Bir yıldan uzun süreden beri bütün dünyayı kasıp kavuran salgın, son günlerde Çanakkale’de ciddi bir artış gösterdi. Çanakkale’de yoğun bakımlar doldu. Salgın bizim köylerimizin olduğu bölgeye de girdi. Bir yıl boyunca hiç hasta görülmeyen köylerimizde durum değişti, şimdi çevremizde hastası olmayan köy kalmadı, birkaç köy ise karantinada. Karantinaya alınan alanlara her gün yenileri ekleniyor. Zaten vaka sayıları ülke genelinde inanılmaz artış gösterdi, bütün ülke için yeniden kısmi kısıtlamalar koyuldu. Her an bizim köy için de karantina kararı çıkabilir. Şimdilik hane halkı olarak kendimizi gönüllü karantinaya aldık, zaten şehre oldukça kısıtlı iniyorduk, şimdi iyice kısıtladık.
Bu genel tablo içerisinde bir takım hayat motifleri tekrar edip duruyor. Mesela; elbette bu salgın süreci boyunca bir yandan hayat akıp gidiyor, insanlar çeşitli hastalıklara yakalanmaya devam ediyorlar, fakat bu süreçte artık yumurta iyice kapıya dayanmadan kimse hastaneye baş vurmaya cesaret edemiyor, sonuç olarak bir çok hastalık oldukça gecikmeli tanı alıyor.
Bir başka dikkatimi çeken motif de bu süreçte mutlu haberler alma olasılığı oldukça düşük, ama bol bol hastalık haberi alıyoruz. Tanıdıklar arasında elbette bir çok kişi corona geçirdi, ancak çevremde corona dışı sebeplerle de hastalanan bir çok kişi oldu.
Felç geçiren mi ararsın, gecikmiş kanser tanısı alan mı, kalp hastalığı çıkan mı, psikiyatrik hastalık krizi geçiren mi, ne arasan var. Geçen hafta tanıdığım gencecik bir kızcağız kalp ameliyatı sırasında hayatını kaybetti. Kuzenim tansiyonu düştüğü için gece tuvalette düşüp kafasını çarptı. Bir arkadaşım geçici felç geçirdi…
Telefon elimden düşmüyor, sürekli birilerine teselli veriyorum ya da baş sağlığı diliyorum.
Geçen günlerden birinde bir arkadaşım bu yıl on yaş yaşlandığını söyleyince halime şükrettim ama ben de tükendiğimi hissediyorum.
Ciddi bir hastalığım yok, ama hayatıma, hemen her gün, ruh ve beden sağlığıma zarar veren yeni bir problem daha ekleniyor.
Aylardan beri tansiyon problemi çekiyorum, bizim kızların tansiyonları yükselmesin diye tuzsuz yemek yapa yapa, tuzsuz yemeğe alıştım, oysa normalde oldukça tuzlu yerdim. Hal böyle olunca da benim tansiyon yerlerde sürünüyor, zaman zaman içim eziliyor, başımı kaldıramaz hale geldiğim oluyor. Son aylarda tansiyonum genel olarak 100/50 mmHg civarında seyrediyor en yüksek 115/60 mmHg ölçtüm. Önceleri 9’a düşünce kafam sersemliyordu, ama artık aşırı düşük tansiyona alıştım, 8/4ün altına düşmedikçe başım dönmüyor artık. Hatta bir sefer 75/35 mmHg’ye kadar düştü, o zaman bile aşırı bir rahatsızlık hissetmedim.
Kuzenime tansiyonumun kaç olduğunu söyleyince olamaz, doğru olsa şoka girmen lazım alet bozuktur dedi. Alet bozuk filan değil, kızlarınkini doğru ölçüyor, ben temsili şoktayım dedim.
Daha bitmedi. Haftalardan beri, sağ kulağımda bitmek bilmez bir kulak uğultusu var. Sol kulağımda zaten on yılı aşkın zamandır, baro travmaya bağlı çınlama var. Sağ kulak zarım ise daha önceden çökmüş ve tüp takılması gerekmişti. Şimdi olay şu; sağ kulağım ya yeniden tüp istiyor, ya da düşük tansiyondan uğulduyor (diğer kulağımda zaten çınlama olduğu için o kulakla uğultuyu duymuyorum). Ama salgın bu durumdayken hastaneye gitmek istemiyorum. Şimdilik bildiğim usul ilaçla tedaviye çalışıyorum, bir yandan da tuzlu yiyerek tansiyonumu kontrol etme gayretindeyim.
Gene bitmedi. Uyku düzenim yine hayatımı etkileyecek derecede bozuldu, geceleri bir türlü uyuyamadığım için de sabahları feci bir baş ağrısı ve inanılmaz bir sersemlikle yataktan çıkıyorum. Hiç gözümü kırpmadığım günün ertesinde hasta gibi yatmak zorunda kalıyorum. Yıllardır, bu son haftalarda çektiğim kadar şiddetli baş ağrısı çekmemiştim. Sonunda melatonin almaya başladım ve oldukça işe yaradı. (Uyku ilaçları, beni daha beter hale getirdiği için alamıyorum.) Hiç değilse bu problem sarmalına çare bulabildim.
Bu arada bir de son yıllarda başıma dert olan ve aylardan beri kurtulduğumu sandığım idrar yolları enfeksiyonu da yokladı. Neyse ki tedaviyle bu dertten de kurtuldum.
Hala bitiremedim. Bir de bitmek tükenmek bilmez kas ve eklem ağrıları çekiyorum. Bütün yıl boyunca sırtım, omuzlarım özellikle de belim neredeyse her gün tutuldu. Bunların hep psikolojik kaynaklı olduklarını düşünüyorum ve mekanik masaj ve yoga ile epeyce üstesinden gelebildim. Her iki dizim, omuzlarım, ayaklarım, bir eklemim birinin ağrısı bitmeden diğeri ağrımaya başlıyor. Bir eklemim ağrımaya başlayınca da aylarca ağrısı geçmiyor. Daha önce çektirdiğim MR’ların hiç birinde bursit dışında bir şey çıkmadı.
Sonuç olarak idrar yolları enfeksiyonu hariç, bütün şikayetlerimin psikolojik bir alt yapısı olduğuna inanıyorum. Öyle kendimi dinleyip dertlerime sarılıp yaşamıyorum, internette bulduğum her eğitime katılıyor, her gün yürüyor, bahçede çalışıyor ve kafamı bir şeylere takmamaya gayret gösteriyorum.
Gene de tuhaf şeyler düşünüyorum. Örnek mi istiyorsunuz; mesela gençler ve çocuklar okula gitmiyorlar, arkadaşlarından uzaklar, peki bunların hali ne olacak. Normalde çalışma arkadaşını, ortağını arkadaşlarının arasından seçersin. İş kuracaksın, ortak aramazsın bile, mutlaka güvendiğin bir okul kankan vardır, birlikte hayata atılırsınız. Evde okumak ne kadar olur, belki teorik bilgiyi alırsın, ama ya sosyal ilişkiler ne olacak, vallahi bilmiyorum.
Zaman ilerleyecek ve bu sürecin kendi hayatlarımız üzerindeki etkilerini göreceğiz. Tabii şimdilik en önemli konu hastalığa yakalanmamaya, şok, mok demeden hayatta kalmaya çalışmak.
Felaket tellalligi yapmak istemem ama bu salgin Ispanyol Gribi gibi birkac yilda bitecek gibi gorunmuyor. Cok daha geliskin ve saldirgan bir virus. Diger taraftan, hizli mutasyon nedeniyle asilarin etkisiz kalmasi bir yana, kisa zamanda uretilen asilarin time-tested olmamasi ve yol actigi komplikasyonlar yuzunden yakin gelecekte bir care bulunacagi umidi de zayif gorunuyor. Salginin yarattigi ekonomik ve sosyal cokuntu toplumlarin ve devletlerin mucadele gucunu de giderek zayiflatiyor. Kisaca, global cokuntu kacinilmaz ve geri kalmis ulkelerdeki yikim da daha vahim olacak. Ne diyelim ? Tedbir kuldan, takdir Allahtan.
Ayşe Nur,
Yazı içerisinde kullandığın “ İş kuracaksın, ortak aramazsın bile, mutlaka güvendiğin bir okul kankan vardır, birlikte hayata atılırsınız.” cümlen, bana Trabzon Lisesi 6 Fen B’den Temel Kar, sen ve benimle birlikte oluşturduğumuz “Hanzolar” adlı mini bir fan oluşturmuştuk. Hatta anahtarlık yaptırdık. Ağaç üzerine yakılarak bir yüzünde isimlerimiz, bir yüzünde de Hanzolar yazılıydı…
Yazında sözünü ettiğin sıkıntıları az çok bizler de yaşıyoruz. Umarım daha fazla uzamadan sona erer…
Kendine iyi bak. Sağlıcakla kal.
Selamlar