde kendime ‘sertifika manyağı’ lakabı taktım. Bu da yetmez tabii; hafta sonu Anadolu Üniversitesi açık öğretim sınavına gireceğim.

Sanal ortam dışında da evde ve bahçede kaliteli zaman geçirmek için hazırlık yaptım. Evde yığınla kitap, el işi malzemesi var.

Geçen hafta etrafımızdaki köylerde hızlı vaka artışı olunca 14 günlük karantina hazırlıklarımı tamamlamaya çalıştım. En önemlisi şehirden gelen (hatta gidip aldığım) bahçıvanın yapması gereken bir günlük iş vardı, hava muhalefetinden bir türlü adamcağızı alamıyordum. Geçen hafta iki günlük yağmursuz havayı bulunca hemen adamı alıp, zeytinleri budattım. O gün işi bitirebilsin diye kendim de arı gibi çalıştım. Artık bundan sonra bu ay içinde bahçede yapılacak işleri biraz mesai harcayarak kendim de yapabilirim.

Bu sene evin arkasında yaptığımız ufak bostanı malçlamaya karar verdik. Malç diktiğiniz bitki köklerinin kapatılması anlamına geliyor. Bu sayede bostan hem yabani bitkilerden korunmuş oluyor, hem de ısı ve nem dengesi daha iyi sağlanıyor, su tasarruf ediliyor. Aslında kapatma işi organik maddelerle de yapılabilir, ancak o maddelere ulaşamam, mecburen naylonla kapatacağız. Yanılmıyorsam bu işi kendim yapmak zorunda kalacağım, oysa bahçıvandan yardım almayı düşünüyordum, ne de olsa ilk kez deneyeceğimiz bir şey.

Bu naylonları köyden edinebilme şansımız olmadığı için bir koşu gidip tedarik ettim. Sırf bu ihtiyaç kalemini bile önceki yaşamıma göre nasıl bir paralel evrende yaşadığımın kanıtı olarak kaydediyorum.

Bunun haricinde bahçe için alınabilecek ne var ne yoksa (fideler hariç) hepsini aldım. Yeme içme işleri tedarikine gelince, bence birkaç ay köyden hatta evden çıkmadan yaşamamız mümkün. Gene de geçen hafta un, içme suyu, laktozsuz süt gibi şeyler depoladık.

Bir de hesapta olmayan şeyler çıktı. Mesela dişler. Bizim kızların her ikisi de dişten yana çok şanssızdırlar, ömür boyu ev ve iş yerleri dışında, en çok vakit geçirdikleri yerler dişçi muayenehaneleri olmuştur muhtemelen.  

Nermin’in ağzında, alt çenedeki 4 diş kökü haricinde hiç kendi dişi yok, totale yakın protezleri var. Gerçi bu protezleri de ağzında sadece dışarı çıkarken estetik amaçlı kullanıyordu. Bundan birkaç ay önce ön diş köklerinin kaplamaları çıktı. O zaman onu buradaki bir diş merkezine götürmüştüm, bize salgın önlemleri nedeniyle ağızdan toz çıkarak işlemler yapamayacaklarını söyleyerek hiçbir şey yapmadan, salgının bitmesini beklemek üzere eve göndermişlerdi.

Aylardan beri, sanki bilmiyormuşuz gibi, her gün bize ağzında diş olmadığını duyuruyordu. Mesela süt reçelini çok sever, ama en son aldıklarımızı nedense beğenmedi galiba, neden yemediğini sorunca, reçel yemek için dişe ne gerek varsa ‘dişim yok ya yiyemiyorum’ dedi. Aylardan beri sevmediği yemeklerin hepsi (ki çoktur) ne kadar yumuşak olursa olsun, ‘dişi olmadığı için yiyemeyeceği kadar sert’, sevdiği yiyecekler ise ne kadar sert olursa olsun yiyebileceği yumuşaklıkta. (Onu tekrar diş merkezine götürmek için vaka sayısının azalmasını bekliyordum, bu arada bana her fırsatta hatırlatıyordu.)

Sermin’in ağzında ise birkaç implanta yerleştirilmiş, kalıcı protezler var. Geçen hafta sonu onun da alt çenesindeki protez çıktı. Onun doktoru İstanbul’da olduğu için kendi fikri ona gitmek idi, ancak uzun yolda araba kullanmaz, bu salgında otobüse binmez,  İstanbul’daki yeğenimiz gelsin beni alıp İstanbul’a götürsün demeye başladı.

Aklıma bu ikisi de özel bir hekime götürmek fikri geldi ( ne de olsa özel muayenehaneye, diş merkezindeki kadar kalabalık olmaz). Acaba dişlerini burada yapıştırmayı kabul eder mi diye Sermin’e sordum. Sanırım o sırada İstanbul’daki hekimi ile konuşmuş, o da gelme, orada yapıştırsınlar demiş, hemen kabul etti.

Çanakkale’de en yakın 2 arkadaşımın birinin lise, diğerinin fakülte arkadaşı olan bir diş hekimi var. Üstelik bu adamın bizim köyde arazileri var. Yıllardan beri (ta kendim için arazi aradığım zamanlardan beri) bu adamla tanışmam gerekiyordu, ancak bir türlü kısmet olmamıştı. Arkadaşımı arayıp,  ikisi için de bu hekimden randevu aldırdım. Sağ olsun bizi temiz muayenehaneye almak için kendi çalışma saatinden bir saat öncesine randevu verdi.

Neyse sonuç olarak Sermin’in dişini yapıştırdı. Nermin’in dişileri artık çekilecek sanıyorduk, ama onu da yapıştırmaya karar vermiş. Bu arada ben adamcağıza bir paket çikolata yaptırmak için dışarı çıkmıştım. Ben dışardayken Sermin aradı, benim dişimi yapıştırdı, Nermin’inkine de yapıştıracakmış dedi. Ben peki ne zaman diye sordum, doktor ne zaman isterseniz dedi, diye bir cevap aldım. Sağlıkla ilgili işlerini bana yaptırmaya o kadar alışmışlar ki randevu almak akıllarına gelmeden dışarı fırlamışlar.  

Neyse ertesi güne randevu aldırdım,  bu kez benim başka işim vardı, ikisi Nermin’in protezleriyle gitti, fakat bu aylar içerisinde diş kökleri yer değiştirmiş, yani eski protez uymamış, doktor yeni kalıp almış ve yeni protez ısmarlamış.  Vallahi ne varsa eski hekimlerde var,  bizim nesil hastaya yapışır, işini bitirmeden bırakmaz, yeni nesil hekimlerin çoğu kendi uzmanlık alanı dışında en ufak bir şeyi bile ellemiyor.

Umulmadık bir şey ise dün durduk yerde araba kazası yapmış olmam. Suç tamamen bende, adamcağız kavşakta duruyordu, ben frene geç bastım ve ona arkadan çarptım. Adam emekli jandarma çıktı, sulh içinde tutanak tuttuk. Vuru, nasıl bir yere denk geldi ise şoför kapım açılmıyor, mecburen arabayı servise bıraktım.

Artık, benim arabayı almak ve Nermin’in dişlerini prova yapmak dışında köyden çıkmamız için sebep yok. Gene de, umarım bizim köy karantinaya girmez ve bütün çıkış yollarımız kapanmaz.

Şimdilik evde kalmanın tek sakıncası, köyde korona vakası olduğunu duyunca  Nermin’in iyice azıtan sinirsel öksürüğü. O tahta göğüsten bu kadar yüksek sesi nasıl çıkarabiliyor, bilmiyorum. Yemin ederim, İl Pandemi Kurulu,  kükreyen öksürük seslerini duysa bizim evi tek başına karantinaya alır.

Bizim evden yükselen tek vahim ses Nermin’in öksürüğü değil. Ben de kaç yıldan beri hiç müzik yeteneğim olmadığı halde yeniden piyano dersleri alıyorum (şu sıralar Online). Çıkarttığım seslerin çevredeki inekleri sütten keseceği konusunda endişelerim var.

Dardanos sahili
Köy yollarında yürüyüş
Show Buttons
Hide Buttons